Yaman ARIKAN

Dilbilimci - Yazar

Kur'ân Nedir?

(DOKUZUNCU BÖLÜM)

Allah, "vazifeleri ehline veriniz" buyuruyor. Bunun gereği nedir? Herhalde Kur'ânı açarak veya ezbere zaman zaman dil ile onu okumak, teleffuz etmek değildir. Bilakis, her işe ve her vazifeye ehliyetli, liyâkatli ve salahiyetli kişiler yerleştirmektir. Eğer ortalarda vazifelere veya işlere ehil kişiler yoksa bunların en kısa zamanda yetiştirilmesi gerekir. Tâ ki işler veya vazifeler aksamasın ve nizam - intizam bozulmasın...

Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği, akrabalara muhtaç oldukları şeyleri vermeyi emreder. Kötülüklerden ve çirkinliklerden meneder. Allah size böylece öğütler verir ki dinleyip anlayasınız ve tutasınız. (Nahi Suresi, ayet: 90).

Her Cuma günü hutbenin sonunda hatibler bir âyet okurlar.

- İnnellahe ye'müru bil'adil...

İşte yukarıdaki meal bu âyetin mealidir. İfâde ettiği esaslar da şunlardır:

(1)-Adâlet.

(2)- İyilik.

(3)- Akrabalara muhtâç oldukları şeyleri vermek.

(4)- Kötülüklerden ve çirkinliklerden uzak kalmak.

Hiç mübâlağa etmeden söyleyebiliriz ki, bir cemiyetin fertlerinin yalnız bi dört esâsa riâyet etmeleri, içtimâi hayâtlarının huzur ve sükûn içinde geçmesine kâfidir. Siz bir cemiyet düşününüz ki, bu cemiyetin fertleri:

(1)- Birbirlerine âdil muâmele ederler.

(2)- Birbirlerine dâimâ iyilik ederler.

(3)- Hâssaten akrâbalar, dâimâ birbirleriyle yardımlaşırlar ve lüzumu ânında birbirlerinin imdâdına koşarlar.

(4)- Birbirlerine kötülük etmekten, zarar - ziyan vermekten uzak kalırlar.

Fertleri birbirlerine karşı böylesine yüce duygular içinde olan ve bu duygularını aynı zamanda hayâtta fiilen tatbik eden bir cemiyetin huzur ve sükûn içinde olmaması için artık ortada bir sebep kalmasa gerek. Fakat bugünün müslüman topluluklarında olduğu gibi, bu ve benzeri âyetleri sâdece dilleriyle okuyan ve günlük hayâtta onun esaslarının hiçbirini yaşamayan cemiyetlerde de huzur ve sükûnun kokusunun dâhi bulunması için bir sebep olmasa gerek. Doktorun verdiği ilaçların faydasını, sâdece diliyle onların ismim ve târifesini okuyan hasta değil, târifeye uygun olarak ilâçları kullanan hasta görür. Dünyevî - içtimâi hayâtın huzur, sükûn ve refah içinde geçmesi için Allah'ın göndermiş olduğu huzur - sükûn ilâçlarının faydasını da sâdece dilleriyle âyetleri okuyanlar değil, bilâkis o esasları hayâtta fiilen tatbik edenler görür. Günlük hayâtta birbirleriyle olan münâsebet ve muâmelelerinde birbirlerine karşı âdil davranamayanlar, birbirlerine iyilik etme duygusuna sahip olamayanlar ve iyilik edemeyenler, lüzumu ânında dindaşının, soydaşının, dost ve ahbabının, akrabâ ve taallukatının, ...imdadına koşamayanlar, elini - dilini başkalarına zarar vermekten uzak tutamayanlar bu ve benzeri ayetleri minberlerden istedikleri kadar okuyabilirler, okutabilirler, dinleyebilirler, dinletebilirler. Ancak unutmasınlar ki bu halleriyle, vücudunun muhtelif uzuvları çeşitli hastalıklarla hurdahuş olan ve doktorun vermiş olduğu ilâçları kullanma yerine sadece reçetedeki yazıları okumakla yetinen zavallı hastanın şaşkın durumundan öteye geçemezler. Ayette geçen dört esasa kısa birer göz atalım:

(1)- Adalet. Bu kelime, çoğumuza sâdece adliyeyi ve mahkeme kapıların hatırlatır. Yâni çoğumuz, adaleti sadece mahkemede ararız ve onun sâdece orada bulunması gerektiği kanaatindeyizdir. Bu, fahiş derecede hatalı ve eksik bir anlayıştır. Adalet denence hâtırımıza sadece adliyenin ve mahkeme kapılarının gelmesinin sebebi de vuku bulan ihtilâf ve haksızlıkların orada ortaya dökülmüş olmasıdır. Adalet, sâdece adliyede ve mahkeme salonlarında bulunması veya aranması gereken bir mefhum değildir. Bil'akis günlük her hareketimizde, her işimizde her davranışımızda, her münâsebet ve muâmelemizde, her alış - verişimizde, ...aranması ve bulunması gereken bir mefhumdur. Memurun adâleti ve âdil olması, üzerine aldığı vazifeyi mes'uliyet hissi içinde, aksatmadan ve herhangi bir haksızlığa meydan vermeden ânında yapmaktır. Sorumsuzca ve lâubâli hareket eden ve işgal ettiği mevkiin hizmetlerini aksatan veya haksızlıklara sebep olan bir kişi gayri âdil hareket etmiş demektir.

                                                                                                                  (DEVAM EDECEK)