(ON İKİNCİ BÖLÜM)
Çocuklarınıza savaş aletlerinin kullanılmasını öğretin!" şeklindeki sözlerine bakıyor. Bir de bugünkü müslümanların bu husustaki durumlarına bakıyor. Neticede, bu insanların gerçekten müslüman olup-olmadıkları hususunda adeta şüpheye düşüyor. Öyle ya, söz de Kur'ân'a inanan ve Allah'ın Resulüne bağlanan bu insanlar bugün bu durumlarda mı olmalılardı? Onların, Kuran'ın ve peygamberin çağrısına uyarak zamanın en üstün silahlarına sahip olmaları ve bunları bizzat imâl etmeleri ve hazırlamaları gerekmez miydi? Hani asrın harp sanayii? Heyhat ki, binbir musibetten sonra, çoğu İslâm devletlerinin başındaki idareciler hâlâ harp sanayiinin kurulması yolunda bir hareket yok. Halâ silâh için kendi öz düşmanlarına el açıyorlar. Hala silâh için kendi can düşmanlarını kendi paraları ile besliyorlar. Oysa birçoklarının ellerinde hudutsuz imkânlar var. Eğer bunlar el ele vererek biraraya gelseler gerek harp sanayiini ve gerekse asrın icabatından olan diğer sanayi kollarını kısa bir zamanda kurmaları işten bile değil. Fakat, kim bilir, belki de asırların yerleştirdiği meskenet ve uyuşukluktan kurtulabilmek için daha çekecekleri çileleri var...
Kur'ân Nedir ? (5)
- Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer suresi, âyet: 9.)
Bir din düşününüz. Bu dinin kitabı ile peygamberi gerek yeryüzünün ve gerekse kâinâtın diğer birçok kısımlarının insanoğlunun emrine âmâde kılındığını ilân etsin. Ayrıca, sâdece bu ilânla kalmasın. Allah'ın kâinâtını gezip görmelerini ve orada araştırmalar yapmalarını o dinin mensuplarına emretsin. Dinin tebliğcisi de kendilerine:
- Beşikten mezâra kadar ilim - irfan ögreniniz!
- İlim Çin'de dahi olsa gidip öğreniniz!
- İlim - irfan öğrenmek, kadın - erkek her müslüman için mecburidir.
desin. Fakat bütün bunlara rağmen, o dinin ve o peygamberin mensupları, ilimde, irfanda, teknikte, .. asrın en geri topluluklarım teşkil etsinler. Şaşılacak şey değil mi?
Bu din, İslâmiyettir. İlimde, irfânda, teknikte, mâddî - ma'nevî perişanlıkta, ...asrın en geri toplulukları da onun sözde mensupları müslümanlardır. Kur'ân'ı sâdece bir teleffuz - tegannî ve ölüler kitabı olarak değerlendirmekte devam eden günümüzün müslümanı, ne içine düştüğü ruhî - ahlâkî sefâlet ve perişanlıktan kurtulabilmekte, ne de maddî sahada bir varlık gösterebilmektedir. Şunu bir kere daha kesinlikle ifâde edelim ki, bir cemiyetin fertleri ruhî - ahlâkî sefâlet ve perişanlık içinde bulundukça, maddî sahada fevkalâde bir varlık göstermiş olsalar bile bu devamlı olmaz. Bugün müslüman topluluklara en başta halletmeleri gereken meselesi, içinde bulundukları ruhî - ahlakî sefalet ve perişanlıktan kurtulmaktır. Ruhî-ahlâkî perişanlık içinde bulunan fertler veya topluluklar, çamura düşen ve kurtulmak için boyuna çırpınan bir böceğe benzerler. Nasıl ki çamurdan çıkmadıkça o böcek selâmete kavuşamazsa, ruhî - ahlâkî sefalet ve perişanlıktan kurtulamayan fertler veya cemiyetler de devamlı ve yüz güldürücü saadet ve selâmete kavuşamazlar. İşte müslümanların, yüzyıllardan beri sürüp giden ve günümüzde de devam eden acıklı ve perişan halleri bunun müşahhas bir misâlidir. Bu tesbitlerden sonra, şimdi de hareket noktamızın nasıl olduğuna bir göz atalım:
(DEVAM EDECEK)