TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşımızın en kritik günlerinin yaşandığı vatan topraklarında; düşman topçusunun sesleri Polatlı’dan duyulurken, savaş meydanlarının yenilmez komutanı, o eşsiz hitabet yeteneği ile 13 Ocak 1921 tarihli TBMM oturumunu büyük vatan şairimiz Namık Kemal’in yüzyılı aşkın bir süredir akıllardan silinmeyen, vatan mersiyesinin iki cümlesiyle açıyor; milletvekillerine şöyle hitap ediyordu:
‘’Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’’
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce meclis kürsüsünden yapmış olduğu bu açıklama; ‘Bağımsızlık benim karakterimdir diyen’ bir lider olarak, bulunduğu coğrafyada son nefesini vermekte olan bir imparatorluktan, sadece milletine olan güveniyle, inancıyla bir güneş gibi doğacak yeni bir devletin; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk müjdesini veriyordu.
‘’Çanakkale geçilmez’’ dediğinde yanılmadığı gibi; ‘’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’’ dediğinde de yanılmayacak, sonucunda İzmir Hükümet Konağına şanlı bayrağımız çekilecekti.
6 Ekim 1923’de İşgal güçleri İstanbul’u terk ederken, tıpkı düşman zırhlılarını Sarayburnu önlerinde ilk gördüğünde ifade etmiş olduğu gibi; ‘’Geldikleri gibi giderler’’ söyleminde de haklı çıkacaktı.
Çünkü devletimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk istiklal savaşımızın o mucizevî başarısında sadece milletine, Büyük Türk Milletine güvenmişti.
Çünkü o büyük dahi, Türk Milleti için:
‘’Dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.’’ Sözleriyle tarihe not düşmüştü.
Bakınız; Kaşgarlı Mahmut’un büyük eseri, Divanı Lügat-it. Türk’te (sayfa 292 de İstanbul 1333 Hadis-i Kudsi,) bizi nasıl anlatıyor:
‘’Yüce Allah Buyurdu ki: Benim bir ordum vardır. Onlara Türk adını verdim, doğuya yerleştirdim. Âleme düzen ve adalet sağlamaya memur kıldım.’’
Milletler dünya tarihine geçmişiyle damgasını vurur, yön verir, yön gösterir. Türk tarihine ait ilk bilgiler, Çin kaynaklarına göre M.Ö 200’lü yıllarda başlar.
Türklerin İslamiyet’i benimsemesi, Alpaslan Han’ın 1071’de Anadolu topraklarına ayak basmasıyla başlayan yaşam savaşımız, o tarihten beri vatan bellediğimiz Anadolu coğrafyasında süregelmiş, sürmeye de devam etmektedir…
Unutulmasın ki!
‘’Milletinin tarihini bilmeyenler; ülkesinin, milletinin geleceği ile ilgili doğru kararlar veremezler. İnsanoğlu, tarihini bildiği ölçüde değer kazanır, sahibi olduğu değerler ölçüsünde değer üretebilir.’’, ‘’Türklerin Muhteşem tarihi, tarih öncesi devirlerden başlar.’’
Türk Milleti; Tarih boyunca diline, dinine, ülküsüne, vatanına, bayrağına, devletine, milletine, örfüne, geleneğine, izzet-i nefis ve haysiyetine sahip çıkan, vakurlu ama kibirli olmayan bu üstün nitelikleriyle tarih sahnesinde yer almıştır.
Büyüklerine saygıyı, küçüklerine sevgi ve hoşgörüyü daima ön planda tutan, devletine her daim bağlı ve saygılı olan bu büyük millet:
Tarih sayfalarında sıralamaya çalıştığım bu üstün nitelikleriyle tanınmış; dostlarının gıpta ile izlediği, takip ettiği; düşmanlarının ise merakla, kıskançlıkla, korkuyla izlediği bir millet olmuştur.
İşte bu nitelikleriyledir ki:
Türk Milleti yaşadığı her coğrafyada bu üstün özellikleriyle iz bırakmış, daha Amerika kıtası keşfedilmemişken; bizim atalarımız üç kıtada at oynatmış, kılıç sallamıştır.
Böylesine büyük bir milletin vatan bellediği topraklarda tabiat ananın bu büyük millete kucak açmasının, bu topraklarda yaşayabilmesi için daima bir bedeli olmuş; Türk Milleti tarihin her döneminde vatan bellediği toprakların bedelini kanıyla, canıyla ödemiştir.
O nedenle milletimize anamızın ak sütü gibi helal olan bu son vatan topraklarımızla, bizler arasında; kanımızla-canımızla-emeğimizle-alın terimizle hercümerç olmuş bir bağlılık vardır.
