KUR’ÂN NEDİR? (ONUNCU BÖLÜM)
Meselenin adliyeye intikâl edip orada ortaya dökülüp-dökülmemesi mühim değildir. Onun bu hareketi bir adâletsizliktir. İşverenin adaleti, günün şartlarına göre, işçinin emeğini daha alın teri kurumadan kendi isteğiyle vermektir. Ülkedeki işsizliği fırsat bilip karın tokluğuna adam çalıştıran veya çeşitli dalaverelerle işçinin emeğini vermekten kaçınan bir işveren adâletsizlik içindedir. Meselenin adliyeye intikal edip etmemesi mühim değildir. İşçinin adaleti, alacağı parayı hak etme duygusu içinde bulunması ve ona göre çalışmasıdır. Başında bir gözcü bulunsa da, bulunmasa da o çalışır, aldığı paranın hakkını verir. Böyle hareket etmeyen işçi gayr-i âdil hareket etmiştir, adaletsizlik içindedir. Meselenin adliyeye intikal edip-etmemesi mühim değildir. İnşaat müteahhidinin adâleti, yaptığı binâ vesâireyi dayanıklı, kullanışlı, sağlam, ..yapmaktır. Bu vasıflarda iş yapmayan bir müteahhid, adâletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikâl edip-etmemesi mühim değildir. Mahalle çöpçüsünün adâleti, temizliğinden sorumlu olduğu mahalleyi temiz tutmaktır.
Eğer bunu ihmâl ediyorsa o adaletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikâl etmiş olup-olmaması mühim değildir. Öğretmenin adâleti milletin çocuklarını temiz ahlâklı, çalışkan, dürüst, milliyetperver, vatanperver ve kendi milletine faydalı birer insan olarak yetiştirmektir. Kendilerine teslim edilmiş millet evlâdlarını bu vasıflarda yetiştirmeyen öğretmen adaletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikal edip etmemesi mühim değildir. Talebenin adâleti, milleti için faydalı ve hayırlı bir ferd olmağa çalışmak ve gayret etmektir. Böyle bir çalışma ve gayret içinde bulunmayan bir talebe âdil hareket etmemiştir. Meselenin adliyeye intikal etmesi veya etmemesi mühim değildir. Büyük sermâye sâhibinin ve işadamının adaleti, yatırımları ülkenin âcil ihtiyacı olan sahalara ve iş dallarına meselâ sanayi, bundan da bilhassa ağır sanayiye kaydırmak, kolay para kazandıran fakat memleketin hiçbir hayati derdine devâ olmayan işdallarına tenezzül etmemektir. Bu şekilde hareket etmeyen bir işadamı adâletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikal edip-etmemesi mühim değildir. İmalâtçının adaleti, imâl ettiğini sağlam, dayanıklı ve kullanışlı imal etmektir.
Sırf, mal elimden çıksın da para gelsin, zihniyetiyle iş yapan imalatçı adaletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikal edip-etmemesi mühim değildir. Askerin adâleti, üstün harp sanatına mâlik olmak için durmadan gayret etmek, didinmektir. Bu gayret içinde bulunmayan asker, adâletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikal edip-etmemesi, mühim değildir. Komşunun komşuya karşı adâleti, onu incitmemek, ona haksızlık etmemek, dâimâ izzet-ikrâmda bulunmaktır. Böyle hareket etmeyen bir komşu adâletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikâl edip-etmemesi mühim değildir. Devlet adamının adâleti, milletinin huzur, sükun, refah, ...içinde olması ve daha da ilerilere gitmesi için canla - başla çalışmaktır. Böyle olamayan bir devlet adamı adaletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikal edip-etmemesi mühim değildir. Müstahsilin adaleti; vasıflı, faydalı, besinli ..mahsul elde etmektir. Bu vasıflarda mahsul elde etme gayreti içinde bulunmayan bir müstahsil adaletsizlikler içindedir. Meselenin adliyeye intikal edip-etmemesi mühim değildir..
Aziz okuyucularım, öyle sanıyorum ki bütün bu açıklamalardan sonra şu meşhur sözün mânâsi da kusursuz olarak anlaşılmış olacaktır:
— Adâlet mülkün temelidir..
Bu; bir idâre, bir devlet, bir teşkilât ancak adaletle ayakta durur demektir. Evet, gerçekten bir devlet ancak adaletle ayakta durur. Fakat bugün bizim anladığımız gibi sâdece adliyedeki ve mahkeme salonlarındaki adaletle değil, aynı zamanda herbirimizin ruhlarına işlemiş ve her adım başında herbirimizin şahsında tecelli eden bir adalede ...Ümit ederim, bundan böyle. "Adalet mülkün temelidir" sözü sâdece mahkeme salonlarına asılmış bir yaftadan ibâret kalmaz ve adalet mefhumu sâdece adliyede aranmaz....
(2)- İyilik. İçtimâi hayâtın huzur, sükun ve âhenk içinde devam edebilmesinin ilk ve baş şartı, cemiyet fertlerinin günlük hayâtta birbirlerine karşı âdil hareket etmesi, yâni birbirlerine haksızlık ve kötülük yapmamasıdır. Fakat bu kâfi değildir. Hayâtın daha da bir âhenk içinde olması ve cemiyet fertlerinin birbirleriyle tamâmen karışıp-kaynaşması için lüzumu ânında birbirlerine iyilik yapmaları da lâzımdır. Günlük hayâtta, birbirlerine sâdece kötülükleri dokunmamış hem de birbirlerine iyilikler yapmış insanların hâli başka başkadır. Hem birbirlerine kötülükleri olmayan-hem de iyilikleri dokunan insanlar birbirleriyle daha çok haşır-neşir olurlar ve onların günlük hayât ahengi daha bir başkadır. İşte cemiyet fertlerinin birbirleriyle daha fazla karışıp-kaynaşmalarını hedef tutan din, insanların günlük hayâtta sâdece birbirlerine karşı adil hareket etmelerini emretmeleri esâsını da koymuştur. Bütün bunlar, insanların hem dünyada hem de ukbada yani ilel'ebed mes'ud ve bahtiyar olmaları içindir. Fertleri birbirleri için hep iyilikler düşünen ve iyilikler yapan bir cemiyetin veya bir milletin topyekun mes'ud ve bahtiyar olmaması için ortada bir sebep kalmaz sanırım. (DEVAM EDECEK)