İyi bir hayat sürerek ve büyük pişmanlıklar duymadan yaşayabildiğimiz zaman, ölüm korkusunu daha az hissederiz. İyi bir hayat sürmekte ancak kendini işe yarar konuma getirmekle gerçekleşir. Bunun için sürekli yenilenmek ve gelişmek şarttır.
Hayatı dilediğince yaşayamama hissi ne kadar fazlaysa ölüm korkusu da o kadar güçlü olur, diyor Irvin D. Yalom.
Hayatım boyunca şahit olduğum ve okuduğum her şey bana, pişmanlık duymadan yaşayanların daha huzurlu öldüklerini göstermiştir.
Antik yunan filozofu Epikür'e göre, insanın mutsuzluğunun başlıca sebebi ölüm korkusudur. Epikür, ölüm korkusunu yenmek için ölümden sonraki olmama halimizin, ölümden önceki halimizin aynı olduğunu ileri sürmüştür. Bu simetri iddiasına farklı filozoflar itiraz etmişlerdir. Bu korku tarih boyunca sürekli mutluluğun önündeki en büyük engel olmuştur.
Tolstoy “İvan İlyiç'in Ölümü” adlı eserinde, ölümle önce mücadele eden, daha sonra çaresizce kendisini ona bırakan bir adamın yaşadıklarını anlatır. İvan İlyiç’in çok kötü yaşadığı için çok kötü ölmekte olduğunu fark etmişti. İvan İlyiç, iyi bir hayat yaşadığını düşünür; ancak hasta yatağında ölümün yaklaştığını anladıkça, yavaş yavaş aslında ne kadar boş bir ömür sürmüş olduğunu fark eder. O güne kadar büyük anlam yüklediği ve uğruna büyük çaba verdiği serveti, şöhreti ve saygınlığı, ölüm döşeğinde bir anda gözüne boş ve saçma görünür.
Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz, insanları ikaz etmiş ve “Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” hadisiyle insanların yaşadıkları hayata dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamıştır.
Kaynak; Irvin D. Yalom, Bir Psikiyatristin Anıları, çev.. Elif Okan Gezmiş, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2017, s. 340.