Nasıl ki, Çanakkale Destanının yazıldığı gazi topraklarımızda 250 bin şehidimiz pahasına, milletimizin nice kahramanlıklarıyla düşmana diz çökmemiş isek; mazisi insanlık tarihiyle başlayan böylesine büyük bir milletin vatan sevdası hiçbir zaman eksilmeyecek, hiçbir şer odağı karşısında da diz çökmeyecektir.
Bu noktada soluklanıp; ardımızda kalan mazisi şanla, şerefle dolu tarih sayfalarımıza baktığımızda, hep şu gerçekle karşılaşırız:
Türk Milletinin; dara düştüğünde, en sıkıntılı, en yalnız kaldığı dönemlerde; ’düşman, vatanın bağrına hançerini dayadığında’, her türlü ihanet ve şer odakları karşısında yaşadığı toprakların kurtuluşu, özgürce yaşam hakkı, bağımsızlığı için öne çıkan, gözünü kırpmadan tüm bunlara karşı koyan tek bir güç vardır:
Bu güç; Büyük Türk Milletinin ta kendisi, onun için her şeyden önde gelen ‘Önce Vatan’ sevgisidir.
Bu büyük millet;
Kendisini sarıp, sarmalayan canından aziz bilip vatan bellediği topraklara, tabiat anaya olan borcunu hep böyle ödemiştir, böyle ödemeye devam edecektir.
Tıpkı 15 Temmuz 2016’da yaşanan o ihanet gecesinde, bu borcunu bir kez daha şanla, şerefle ödediği gibi.
Vatanın bağrına dayanan o zehirli FETÖ hançerine kanı, canı pahasına karşı koymuş; şehitler, gaziler vermiş ama bu alçaklar çetesinin vatan topraklarını ele geçirmesine, bir iç kargaşa çıkartmalarına geçit vermemiştir.
Çünkü Vatan; Türk Milletinin yaşam hamurudur. Bu hamur Türk Milletinin namusudur, şerefidir, onurudur.
Çünkü Vatan; Türk Milletine atalarından emanet, burçlarında ay yıldızlı bayrakların dalgalandığı gururudur.
Çünkü Vatan, gelecek nesillerimizin istikbali, yaşam geleceğimizin ele geçirilemeyen, geçirilemeyecek son kalesidir. Türk Milleti için vatan söz konusu olduğunda; ona olan bağlılık her şeyden önde gelir.
O nedenledir ki, vatan:
Kimi zaman canımıza can katan, kimi zamansa uğruna can verdiğimiz topraktır.
TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşımızın en kritik günlerinin yaşandığı vatan topraklarında; düşman topçusunun sesleri Polatlı’dan duyulurken, savaş meydanlarının yenilmez komutanı, o eşsiz hitabet yeteneği ile 13 Ocak 1921 tarihli TBMM oturumunu büyük vatan şairimiz Namık Kemal’in yüzyılı aşkın bir süredir akıllardan silinmeyen, vatan mersiyesinin iki cümlesiyle açıyor; milletvekillerine şöyle hitap ediyordu:
‘’Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’’
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce meclis kürsüsünden yapmış olduğu bu açıklama; ‘Bağımsızlık benim karakterimdir diyen’ bir lider olarak, bulunduğu coğrafyada son nefesini vermekte olan bir imparatorluktan, sadece milletine olan güveniyle, inancıyla bir güneş gibi doğacak yeni bir devletin; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk müjdesini veriyordu.
‘’Çanakkale geçilmez’’ dediğinde yanılmadığı gibi; ‘’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’’ dediğinde de yanılmayacak, sonucunda İzmir Hükümet Konağına şanlı bayrağımız çekilecekti.
6 Ekim 1923’de İşgal güçleri İstanbul’u terk ederken, tıpkı düşman zırhlılarını Sarayburnu önlerinde ilk gördüğünde ifade etmiş olduğu gibi; ‘’Geldikleri gibi giderler’’ söyleminde de haklı çıkacaktı.
Çünkü devletimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk istiklal savaşımızın o mucizevî başarısında sadece milletine, Büyük Türk Milletine güvenmişti.
Çünkü o büyük dahi, Türk Milleti için:
‘’Dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.’’ Sözleriyle tarihe not düşmüştü.
Bakınız; Kaşgarlı Mahmut’un büyük eseri, Divanı Lügat-it. Türk’te (sayfa 292 de İstanbul 1333 Hadis-i Kudsi,) bizi nasıl anlatıyor:
‘’Yüce Allah Buyurdu ki: Benim bir ordum vardır. Onlara Türk adını verdim, doğuya yerleştirdim. Âleme düzen ve adalet sağlamaya memur kıldım.’’
Milletler dünya tarihine geçmişiyle damgasını vurur, yön verir, yön gösterir. Türk tarihine ait ilk bilgiler, Çin kaynaklarına göre M.Ö 200’lü yıllarda başlar.
