2011 Mehmet Akif Ersoy yılı olarak ilan edilmişti.
Böylesi ilan edilme yılları konusu Birleşmiş Milletler ve UNESCO’dan mülhemdir. Böylece bütün dünyanın ortak mirası olan eserlerle ve söz konusu ülkenin önemli aydınlarından biri yıl boyunca değişik etkinlikle tanıtılıyor.
UNESCO ilk önce İstanbul’u (1985), en son da Göbeklitepe Arkeolojik Alanını (2018-Şanlıurfa) dünyanın ortak mirası olarak ilan etmişti. Birleşmiş Milletler ise 2020 yılını filozof, bilim adamı, mantıkçı, felsefeci, gökbilimci ve müzisyen Türk alimini gündeme taşıyarak Farabi Yılı olarak duyurmuştu. Kaynak ve kadro da her zaman BM ve sözkonusu ülkenin imkanları nispetinde faaliyetlere imkan buluyordu. İyi bir uygulama nereden bakarsanız bakınız. Ama biz “Farabi’yi, İstanbul’u ve Göbeklitepeyi yeteri kadar bütün dünyaya tanıttık mı?”Doğrusu tartışılır.
Peki kendi ilan ettiğimiz İstiklal Marşı Şairimizin ölümünün 75. Senesinde 2011 Mehmet Akif Ersoy Yılında neler yapıldı? Bana göre kayda değer hiçbir şey dikkat çekmedi. Yerel yönetimler Safahat’ın telif hakkı kalktığı için bol bol itinasız Safahat bastılar. Bu nedenle de bazı kitapçılar iki kitap alana bir Safahat hediye eden kampanyalara başladılar. Çünkü bir belediyemiz 60 bin Safahat bastı, on binini dağıttı, gerisi depoda duruyordu. Matbaacı beni arayarak “Mehmet Bey, bu adamları tanıyorsanız gelip Safahatlarını alsınlar, biz söz geçiremiyoruz, kendi kitaplarımızı da bu yüzden depolayamıyoruz” dediğinde küçük dilimi yutacaktım. Bazı yerlerde konferanslar ve toplantılar elbette tertip edildi. Bunun için bir kadro falan sanmıyorum ki tahsis edilsin. Ancak kaynaklar hovardaca kullanıldı. Dönüp arkama bakıyorum ortada hiçbir şey yok. Mesela sizin hatırlattığınız önemli bir etkinlik var da benim mi aklıma gelmiyor?
BİR ANIT ADAM
Mehmet Akif, her yönetimin görüşlerinden istifade edeceği bir örnek ve dik duran bir aydın ve Safahat da sorunların çözümünde ne yapılması konusunda yol salık veren bir kitap. Öyle bir adam düşününki, daha doğarken kendi öz yurdunda emperyalist batılı güçlerin oyunlarıyla isyanlar, işgaller, darbeler, yangınlar, göçler, salgın hastalıklar, katliamlar oluyor, bunların telafisi; ülkenin bütünlüğü, vatandaşların birliği için mücadele içinde bütün ömrünü feda ediyor bu anıt adam; Mehmet Akif. Ölürken de vatanındaki ecel döşeğinde kendisini ziyarete gelen bir zamanlar dost ve mücadele arkadaşları tarafından “Ülkeye kabul edilmeyebilir, yazdığın İstiklal Marşı da rafa kaldırılabilirdi. Ama Gazi Paşa müsaade etmedi!” deyince yatağından diklenerek “Beni ülkeme, 11 yıl ayrı kaldığım İstanbul’a kabul etmeyebilirlerdi. Lutfettiler, yıllarca özlemini biriktirdiğim, hasretini çektiğim vatanıma dönmeye müsaade ettikleri için Gazi Paşa’ya müteşekkirim. Unutmuyorsunuz değil mi? İstiklal Savaşımız sırasında cephelerde Gazi Paşa ile birlikte dolaştığımız günleri. Ben çok iyi hatırlıyorum. Ama İstiklal Marşının kaldırılmasına gelince, onu hiç kimse kaldıramazdı, çünkü o milletin malı oldu. Onu artık ben bile artık yazamam. Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” diyen bir müzdarip anıt adam; Mehmet Akif Ersoy.
2011’te bunları bir sinema filminden izleyemedik. Televizyon ekranlarından seyredemedik. Akif ve Safahat konulu iktidarın ve muhalefetin emrindeki televizyonlarda bile açık oturumlar, canlı yayınlar, tartışmalar izleyemedik. Yarışmalar açılmadı.
MARŞIN YAZILDIĞI TACETTİN DERGAHI NASIL KURTULDU?
Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfımız 37 yaşında. İstiklal Marşımızın yazıldığı ve Mehmet Akif Ersoy’un bir müddet ikametine verildiği Ankara Samanpazarı Hacattepe Ünivesitesi kampüsü içinde yer alan Tacettin Dergahını nasıl kurtarmak için mücadele ettiğimizi hatırlıyorum da üzülüyorum. Bu bizim görevimiz miydi? 1977’dan itibaren buraya Akif’in hatıralarını yansıtmak için bir grup arkadaşımızla giderdik. İlk gördüğümüz şey Tacettin Dergahının pejmürde hali, çürümüş yapısı, kırık camları, içerde sarhoş kusmukları, boş şişeler ve burun direklerinizi sızlatan bir kötü koku. Refah Partili Ankara Büyükşehir ile Altındağ Belediyesi ve Hacettepe Üniversitesiyle mahkemelik olduk. Davayı kazandık. (Mehmet Cemal Çiftçigüzeli ; Bir Fikir Emekçisinin 75 Yılı adlı Armağan Kitapta Altındağ Belediye Başkanı M. Ziya Kahraman o günleri ibretle çok güzel anlatıyor.) Ancak Hacettepe Üniversitesinin Dergah bitişiğindeki gökdelen mahkeme kararına rağmen yıkılmadı ve yıktıramadık. Siyasi otorite sahip çıktı. Sadece Tacettin Dergahı’nın bakımı yapıldı, onarıldı, restore edildi, şık bir hale getirildi o kadar. Törenler şükürler olsun artık sürekli burada gerçekleştiriliyor.
Evet sadece bu ama.
AKİF’İN HATIRALARI NEREYE KADAR?!
Mehmet Akif Ersoy’un hatıraları o kadar çok ülke ve kentte ki bir hayli kabarık. Türkiye, Balkanlar, Viyana, Almanya, Suriye, Lübnan, Suudi Arabistan ve Mısır’da onlarca anısı var. İstanbul Akif’in en uzun süre yaşadığı, eğitim gördüğü, hayata atıldığı, evlendiği, görevler üslendiği bir şehir. Fatih Sarıgüzel’de doğdu, eğitimini bu semtte yaptı. Güreşmek için Çatalca çayırlarına kadar uzandı. Halkalı Baytar Mektebi’nde okudu (Bugün Sabahattin Zaim Üniversitesi buraya sahip çıkıyor), Şehzadebaşı’nda Hacı Mustafa’nın Çayhanesi, Divanyolu’nda Setli Kahve denilen Arif’in Kıraathanesi, Nuruosmaniye’de Kebapçı Kamil’in yeri, konuk olduğu ve ders verdiği Sait Halim Paşa Yalısı, Recaizade Mahmut Ekrem’in Firuzağa’daki Yalısı, Bosnalı Ali Şevki Hoca’nın Fatih’teki evi, İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Konağı, Mithat Cemal Kuntay Evi, Şişli Sıhhat Yurdu ve Beyoğlu Mısır Apartmanı. Başta Bakırköy ve Beylerbeyi’ndeki kiraya oturduğu evler Akif’in anılarıyla doludur.
Beylerbeyi’nde bir müddet oturduğu, Sabancı Polis Evi’nin tam karşısındaki 4 katlı evin girişinde bugün bir Osmanlı Prensi oturuyor ve girişinde İstiklal Marşı Yazarının bir müddet bu evde oturduğu yazıyor. Aynı Sarıgüzel’deki doğduğu evdeki gibi! Sonra Başyazarı olduğu Cağaloğlu’ndaki Sebilürreşat Yazıhanesi.
Ankara’da TBMM’nin kurucu milletvekili oldu. Bigalılar “şehirlerini temsil etsin” diye çok istediler ama olmadı. Parlamentoda Burdur’u temsil etti. Sebilürreşat’ın yeniden yayınlandığı ve vaazlarıyla Kastamonu Nasrullah Camii ve Balıkesir Zagnos Paşa Camilerinde halkı istiklal savaşına davet etti. Konya’da isyanı bastırdı. Edirne’de görev yaptı. Antakya’ya bir davet üzerine gitti. Antalya, Eskişehir ve Bilecik de gördüğü ve bulunduğu illerden. 2021 İstiklal Marşı’mızın 100 yılında buralarda acaba bir kımıldama olacak mı?
Değerlerimizin kıymetini bilemek gibi bir şey esasında yapacığımız. Bununla da iktifa etsek bile yeridir.
