Prof. Dr. Taner TATAR

Akademisyen

tatartaner@gmail.com

Yesi’den Taşmak Tuna’da Akmak: Dededen Toruna Fetih - 6

KAYNAK: İLMİN KAPISI VE ZÜLFİKÂR’IN SAHİBİ HZ. ALİ

 

Dediği sözü rahmani, görsen yüzü nurani,

Kâfırlerin kıranı Hakk arslanı Ali'dir.

 

Himmet kuşağı belinde, Mevlâ'm yâdı dilinde,

Zülfikar'ı elinde Hakk arslanı Ali'dir.

 

Binip çıksa Düldül'e, yere düşer zelzele,

Kâfirlere velvele, Hakk arslanı Ali'dir.

 

Düşmanlara mukabil, oldu kâfire katil,

Kılan bâtılı zâil Hakk arslanı Ali'dir.

(Hoca Ahmed Yesevî, 1993: 63)

 

Hem Battalgazi’nin hem de Saltık Baba’nın gerek ilimle gerekse kılıçla sürdürdükleri mücadelede müracaat ettikleri aslî kaynak, ilmin kapısı ve Zülfikâr’ın sahibi Hz. Ali’dir. İlim için o kapıdan girilir; kılıç elde yol, O’nun şehrinde yürünür. İlim de kılıç da iyiliği emretmek, kötülüğü men etmek ve adaleti tesis etmek içindir. Bütün bu çabalar iman anlayışı ile şekillenir. İman anlayışının mahiyetinin belirlenmesinde Battalgazi’nin ve Saltık Baba’nın Dedeleri Hz. Ali’nin vermiş olduğu nasihat, rehber ve manevî membadır:

“İman, dört esas üzerine durur: Sabır, yakin, adalet ve cihad. Sabır; şevk, korku, zühd ve bekleyiş içinde olmaktır. Cenneti özleyip, cehennemden korkan, haramlardan sakınır; nefsî arzularından vazgeçer. Ölümün her an gelebileceği beklentisi içinde yaşayan, hayırlı işlere koşar; zahid olan dünyadaki musibetleri önemsemez.

Yakîn ise; aklın basiretli olması, hikmeti incelikleriyle kavramak; ibretlerden öğüt almak ve öncekilerin sünnetlerine uymak olmak üzere dört kısımdır. Basiretli olana hikmet açıklanır, hikmeti açık olarak gören ibret alır; ibret alan yolunu izlemekle dünya nimetlerine aldanmaz.

Adalet; anlayış ve bilgide derinlik, lütuf sahibi olmak, hükümde güzellik, hilimde derinlik sahibi olmaktır. Anlayış sahibi olan; ilmi ve gizlilikleri derinliğine kavrar; ilimde derinlik ve kavrayış sahibi olan da şer’î hükümlere vakıf olur. Hilm sahibi olan, yaptığı işlerde aşırılığa kaçmaz, insanlar arasında övgüye layık bir şekilde yaşar. Adaletin anlayışta dört şubesi vardır: anlayışın derinliği, ilmin sırrı ve gizliliği, hükmün güzeli ve hilmin büyüklüğü. Kim anlarsa ilmin derinliğine iner, kim de ilmin sırrı ve gizliliği öğrenirse kanunları uygularken güzel hüküm verir. Kim de halim olursa ve bunda aşırı gitmezse insanlar arasında övülerek yaşar.

Cihad ise dört şubedir; iyiliği emretmek, kötülükten sakınmak, savaş meydanlarında sadık olmak, fasıkları buğz etmek. Kim iyiliği emrederse Mü’minlerin belini doğrultur, kim de kötülüğü yasaklarsa münafıkların burnunu yere sürmüş olur, kim de savaş meydanlarında sadık olursa kendi borcunu ödemiş olur, kim de fasıkları buğz ederse Allah için kızmış olur. Allah ta onun için kızmış ve kıyamet gününde onu razı edecektir” (Emiru’l-Mü’minîn İmam Ali b. Ebî Talib, 2010: 345-346).

İmanın yükseldiği bu dört direk evvela kendi nefsine galebe çalmak içindir. Bu sebeple de asıl savaş "cihad-ı ekber"dir. Yani kendi nefsine karşı cihad etmektir. Saltık Baba’nın pirleri olan gerek Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî gerekse Hünkâr Hacı Bektaş Velî "cihad-ı asgar"dan evvel “cihad-ı ekber”i vazife kılmışlardır. Nitekim Hacı Bektaş Velî (1996;36) şöyle buyurur: "Dünyada düşman ve savaş da var. Nefis düşman; nefsin arzusuna uymamak savaştır". Saltık Baba, asli düşmanı kendi içinde gören ve bu sebeple de en büyük savaşı bizatihi kendisiyle veren bir anlayışla tesis edilmiş ilmi, hayatlarına tatbik etmiştir.

Yazının Devamı Gelecek Hafta