Türklerin İslamiyet’i benimsemesi, Alpaslan Han’ın 1071’de Anadolu topraklarına ayak basmasıyla başlayan yaşam savaşımız, o tarihten beri vatan bellediğimiz Anadolu coğrafyasında süregelmiş, sürmeye de devam etmektedir…
Unutulmasın ki!
‘’Milletinin tarihini bilmeyenler; ülkesinin, milletinin geleceği ile ilgili doğru kararlar veremezler. İnsanoğlu, tarihini bildiği ölçüde değer kazanır, sahibi olduğu değerler ölçüsünde değer üretebilir.’’, ‘’Türklerin Muhteşem tarihi, tarih öncesi devirlerden başlar.’’
Türk Milleti; Tarih boyunca diline, dinine, ülküsüne, vatanına, bayrağına, devletine, milletine, örfüne, geleneğine, izzet-i nefis ve haysiyetine sahip çıkan, vakurlu ama kibirli olmayan bu üstün nitelikleriyle tarih sahnesinde yer almıştır.
Büyüklerine saygıyı, küçüklerine sevgi ve hoşgörüyü daima ön planda tutan, devletine her daim bağlı ve saygılı olan bu büyük millet:
Tarih sayfalarında sıralamaya çalıştığım bu üstün nitelikleriyle tanınmış; dostlarının gıpta ile izlediği, takip ettiği; düşmanlarının ise merakla, kıskançlıkla, korkuyla izlediği bir millet olmuştur.
İşte bu nitelikleriyledir ki:
Türk Milleti yaşadığı her coğrafyada bu üstün özellikleriyle iz bırakmış, daha Amerika kıtası keşfedilmemişken; bizim atalarımız üç kıtada at oynatmış, kılıç sallamıştır.
Böylesine büyük bir milletin vatan bellediği topraklarda tabiat ananın bu büyük millete kucak açmasının, bu topraklarda yaşayabilmesi için daima bir bedeli olmuş; Türk Milleti tarihin her döneminde vatan bellediği toprakların bedelini kanıyla, canıyla ödemiştir.
O nedenle milletimize anamızın ak sütü gibi helal olan bu son vatan topraklarımızla, bizler arasında; kanımızla-canımızla-emeğimizle-alın terimizle hercümerç olmuş bir bağlılık vardır.
Nasıl ki, Çanakkale Destanının yazıldığı gazi topraklarımızda 250 bin şehidimiz pahasına, milletimizin nice kahramanlıklarıyla düşmana diz çökmemiş isek; mazisi insanlık tarihiyle başlayan böylesine büyük bir milletin vatan sevdası hiçbir zaman eksilmeyecek, hiçbir şer odağı karşısında da diz çökmeyecektir.
Bu noktada soluklanıp; ardımızda kalan mazisi şanla, şerefle dolu tarih sayfalarımıza baktığımızda, hep şu gerçekle karşılaşırız:
Türk Milletinin; dara düştüğünde, en sıkıntılı, en yalnız kaldığı dönemlerde; ’düşman, vatanın bağrına hançerini dayadığında’, her türlü ihanet ve şer odakları karşısında yaşadığı toprakların kurtuluşu, özgürce yaşam hakkı, bağımsızlığı için öne çıkan, gözünü kırpmadan tüm bunlara karşı koyan tek bir güç vardır:
Bu güç; Büyük Türk Milletinin ta kendisi, onun için her şeyden önde gelen ‘Önce Vatan’ sevgisidir.
Bu büyük millet;
Kendisini sarıp, sarmalayan canından aziz bilip vatan bellediği topraklara, tabiat anaya olan borcunu hep böyle ödemiştir, böyle ödemeye devam edecektir.
Tıpkı 15 Temmuz 2016’da yaşanan o ihanet gecesinde, bu borcunu bir kez daha şanla, şerefle ödediği gibi.
Vatanın bağrına dayanan o zehirli FETÖ hançerine kanı, canı pahasına karşı koymuş; şehitler, gaziler vermiş ama bu alçaklar çetesinin vatan topraklarını ele geçirmesine, bir iç kargaşa çıkartmalarına geçit vermemiştir.
Çünkü Vatan; Türk Milletinin yaşam hamurudur. Bu hamur Türk Milletinin namusudur, şerefidir, onurudur.
Çünkü Vatan; Türk Milletine atalarından emanet, burçlarında ay yıldızlı bayrakların dalgalandığı gururudur.
Çünkü Vatan, gelecek nesillerimizin istikbali, yaşam geleceğimizin ele geçirilemeyen, geçirilemeyecek son kalesidir. Türk Milleti için vatan söz konusu olduğunda; ona olan bağlılık her şeyden önde gelir.
O nedenledir ki, vatan:
Kimi zaman canımıza can katan, kimi zamansa uğruna can verdiğimiz topraktır.