MEKANLAR İSİMLERLE KİMLİK BULUR
Türkiye’de şu an 440 Mehmet Akif Ersoy adını taşıyan okul ve Burdur’da bir üniversitemiz var. Hemen hemen çoğu şehrimizde de Akif adını almış, sokak, cadde, bulvar ve semtler bulunuyor. Ne güzel böyle dıştan görünümü.
Vakfımız bir defasında Mehmet Akif adındaki okul öğrencileriyle bir kamuoyu araştırması yaptı. 10 kadar soru sorduk. Suallerden biri “Mehmet Akif Ersoy kimdir?” şeklinde idi. Okul talebelerinin önemli birçoğu “Bizim okulun adıdır!” diye cevap vermişti. Ne acı bir gerçek su yüzüne çıkıyordu esasında!. Namık Kemal’i tanımayan nesillerden sonra bu bir yeni aşama!.
İstanbul’daki bazı okullarda Akif’in hatıraları olan yerleri görüp görmediğini sorduk. Hiçbir görmemişti. Beyoğlu’na gitmiş ama orada Mehmet Akif Ersoy’un vefat ettiği (1936) bir Mısır Apartmanın farkında bile değil. Mehmet Akif Okullarının çoğunda ne bir İstiklal Marşı ve ne de Mehmet Akif Ersoy Köşesi vardı. Bu okullar 2021 İstiklal Marşı Yılı’nda ne yapacaklar bilmiyorum. Dilerim 2011 Mehmet Akif Ersoy Yılı gibi sönük ve başarısız geçmez. Bol bol Safahat basıldı, sahaflarda “iki kitap alana bir safahat hediye edilir” diye reklamları görünce bazılarının sadece kendilerini öne çıkardığını ve bazılarına ayrılan fondan para kazandırdığını düşünmeden edemedim. Tek kelime ile 2011 yılında Akif’i ve ne demek istediğini, neler yaptığını anlatamadı Türkiye.
Burdur’daki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nin Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı ile yıl içinde ortak çok sayıda etkinlik yapacağını biliyorum. Üstelik bugüne kadar yapılanların dışında bir program. Geçenlerde Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Ümit Meriç Hanımefendi arayarak görüşlerimi sordu. Anlattım. Başta Prof. Dr. Ümit Meriç, çok satan kitapların yazarlarından kıymetli Prof. Dr. İskender Pala, önemli bir aydın Alev Alatlı, Mehmet Akif dosyası dahil muhteşem bir arşive sahip Murat Bardakçı, Rasim Özdenören, Mehmet Özçay, Orhan Gencebay ve Hülya Koçyiğit Soydan, H. Hümeyra Şahin 2021 İstiklal Marşı Yılı için neler yapacaklar, kurul neler programladı bilmiyorum. Mutlaka önemli etkinlikler düşünüyorlardır. Bir defasında iftarda karşılaştığım değerli İskender Pala’ya İstiklal Marşımızın ve Akif’in hayatının 26 dile çevrildiği bir kitabımızı vermişve “Sayın yazarımızın kaleminden İstiklal Marşı Şairinin hikayesini kaleminden okuruz inşallah” temennisinde bulunmuştum! Murat Bardakçı’nın arşivinin sergilendiği etkinliği izleriz. Ve diğer saygın kurul üyeleri mutlaka bir şeyler yapacak, toplumumuzu sevindirecektir. Belki de “bir müzdarip anıt adamın” resmini artık böylesi görkemli programlarda tebessümle örtüştürmeye çalışacağız.
İSTİKLAL MARŞI , ORTAK MUTABAKATIMIZ VE İSLAM COĞRAFYASININ MANİFESTOSUDUR
Yurtdışında Yunus Emre ve Maarif Vakıfları sanırım bulundukları ülke dilinde Safahat’ı, düz yazılarını ve Akif’in hayatını tercüme ettirirler. Dünyadaki Türkoloji bölümlerine katkı verir ve Türkçe kütüphaneler kurarlar. Özellikle Safahat kitabının bu kütüphanelerde bulunması önemlidir. Çünkü Akif Türkçeyi yücelten ve medeniyet dili kullanan bir şairdir.
