Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Bir Başka Atatürk

        (Önemli bir iktibas)  

(İKİNCİ BÖLÜM)

Gözlerini salondakilerin üstünde gezdirdikten sonra  yüzbaşıya  döndü: “Bak dinle yüzbaşı!.. Benim 34 yaşında kumandan olmam yanlış… Senin 36 yaşında yüzbaşı olman yanlış değil… Sen olağanüstü günlerle, sıradan günleri birbirine karıştırıyorsun. Bir ihtilâl ortamı ile bir düzen ortamının ne demek olduğunu bilmiyorsun. Benim kumandan olduğum  yıllar, bir imparatorluk çatırtılar içinde batıyordu.. Vatan hercümerç içindeydi. Dünyânın en büyük devletlerinin gemileri, askerleriyle Çanakkale Boğazı’nı zorluyordu.  Sen ana-baba gününün ne olduğunu bilir misin? Hah, ana-baba günü idi o günler işte! O günlerde rütbe, mevki düşünülmez!.. O günlerde her fert, bulunduğu yerde ölüme kadar ne  yapması gerekliyse onu yapar..  Ben böyle bir ortamın içinde kumandan oldum. Zafer kazandım. Sen sâdece benim yaşıma bakmışsın! Yaşıma bakacağına, içinde yaşadığım hercü merce baksana! Sen hangi ortamdasın, bunu düşündün mü? Sen tabii filo kumandanı olabilmek  için   daha 20 yıl bekleyeceksin. Ancak o zamana kadar elde edeceğin bilgi ve tecrübeden bu memleket istifade edebilir. Gençlik pazuda değil kafadadır. Sen bunu kavrayamamışsın! Teklifiniz reddedilmiştir. Buyrun efendim yerinize!”

 Yüzbaşı süklüm püklüm yerinden kalktı. Atatürk’ten özürler dileyerek kalabalığın içine karıştı. Salonda çıt çıkmıyordu.

Atatürk iyice sarhoş bir vatandaşın  “Sen geldin, burasını meclise çevirdin”  diyerek, kendisine şikâyet edalı seslenmesine epeyce gülüp adamcağızın sallana sallana yerine dönmesinden sonra gene aynı soruyla salona hitab etti  “Başka soru sormak isteyen var mı?”  bu sefer kalabalığın arasından öne doğru ilerleyen 24-25 yaşlarında görünen bir gençti. “Benim sormak istediğim bazı şeyler var  Paşa hazretleri” diyerek söze başlamış, masaya yaklaşarak sandalyeye oturmuştu .  Adı Zeki idi. Gazi’nin mesleğini sorması üzerine “Bu yıl Tıbbiye’yi bitirdim, doktor çıktım Paşa hazretleri” diye çevap vermişti. Sesi tesirli, cümleleri düzgündü. Paşa’nın büyük taraflarını inanarak sıraladıktan sonra  “Fakat üç şey var ki bunları ihmal ettiniz, ya da başaramadınız! Ben bu üç şeyi sizden öğrenmek isterdim Paşa hazretleri!’ Demişti. 

 Atatürk dikkat kesilmişti. Salonda soluk bile işitilmiyordu.  Gazi sormuştu: Nedir bu üç şey? Genç doktor  hiç tereddüt etmeden cevap vermişti: “Saltanatı kaldırdık, Hilâfeti kaldırdık, Cumhuriyeti  kurduk, başımızdan fesi, kalemimizden Arap harflerini attık. Bugün Mecelle’nin yerine oturmuş bir Medeni Kanunumuz var. Bu kadar kısa bir süre içinde bu başarılar ancak sizin gibi bir önderle oluşturulabilirdi. Fakat bir şey var ki istemediğimiz, milletçe düşmanı olduğumuz halde başaramadık. KIRTASİYECİLİĞE yenildik Gazi Paşa Hazretleri! Hem de dövüşe dövüşe yenildik. Şimdi sizinle buradan yüz metre ilerde Evkaf Müdürlüğü’ne gitsek, orada Abdülhamid zamanından kalma testi ile Abdülhamid devrinden kalma kafayı bir masanın başında yan yana buluruz.

Doktor Zeki susmuştu . Atatürk bütün ciddiyetiyle gözlerini genç adamın yüzüne dikmiş dinliyordu. Önem verdiği konulara girdiği zaman yaptığı gibi “Hımmm” dedi ve konuştu  “Peki Başka?” Doktor Zeki  ikinci sorusunu da dile getirdi. Atatürk Doktor Zeki’nin ikinci soruyu da büyük bir dikkatle dinlemiş, Yine bir “Hımm” demişti.[1]

Doktor Zeki üçüncü soruya geçmişti:

Gazi Paşam Saltanatı kaldırdık, Hilâfeti kaldırdık, Cumhuriyeti ilan ettik. Bunlar yapılana kadar bir miletin idealidir. Fakat yapıldıktan sonra yeni bir düzen kurulur ve bu düzen işler. Onun iyi işlemesi, kötü işlemesi ideal değildir. İyi işlemesini sağlamaya mecburuz. O  kadar…

Yaptığınız o devrimler de belki ideal niteliğindedir. Fakat yapıldıktan sonra ideal olmaktan çıkar, yaşanan bir gerçek olur. Ama bir de milletlerin babadan oğula sıçrayan uzun vadeli idealleri vardır. Siz bize böyle bir ideal aşılamadınız. Yahut ben bilmiyorum. Bunu bize açıklar mısınız Gazi Hazretleri?”

Birbirinin arkasına sorulan bu sorular 1933 yılının 29 Ekim gecesini fikirle çatlatacak kadar şişirmişti.  Atatürk genç doktorun yüzüne sevgi ile bakıyor ve susuyordu. Neden sonra : “Başka var mı çocuğum” dedi (Atatürk  “çocuğum” sözünü yalnız önem verdiği gençler için kullanırdı.) “Hayır Gazi Paşam, başka yok.”

 

[1] Yazar İsmet Bozdağ’ın notu: Bu gözlem önemli olmakla beraber, görgü tanıklarının hafızasından maalesef çıkmış, Bu yüzden buraya geçiremiyoruz. Ancak bu hatıralar yayınlanınca, bizim ulaşamadığımız görğü tanıkları elbette bu boşluğu dolduran bilgiyi bize oluştıracaklardır, umarız.