Mehmet Çetin (1956 Kilis -2020 Ankara) benim meslektaşımdı, yol arkadaşımdı, gönüldaşımdı, ülküdaşımdı ve dertdaşımdı, medeniyet hareketinin dervişiydi, insana yatırım yapan bir çelebi müellifti, insan haklarının, kainatın ve evrensel hukukun filozofuydu. Kendisini ilk defa 1974 yılında İstanbul’da tanıdım. İki hemşerim; Üniversite öğrenicisi Mehmet Çetin, yanında öğretmen arkadaşımız Mahmut Kaçarlar ile birlikte genel yayın yönetmeni olduğum Sırdaş Yayınevi’nin Cağaloğlu’ndaki yerimde beni ziyarete gelmişlerdi. Birbirimize kanımız kaynadı daha ilk sohbette. Yayınevimizin bütün yükünü üslendi, editörlüğüne başladı ve birlikte birbiri ardından bir senede 12 hacimli kitap neşrettik. Yok sattı kitaplar adeta.
Mehmet Çetin bir yayıncının bütün özelliklerini taşıyordu kısa bir zamandaki intibakıyla. Biraz sohbet ettik memleketimizden; Musabeyli’nin Karaahmet Höyüğünden Deli Şeyh Mehmet’in torunuydu. Babası Çiftçi Osman Çetin daha küçükken onu ninesine emanet etti annesi vefat edince. Öksüz ve yetim büyüdü dolayısıyla. Kader hükmünü icra ediyordu. Mütevazi bir ailede büyüyen Mehmet Çetin “Oku” emrini daha ilk mektepte fark etti. Okudu. İstanbul’a geldi, Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulunu bitirdi benim gibi. Gazetecilik yapmadı değil yapamadı. Stajını Sırdaş’ta tamamladı, profesyonel oldu.
YÖNELİŞLER DERGİSİ VE BÜRDE YAYINEVİ
Benim iki sene sonra TRT’ye geçmem dolayısıyla Ankara’ya taşınmama yardım etti. Ev eşyalarımızın yerleştirildiği yük kamyonunun önüne oturdu, o yoğun kar yağışı içinde bizi takip ederek Başkent ile tanıştı. Ancak Sırdaş Yayınevi’nden kopmadı, yeni yönetici Burhanettin Kayhan arkadaşımız ile çalışmasını sürdürdü. Yeni eserler kazandırdı. Mehmet Çetin bu çerçevede daha sonra bir grup genç arkadaşı ile Bürde Yayınevi’ni kurdu ve Yönelişler Dergisinin sahip ve yazıişlerini deruhte etti. Ama yayıncılık büyük sermaye istiyordu. Ailelerinin ziynet eşyalarını satmaları da kafi gelmedi. Dönem arkadaşı ve şair Ebubekir Eroğlu; “Yönelişler’de gördük ki Mehmet Çetin hem fedakar birisi, hem idealist ve hem de sanatçı”. Mehmet Çetin kendisi gibi arkadaşları da İstanbul’da bir grup genç sanatçı ile teşriki mesaiye başladı, sinemaya alaka gösterdi. Mesut Uçakan’ın Lanet adıyla çektiği filmin hikaye ve senaryosuna Mehmet Ferit imzasını kullandı. Bu sıralarda Eflatun, İbni Haldun ve Konfüçyüs kafasını meşgul etti her nasıl olduysa. Daha önceden başladığı Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Aliya İzzetbeğoviç ve Sezai Karakoç tiryakiliğini hiç bırakamadı. Sarıp sarmalandığını hissediyordu.
Özgür bir aydın olmanın, doğu ve batı mütefekkirlerini ve konjonktürü yakın takibe almanın, bağımsız bir gazeteci için iş bulma zorluğunu ta o günlerde yaşadı. Necip Fazıl’ın tabiriyle “Aceze Basın” kadroya da almaz, para da vermezdi çalışanına “alın teri soğumadan verin”e inat. Biatı kendisine yakıştıramıyordu. “Doğruya doğru, eğriye eğri” demeliydi. Mahut medya ise umursamadı bile. Yeni Devir’de arkadaşlarıyla gazetecilik sohbeti yaptı ama kafi değildi. Mehmet Çetin’de çıtasının yüksekliğini arkadaşları da fark ediyordu. Daha sonra bütün arkadaşları başının çaresine bakmaya koyuldu. Bittabi kendisi de.