Kültür Bakanlığımız özellikle Akif’in dramalarını sahneye koyar. Bunun en güzel örneğini İstemihan Talay Kültür Bakanı iken (1997-2002) vermişti. Arşivlerden çıkarılıp yeniden gösterime sokulabilir. Mehmet Akif Ersoy ile alakalı 13 ülkede sempozyum yaptık. Safahattan bazı şiirleri o ülkenin diliyle yayınladık. Kazan Devlet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zamaaletdinov RadifRifkatocih “Akif’i bize tanıtmakta neden bu kadar geç kaldınız? 2014” demişti. Bosnahersek’te Prof. Dr. Amine SiljakJesenkoviç çalıştay yapacağımızı duyunca bize katkı olarak Akif’in Köse İmam’ını Boşnakçaya tercüme etmişti. Polonya’da ünlü Türkologlardan Prof. Dr. Danuta Chmıelowska ile Prizren’deki bir sempozyumda sormuştum “Ülkenizdeki Türkoloji bölümü mezunları Türkçeyi gerektiği gibi öğrenebiliyor ve Polonya’da iş bulabiliyorlar mı?” diye. “Elbette, hemen işe girebiliyorlar. Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’taki Türkçesi bu dile intibakı kolaylaştırıyor” diye cevap vermiş, Varşova ve Poznan’daki Türk işadamlarının müesseselerinde öğrencilerin işe başladıklarını anlatmıştı. Ayn Şems Üniversitesi’nden katılımcımız Prof. Dr. Hazem Sait Muhammet Montazir “İstiklal Marşı sadece Türkiye’nin değil, bizim de, mağdur ve mazlum bütün milletlerin de istiklal marşıdır. Bugün sizlerin unuttuğu bizim hala kullandığımız İstiklal Marşı’nda hürriyet, şafak, sabah, vatan, garp, alem, makber gibi 60 kadar kelimeyi kullanıyoruz.” diye bir tebliğ sunmuştu.
AKİF’İN İSTANBUL’DA ANIT MEZARI DA YOK MÜZESİ DE
Mehmet Akif Ersoy’un hatıralarının en yoğun olduğu şehir İstanbul’dur. Adının verildiği 30 kadar okul vardır. Onlarca da sokak, cadde, semt. Ama ne yazık ki hala İstanbul’da Akif’in ne bir anıt mezarı, ne bir müze evi ve ne de hatıralarının olduğu bir mekan koruma altındadır. Dilerim 2021 İstiklal Marşı Yılı’nda telafi edilir. Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanında vefat ettiği dairenin müze olması hususunda vakfımızdan bilgi ve belge istediler. Dilerim açılışını korona sonrası hep birlikte yeniden kutlayabiliriz. İki ayrı yüzyılı hem 19. ve hem de 20. Asrı yaşayan bu anıt adam Mehmet Akif Ersoy’un 21. Yüzyıla belleteceği ve hatırlatacağı çok şey var. İşte Çanakkale Deniz Savaşımızın 106. Yılını yaşıyoruz. 57. Alayımızın tümünün şehit edildiği günlerin sene-i devriyesi içindeyiz. Çanakkale Savaşı’nı takip ile görevli(1915), Ankara’dan icazetli saygın edip ve gazeteciler Falih Rıfkı Atay, Hakkı Tarık Us, Ruşen Eşref Ünaydın ve aynı yıllarda bölgede yedeksubay olarak askerliğini yapan Ahmet Haşim’in Çanakkale hatıraların duydunuz mu, bilenimiz var mı? Yok! Ama Akif Çanakkale Destanını yüreğinde hissetti zafer haberi gelince, Teşkilat-ı Mahsusa’dan görevli gittiği ve isyanı bastırdığı Suudi Arabistan’da şükür secdesine kapandı ve kalemini eline aldı, yazmaya başladı.
İDEALİZME DÖNÜŞ İÇİN FIRSAT YILI
İstanbul’da üniversite öğrencisi iken her 18 Mart’ta MTTB’nin talebi üzerine Ulaştırma Bakanlığımızın tahsis ettiği gemiyle her defasında Çanakkale Zaferini kutlamaya giderdik. Gemide Sayın bakan da bize eşlik ederdi. Görkemli törenler olurdu. Medyanın ilk haberiydi ayrıca. Bölge ve bizler bir zafer şöleni, Türkiye de bunun onurunu yaşardı. Aynı MTTB yine var, üstelik genel başkanı da yıllardır Kayseri Milletvekili olarak ayrıca görev yapıyor. Ama ne Çanakkale’ye zafer kutlaması için talebeleri taşıyan bir gemi var artık, ne de o heyecan ve idealizm. Bugünkü MTTB ise Tanzanya’ya kurban bağışlarını ulaştırmak için kampanya yapıyor!.
2021 İstiklal Marşı Yılı yeniden istikbalimizin ve idealizmimizin dönüşümüne, Yarınki Türkiye’nin ruh mimarlarının yetişmesine vesile olmalı. Yoksa kaybolan yıllarımıza ve neslimize had safhada üzülürüz.