Mısır’ın Başkenti ve İslam coğrafyasının, hatta dünyanın kadim kenti Kahire’ye kaç defa gittim hatırlamıyorum. Bir hayali fazla oldu galiba. Birkaç örnek vermek gerekirse Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile bir Afrika gezisinin Libya’dan sonra ikinci durağı olarak vardım. Böylesi seyahatler hep resmi girişimler olduğundan siyasi yüzleri daha fazla hatırlıyorum. Uluslararası bir sempozyum organizasyonu için Prof. Dr. Nurullah Çetin ile birlikte Kahire’ye bu defa sivil gittim. Dost sanatçı, akademisyen, müellif ve sivil toplum kuruluşlarının onlarca temsilcileriyle birlikte oldum. En uzun dönemim ise TRT Temsilcisi olarak aylarca kaldım (2006). Sonra yine değişik vesilelerle gittim. Mehmet Akif Ersoy’un Mısır hayatını anlatan uzun metrajlı kurmaca filim senaryosu Bir Hisli Yüreğin Kahire Atışı için yeniden Kahire’ye uçtum. Senaryoyu yazmamı sürekli teşvik eden filmin yönetmeni Yücel Çakmalı hakka yürüyünce, çekim başlamadan bitti.
MISIR’A YERLEŞİYORUM
Mısır ulaşımı rahat, fiyatları makul hatta ucuz, her bütçeye göre imkan sunan bir ülkeydi. Arapça biliyorsanız şanslısınız, ama bilmiyorsanız da sorun değil. Mısırlılar bunu hemen anlayıp kolaylık gösterebiliyorlar. İlk kaldığım ev Kahire’nin bir banliyösünde oldu. Eşyalı kiralanmıştı. Sadece zaruri ihtiyaçlar vardı. Lüks değildi ama kafi geliyordu. 4 katlı bir apartmanın ikinci katındaydı. İnşası çimento ağırlıklı idi. Suyu sürekli akar, elektriği kesilmezdi. Üç oda bir salondu. Asansörsüzdü ve balkonu yoktu. Pencereyi açamazdınız, Çünkü sürekliye yakın bir toz fırtınası havayı etkilerdi. Her katta dört daire vardı. Kimse kimseyi pek tanımıyordu. Genelde yabancıların ve bürokratların olduğu bir semtti. Bir defasında Afrika Kupası maçları için gitmiştim. Maça eğer Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek geliyorsa hayat dururdu. Cep telefonları çalışmazdı. Giriş çıkışlar bir süreliğine askıya alınırdı. Mübarek kurşun geçirmez cam fanus içindeki locasından maçı izlerdi. Maç bitiminde de seyircilerin çıkmasına izin verilmez, önce Mübarek yoğun koruma altında sarayına varıncaya kadar stadyumda beklenirdi. Gece maçında Mısır, Fildişi Milli Futbol Takımını 4-2 yenmişti. Gece yarısına doğru dolmuşa atlayıp evime gittim. Ancak dairenin anahtarı açmıyordu. Ne kadar zorlasam bir türlü olmadı. Dışarı çıkıp hava aldım. Sonra yeniden daireye çıktım, anahtarı yerleştirdim, kapı açıldı. Meğer az önce bir alt kattaki daireyi zorlamışım açılması için. Çünkü katlar ve kapılar birbirine çok benziyordu. Allahtan dairede kimse yoktu. Sorun çıkmadı.
TÜRKÇE ANLAYAN ANCAK KONUŞAMAYANLAR
Semtimizde bir de iki katlı AVM vardı. Çoğu zaman alışverişimizi buradan yapardım. Türkiye’ye göre fiyatlar çok ucuzdu. Her gün ofisimizin olduğu Et Tahrir Meydanı yakınına kadar taksi ile gidiyordum. Taksiler çok eskiydi. Zangır zangır sallanmasa da koltuk tellerinin battığını hissedebilirdiniz. Farları yanmayabilir, bir yanını çarpmış olabilirdi bu dolmuşlar. Her saat dolmuşun radyosu açıktır ve sürekli Kur’an okunuyordur. Sürücüleri çok konuşurdu, fiyat pazarlıkla olurdu. Eğer yabancı olduğunuz anlaşılırsa bir kere bile olsa aldatıldığınıza ihtimal vermelisiniz. Ancak sizin paranızın daha değerli olması bu açığı hemen kapatırdı. Birkaç kere gittikten sonra siz zaten gerçek piyasasını öğrenir fazla ücret vermezdiniz. Ama tartışırdınız. Bazısı sizden para almak istemezdi. Sebebi sizi duygulandırırdı. Konuşmanızdan Türk olduğunuzu anlamış, ailesinin de mesela Adapazarı’ndan yıllar önce geldiğini belirtirdi. Türkçe anladığını, ama konuşamadığının üzüntüsünü de anlatırdı. Evlerinde hala ailesinin Türkçe konuştuğunu da ifade ederdi. Her şeye rağmen taksi ücretini verirdiniz, ama o almamakta direnirdi.
