Lisede Sophokles okuduk, klâsik Türk sanat mûsikîsine sövmeyi öğrettiler. Divan şiirini hor görmemizi, buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş batı klasiklerine körü körüne hayranlık duymamızı sağladılar. Sanki Sinan, Leonardo’dan önemsiz; Mevlâna, Dante’den küçüktü; Itrî ise Bach’ın eline su dökemezdi.
Aslında kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk. Millî birlik arama yerine hazır birlikleri aktarmak hastalığımız tepmişti. O kadar ki İkinci Dünya Savaşı sonrasında batılı emperyalizmin örgütlü politikasını uygulamaya kendiliğimizden tâlip olduk. Stalin ve Beria da, haksız ve ahmakça istekleriyle bunu kolaylaştırdı.
Oysa yaptığımız batılılaşmak değildi. İkincisi batı bizim zannettiğimiz gibi değildi. Üçüncüsü batının ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi!
***
-Türkiye'nin bir hâin kontenjanı var, bu nüfusun yüzde 10'udur.
-Türk aydını dediğimiz kişi Batı’nın mânevî ajanıdır. Şimdi aydınlar haysiyetten önce banka hesabına dikkat ediyor
-Türkiye'de üç şey millî olmalıdır; Eğitim, Savunma ve Ekonomi. Bu üçü millî olmadığı takdirde Sevr olur.
-Batı, televizyonu uyuşturucu gibi kullanıyor. Türkiye'de basın Türk değildir. Çünkü Türk basını Türkiye'nin çıkarlarını korumuyor. Türkiye'de özel kanallar hür değildir. Çünkü özel kanallar sermaye kanalları olmuştur.
Attila İlhan. Hangi Batı isimli eserinden iktibastır.