Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Bir Başka Atatürk

(Önemli bir iktibas)  

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

Atatürk bakışlarını salondakilerin üstünde gezdirerek  “Biz burada pek de münasebetli bir iş yapmıyoruz. Gecenin bu saatinde hem de Cumhuriyet’in Onuncu yılını kutlayan vatandaşların neşesini bölerek oturmuş konuşuyoruz. Doktor Zeki’ye dönerek  “Haklısınız  Zeki Bey eksiklerimiz var. Söyledikleriniz doğrudur. İdeal ele geçince ideal olmaktan çıkar, yaşanılan bir şey olur. Bu fikriniz doğru. Doğru olan bir fikriniz daha var KIRTASİYECİLİKLE boğuştuğumuz… Ama boğuşa boğuşa yenildiğimiz doğru değil. Bazı şeyler vardır ki bir kanunla, bir emirle, bir düdük çalarak düzeltilebilir!.. Ama bazı şeyler vardır ki, kanunla, bir emirle, milletçe omuz omuza boğuştuğumuz halde düzelmezler. Fesi atar şapkayı giyer adam,  ama alnında fesin izi vardır. Siz sarıkla gezmeyi yasaklarsınız, kimse sarıkla dolaşamaz. Ama bazı insanların kafasındaki görünmeyen sarıkları yok edemezsiniz. Çünkü onlar zihniyetin içindedir. Zihniyet binlerce yılın birikimidir. O birikimi bir anda yok edemezsiniz.  Yeni bir zihniyet, yeni bir ahlâk yerleştirinceye kadar boğuşursunuz ve sonunda muvaffak olursunuz. Genç arkadaşım, “Boğuşa boğuşu yenildik” dedi. Hayır arkadaşlar yenilmedik. Boğuşuyoruz ve boğuşu boğuşa yeneceğiz.. Önemli olan burasıdır! Yâni boğuşmadan yorulmamak, umutsuzluğa düşmemektir. Milletler boğuşa boğuşa ilerlerler. Yorulan, umutsuzluğa düşen yenilir…

 Sıra bu soruya gelmişti:

BABADAN OĞULA SIÇRAYAN BİR İDEAL VERMEDİNİZ

Bir sualden çok ithama, suçlamaya benzeyen bu soruya… Acaba Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK bu soruya nasıl cevap verecekti? Topluluk, heyecanla, biraz da endîşeyle Paşa’nın cevabını duymak istiyordu ki  “SEN GELDİN  BURASINI MECLİSE ÇEVİRDİN” Paşam” diyen  kişi de sallana sallana tekrar ortaya çıkmıştı.  Peltek peltek “Paşam, büyük Paşam” diye söylene, söylene… Gazi gülerek elini kaldırmış  iyice sarhoş adama bakarak “Deminki teklifini yeniden oya koymamı isteyeceksin… Tamam … Şimdi sırasıdır. Teklifini arkadaşlar da kabul ettiler. Cumhuriyetiniz kutlu olsun arkadaşlar!”

Atatürk salonu dolduran alkışlar arasında kalkmış, Doktor Zeki’yi de yanına alarak umum müdür odasına geçmişti. Atatürk’ün başı üstünde bir Türkiye haritası vardı. Karşısında oturan Doktor Zeki’ye dönerek “Benim başımın üstündeki haritayı görüyor musun?  O haritada Türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var. Onu da görüyor musun?   Doktor Zeki “Görüyorum Paşam”  Cevap sus pus ediciydi:                      

  O AĞIRLIK BENİM  OMUZLARIMDA

 “Hah işte o ağırlık benim omuzlarımın üzerindedir. Omuzlarımın üstünde olduğu için ben konuşmam.  Düşün bir kere, Osmanlı Devlekine ne oldu? Avusturya Macaristan İmparatorluğuna ne oldu? Dünyâyı ürküten Almanya’dan bugün ne kaldı?  Demek hiç bir şey sürgit değildir.  Bu gün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden belki ilerde pek az şey kalacaktır. Devletler ve milletler bu idrakin içinde olmalıdırlar.  Bugün Sovyet Rusya dostumuzdur, komşumuzdur,  müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını hiç kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı Devleti gibi, tıpkı Avusturya Macaristan imparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün ellerinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sâhip çıkmaya hazır olmalıyız

Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır?  Manevî köprülerini sağlam tutarak!..  Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, târih bir köprüdür.  Biz bugün  bu  kitlelerden  dil bakımından, gelenek, görenek  bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi?  Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli… Târih bağı kurmamız lâzım… Bunları kim yapacak? Elbette biz! Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz dil encümenleri, târih encümenleri kuruluyor. Dilimizi onların diline yaklaştırmaya ve birbirimizi daha kolay anlar hale getirmeye çalışıyoruz… Târihimizi onlara yaklaştırmaya çalışıyoruz, ortak bir mâzi yaratmak peşindeyiz. Bunlar açıktan yapılmaz, adı konarak yapılmaz. Bunlar devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir. Bunları akıllı bir genç olduğun için sana gizlice söylüyorum. Sen bil, kimseye söylemeden böyle davran. Çevrenin de böyle davranması için gerekenleri yap. Senin sorunun karşılığını böylece vermiş oldum.”

Gece ilerlemişti Atatürk arkadaşlarını alarak bulvara çıktığı zaman taze bir sabah Ankara göklerinde ışımaya başlamıştı.                                                                                                                                       

Not: İhsan  Sabri  Çağlayangil’den dinlenmiş, Sabati Ataman’dan tahkik edilmiştir.  (İsmet Bozdağ)