İSTANBUL BOGAZİÇİ GİBİ NİL MANZARASI
İkinci evim Şare Kurniş El Nil Caddesindeydi. Et Tahrir Meydanına çok yakın ve Kadim Kahire’nin merkezinde idi. 18 Katlı bir apartmandı. Kapalı otoparkı apartmandaki daire sayısı kadar değil, tam tersi 3-5 araçlık bir yerdi. Giriş çıkış çok zor olduğundan kimse arabasını buraya park etmiyordu. Zaten Kahire’de çoğu kişi bulunduğu sokağa arabasını park edebiliyor, ama vitesini boşa almak kaydıyla!. Her gelen vitesi boştaki arabayı ileri iterek kaydırıyor, kendisi oraya park ediyordu. Apartmanımızda genelde yabancı şirketler ve temsilcileri bulunuyordu. Bulunduğumuz mekan İstanbul Boğaziçi gibi Nil manzaralıydı ve geceleri seyrine doyum olmazdı. Zemalik, El Menyal ve Roda adaları ışıl ışıldı. Mühendisin de öyleydi. Tam karşımızdaki daire İtalyan Kültür Merkezine aitti. Hiçbir estetik ve görsel güzelliği olmayan 10. Kattaki daire çok büyüktü; 300 metrekare falandı sanırım. Bir kocaman L salon, beş oda, iki banyo ve iki tuvalet. Güzel yanı bir tarafı Nil Nehrine, Japonların yaptığı Aslanlı Köprüye, beyaz nilüfer lotosa benzeyen Kahire Kulesi’ne, Opera ve Müzeye bakıyor, bir yanı tarihi Kahire’nin bütün geçmişinin örneklerini anlatan dokusunu gösteriyordu. Mevlevihaneyi, Türk ve Amerikan Büyükelçiliklerini, bazı camileri, çarşıyı, Et Tahrir Özgürlük Meydanını fark edebiliyordum. Ev sahibi Mısırlı bir Osmanlı Efendisi yaşlı ve şık Hanımdı. Paris’te yaşıyordu çoğu zengin Mısırlılar gibi, zaman zaman da eşini dostunu görmeye ve kiraları artırmaya Kahire’ye geliyordu. Kahire nüfusu geceleri birkaç milyon düşüyordu. Çünkü civardan Başkente çalışmak üzere çok sayıda emekçi geliyordu. Erkek işçiler çamaşır, ütü, dikiş konusunda önde idiler.
BİR ARADAKİ TÜRK MUTFAĞI VE SANATI ÇALIŞMALARI
Yeni ikametgahımız çok büyük olduğundan burada Kahire ve bölgede yaşan Türkleri ve dostlarımızı bir araya getirmek oldu. Türk-Mısır İşadamları Derneği Başkanı M. Akif Azizoğlu katkı vereceğini söyledi. Eşim ve Türkçe Konuşan Hanımlar Platformu Başkanı, bir Mısırlı ile evli bulunan Sevgi Shawky Hanım ile birlikte Türk Mutfak Kültürünün en nadide pratik örneklerini veren bir sofra hazırladılar. Bölgedeki Türk ve yabancı dostlarımıza haber saldık. Bir Nisan sıcağında geldiler. TC Büyükelçisi Şafak Göktürk, Birinci Müsteşarı Nihat Civaner, muavin konsolos Gamze Algün, Eğitim Müşavirimiz Metin Güçlü, Kültür Müşavirimiz İbrahim Atalay, Ticaret Müşavirimiz Emre Orhan Öztelli, Safahat’ı Arapçaya tercüme eden Prof. Dr. Safsafi Ahmet, sevgili dostum Prof. Dr. Abdullah Atiyye, TRT Kameramanı N. Tunç İnağ, Kahire’deki Türk gazeteciler Metin Turan, Mehmet Kemal Firik, Cumali Önal ve Nusret Hıdır, Port Sait’ten gelen iş adamlarımız yıllar sonra ilk hatırladıklarım. Hatıra defterime konuklar Mısır’da son 30-40 yılda hiç böyle bir etkinlik olmadığını anlattı ve yazdılar. Türk firmaları da sürekli Mısır’da ya fabrika kuruyor, ya temsilcilik açıyorlardı. Lübnanlıların Zamalek’te Edus El Side adında yerel yemeklerini sunduğu bir lokantası var, randevulu gidiliyordu. Dilerim ülkemizin de mutfak kültürünün sunulduğu bir mekan açılarak hizmete girer. Öte yandan eşim daha sonra Kahire’de Türk süslüme Sanatları kursu açtı; tezhip ve minyatüre öğrenciler gelmeye başladı. Ancak yabancılar daha ziyade ebru kursu istediler.
