Prof. Dr. Taner TATAR

Akademisyen

tatartaner@gmail.com

Yesi’den Taşmak Tuna’da Akmak: Dededen Toruna Fetih - 7

RUH: AŞK İMANI

Aşk dâvâdır, cefa çekmek güvah
Ger güvah olmazsa dâvâdır tebah!

(Fuzulî, 1997: 25).

 

Her ne kadar imanı sınıflandırmak zor ise de, aşk imanının “insan niçin iman eder?” sorusuna verilen cevaplardan sadece birisi olduğunu ifade edebiliriz. Bu soruya farklı cevaplar bulmak mümkündür. Zira insanlar korktukları için iman edebilmektedirler. Söz konusu korku Allah’a yönelik olabileceği gibi, kişinin kendi geleceğine ilişkin de olabilir. Ya da kendisinden daha güçlü olarak gördüğü kişi veya kurumlara ilişkin korkulardan bir sığınma ve korunma amaçlı bir yöneliştir. Bunu “korku imanı” olarak nitelendirebiliriz. Bir başkası “menfaat imanı”dır. Böyle bir iman sahibi kişi, dünyevî veya uhrevî beklentilerini gerçekleştirebilmek için çaba sarf eder. Bir diğeri “aklî iman”dır. Kişi, Yaratıcı’nın varlığını ve birliğini aklıyla bulur ve ispat eder. Aşk imanında ise sadece Hakikat vardır. Bu iman, “Lâ” ile başlar, “bana seni gerek seni” ile devam eder. Çünkü âşık; “Gafillere dünya gerek, akıllılara ahiret gerek,/ Vaizlere minber gerek, bana sen gereksin” der (Hoca Ahmed Yesevî, 1993: 53). İnsan gönlündeki her şeyi boşaltıp, mekândan ibaret olmayan bu mahalli sadece ve sadece yegâne sahibine terk eder. “Lâ” deyip “İllallah”a şeyda olur:

Nam ve nişan hiç kalmadı, "Lâ... -La..." oldum;

Allah zikrini diye diye "...illâ..." oldum;

Halis olup, muhlis olup "...lillah" oldum;

"Fena fillah" makamına geçtim ben işte. (Hoca Ahmed Yesevî,1993: 5)

Mevla’nın açtığı Aşk kapısından girip, O’nun yolunda yürüyenlere Hak davasından başka kavga haram olmuştur. Aşksızların yolda kaldığı bu davada, davranışların belirleyicisi korkular ya da menfaatler değildir. Zira “Aşk yolunda can verenin korkusu yok; Bu yollarda can vermese, imkânı yok”tur (Hoca Ahmed Yesevî,1993: 51). Aşksızlar ise şaşkın yürür, müminim deseler de imanları viran yürür (Hoca Ahmed Yesevî,1993: 156). Bu sebeple zâhid ya da âbid değil, nefsini teperek ve sâdıkane bir yolla mihnet çekerek âşık olmak gerekir. Aksi takdirde aşksızların hem canı hem de imanı yoktur (Hoca Ahmed Yesevî,1993: 179).

Gafletten ve cehaletten kurtulup akıllı olmanın yolu da âşık olmaktan geçmektedir. Aşk ve akıl birbirinin rakibi değil, tamamlayıcısıdır. Aşk sayesinde edinilen bazı vasıflar aklı da tamam eder. Akıl, aşk ile tamamlanırken, kulun Hakk yolundaki seyri devam eder:

Cefa çekmeden âşık olmaz, dinle gâfil

Cefa çekip sabreder ol, olma cahil;

Râzı olup kulluk eyleyen olur akıllı

Cahil insan birbirinden ayrılmaz olur (Hoca Ahmed Yesevî,1993: 162).

Hoca Ahmed Yesevî’den aldığı el ile önce Anadoluya, buradan da Rumeli’ye ulaşan Saltık Baba, aşk imanı ile kalbini doldurmuş, bu sebeple de dünyevî hiçbir sevgiye meyletmemiş bir şahsiyettir. Ne maddî menfaat peşinde koşan ne de makam derdinde olan bir kişidir. Onu yolundan döndürecek ne bir vaat ne de korku vardır. Aklı tamam ve şüpheden aridir. Bu sebeple hem sözünde tesir ve isabet hem de bileğinde güç vardır.