NECİP MAHFUZ’UN SOHBETLERİ
Her ay Nobel Ödüllü 90 yaşını geçmiş Necip Mahfuz bir otelde yabancı okurlarını ağırlıyordu. Ben de gidiyordum. Kulakları fazla duymuyordu. Asistanı soruları kulağına okuyordu. Sonra bize dönüp yine Arapça aktarıyordu. Yine o yıllarda Fransa ve Danimarka’da İslam Peygamberiyle alakalı aleyhte yayınlar yapılıyordu. TRT adına bunu sordum. Kınadığını söyledi. Sevindim. Haber yapıp Ankara’ya geçtim. Sonra diğer konuklarla birlikte Norveç Televizyonunun röportajını izledik hep birlikte. Necip Mahfuz adında Kahire’de çok sayıda sadece yazarın kitaplarını satan kitapevi vardı. Ayrıca Kahire’nin Sultanahmet’i gibi olan Han Halil’de Necih Manfuz adında çok lüks ve pahalı bir lokanta da mevcuttu. Girişte kılık kıyafet de dikkate alınıyordu. Fişavi Kahvesi de buraya yakındı. Şişe(nargile) fokurdatmadan, ellere ve parmaklara motif çizdirmeden, naneli çay içmeden geçilmeyen, yollarının bir kısmı toprak bir yerdi Kapalı Çarşı; Deri, bakır, baharatlar, parfümler, firavun heykelleri, şişeler, ressamların tabloları, halı ve süs eşyaları turistlerin ilgisini çekiyordu. İbrahim Tatlıses ve Emel Sayın ile Zeki Müren’in şarkıları hala dükkanlarda dinleniyor ve söyleniyordu.
KIPTİLER VE ERMENİLER
Bazı araştırmalara göre Mısır’daki Kıptilerin Sultan 2. Mahmut’un başlattığı operasyonlardan kaçan yeniçeriler olduğu iddia ediliyor. Bunların yerine hatırlanırsa Nizam-ı Cedit Ordusu kurulmuştu. Ülkede Kıptilern çok ciddi siyasi ve ekonomik bir ağırlıkları vardır. Yeniçerilerin diğer bir kısmı da Balkanlarda Kalkandelen’e yerleşmiş olduğu savunuluyor. Kahire’de 2500 kadar Ermeni yaşıyordu. Matbaaları ve yayın organları vardı. Kendilerini yalnız hissetmesinler diye her yıl uluslararası bir etkinlik düzenliyor, Arjantin, Amerika ve Avrupa’dan konuklar getiriyorlardı. Mariott Hotel’de denk geldi, bir grup arkadaşla bu etkinliği takip ettik, bunların bir kısmı Türkiye’den göç eden Ermenilerdi. Türkçe biliyorlardı ama kesinlikle konuşmuyorlardı. 1915 olaylarını anlatan kitaplar, dergiler, değişik yayınları pazarlıyorlardı. Bu gelişmeden büyükelçiliğimizin haberi yoktu. Oysa onlardan bilgi alacaktım. Her ne ise, Osmanlılar döneminde Kahire’de Türkçe eserlerin basıldığı Bulak Matbaası vardı. Mesela Safahat’ın Gölgeler kitabı burada basılmıştı. Bazı örnekler alarak arşivime koydum.
250 MÜZELİ BİR BAŞKENT
Türkiye ile Mısır arasında yemeklerimiz de aynı veya çok yakın. Kahire’de güneydoğuda mumbar dolması dediğimiz sucukhamra çok yaygın. Döner de öyle. Onlar çevirme diyorlar. Lokantalarının çoğunda ful, bakla ezmesi, taamiye, kuşeri, meluhiye salata zebezil, salata harda çoban salatamız gibi. Yaprak sarmasının adı ise mahşi veraeynep ve tatlı olarak ümmiali Ali’nin annesi (muhallebi) çok meşhur.
Deniz ürünleri için Mühendisinde bir balık lokantası var. Her saat kalabalık. Ürünler canlı. Özellikle ülkedeki batılı yabancı talebelerin en büyük tutkusu nargile fokurdatmak. Her yanda böyle kahveler var. Zengin talebeler daha çok aristokrat bir muhit olan Zamalek ve Dokki’deki yerleri tercih ederler. Öte yandan Kahire’de 250 kadar müze var. Sadece Kahire Müzesinden 50 kadar müze daha çıkabilir!. Depoların çoğu henüz açılmamış. Aklınıza gelen her hususun müzesi var. Müzik enstrümanları müzesi gibi mesela.
Aslanlı Köprü ve Opera Binasını Japonlar yaparak hediye etmişler. Dolayısıyla Japon mallarını her yanda görmek mümkün. Opera binası gerçekten muhteşem ve çağdaş bir mimarı yapıya sahip. Birkaç temsil ve konsere gittim. Peygamberimizin doğum yıldönümünde Uluslararası İlahiler Yarışması muhteşemdi. Türkiye’yi Mehmet Özbek ve rahmetli Abdurrahman Kızılay temsil etmişti. Yunus’tan ilahi okudular. Dev bir orkestra iştirak etti. Mübarek gecelerde Kahire ışıl ışıl yanar, esnaf bütün hünerlerini sergileyerek halka takdim eder; özellikle çeşit çeşit şekerler ve tatlılar en fazla dikkat çeker.
DOYULAMAYACAK GÜZELLİKLER VE ÖZELLİKLER
Eğitimini Mısır’da da devam ettiren Prof. Dr. Ali Özek hocamın anlattığına göre; Kahire 1950’li yıllarda Avrupa Başkentleriyle yarışacak kadar medeni, bakımlı, insani gelişmişlikte önde bir eğitim, kültür, sanat ve ekonomi merkezi imiş. Afrika ve Avrupa’ya açılan önemli bir kapı ayrıca. Ulaşım ucuz ve rahat olduğu için yeni Kahire değil de Kadim-İslami Kahire’de Silahtar Han, Seyit El Hüseyni Camii, Şaria El Ezher ki (bütün fakülteleri mevcut, başta da tıp fakültesi olmak üzere), sonra 400 bin öğrencili Kahire Üniversitesi, Opera, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii, özelikle damı olmayan, üzeri açık özelliğiyle Amr İbn Camii, Tolonoğullarından kalan bir tarih hazinesi İbni Tolun Camii, Sultan Hasan Camii (İran Şahı Rıza Pehlevi’nin kabri burada), Mevlevihane, Menyel Sarayı fırsat buldukça hep ziyaret ettiğimin mekanlardı. Tabii Hilvan da öyle. Gönüllü sürgün İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif’in hatıralarını yad ederek her hafta Gazeteci Metin Turan ve Milli Eğitim Ataşemiz Metin Güçlü ile gider, Japon Bahçesi’nde de dinlenirdik. Firavun Mısır’ını görmek için mutlaka Gize’ye piramitlere gidilmesi gerekiyor. Binlerce masum insanın kanı olduğu Piramitlerde deveye binen yabancılar fazla para vermezlerse aşağı inemiyorlar. Ancak “Seni polise şikayet edeceğim” deyince deveci kuzu gibi oluyor. Turistik eşyalar da daha çok Firavunlar dönemine ait. Tabii nargile(şişe) hariç.
Kahire yaşanılacak ve görülecek bir başkent. Aynı İstanbul, Prag, Viyana, Paris, Budapeşte, Berlin ve Londra gibi. Keşke Ankara-Kahire ilişkileri biran evvel düzelse de en azından kültürel, ilmi, sanatsal, ekonomik, turistik ve dostluk ilişkilerimiz yeniden başlasa. Bunun emarelerini de yavaş yavaş görülmeye baylandı sanırım.