ÇARE ANKARA
Birara Başkent Ankara’da Demirçelik Genel Müdürlüğünde çalıştı. Milletin seçkin evladı, kıblesini arayanların pusulası Mehmet Çetin, hemşeri ağabeylerinden İsmail İlmi Kıdeyş de başarısız bir iş hayatından ardından daha önce Hak İş’e girmişti. Konfederasyonun dergisini çıkarıyordu. İstanbul’u terk edip Başkent’e taşınmak şartı ile gelen Mehmet Çetin de böyle bir teklifi geri çevirmedi. Ankara’ya yerleşti. Buna en fazla sevinenlerden biri de ben oldum. Artık sürekli görüşecektik. İddialı emekçi dergisini yayınlayan Mehmet Çetin yazılarıyla da ses getiriyordu. Hak İş yönetimi ve yayınıyla reatingi yükselen bir emekçi konfederasyonu haline gelmişti.
Artık Ankara’da sık sık görüşüyorduk. Kurucusu olduğum Türkiye Yazarlar Birliği yönetiminde görev aldı, faydalı faaliyetlere öncülük etti, istişarelerin aranan ismi oldu. Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfımızın ilk müdürlüğüne getirildi. Daha sonraki yıllarda hem yönetimde ve hem de ulusal ve uluslararası sempozyum hazırlıklarında, programların yazımını gerçekleştirdi. El yazısı güzel değildi, bilgsayarla tanıştı. Sohbetlerdeki değerlendirmeleri herkesin dikkatini çekmeye başladı. Zaman zaman aykırı da olsa görüşünü tevazuu içinde savundu. Haklı da çıktı. Efendiliğinin, bilgi birikiminin ve donanımın yanında yüzüne bir çelebilik yansıdı.
YENİ AÇILIMLAR VE YENİ GÖRÜŞLER
Prof. Dr. Sami Güçlü ile özel dostluğu vardı fikri ufku dolayısıyla. Devlet Bakanı olan Abdullah Gül her ikisini de danışman olarak Başbakanlığa aldı. Politikaya ve siyasetçilere pek ısınamadı, hoşnut olmadı, olamadı, hep limoni kaldı, mesafe koydu. Bir müddet sonra hükümet gidince Mehmet Çetin Türkiye Kalkınma Bankası’nın Basın ve Halkla İlişkiler Bölümüne girdi. Banka yönetimiyle iyi ilişkiler kurdu, atılım yaptı, sanat galerisini Ankara’nın en iyi ilk onu arasına soktu. Eşimin de burada bir Türk süsleme Sergisi açmasına ön ayak olmuştu.
Öte yandan Hak İş ile olan münasebetini artırarak sürdürüyor, fikirleriyle konfederasyona çağdaş ufuklar gösteriyor, dergisinde yazılar yazmaya devam ediyordu. Sürekli program üretiyordu. Bunların bir bölümü ulusal ve uluslararası, bir kısmı ise lokaldi. Vakfımızın Türk Dünyasını Işıklandıranlar dizisinin Almatı, Bakü, Kazan programı ile, İslam Coğrafyasını Aydınlatanlar etkinliklerinin İstanbul ayağı, hatta Balkanlardaki Kültür değişimi , dönüşümü ve Mehmet Akif Ersoy konulu uluslararası faaliyetlerimizin metin hazırlayıcısı Mehmet Çetin idi. Uluslararası 13 etkinliğimizin tümünde de tebliğler sunmuş, yeni görüşler ortaya koymuştu. Bir kurmay gibi değil, bir emekçi gibi hizmet etti, örnek oldu. Safiyetinin ve iyi niyetinin faturasını pasaportunun günü bittiği için Azerbaycan programımızda uçak kapısından geri dönerek ödedi. Eşi Serpil Hanım da bunun üzerine kendisini yalnız bırakmadı. O da uçaktan inerek Ankara’nın yolunu tuttular. Oysa Bakü’de O’nu bekleyen onlarca dostu vardı, özlem giderecekler, konjonktürü değerlendireceklerdi. Kendisiyle beraber Mehmet Akif Ersoy hakkında ortak imzalı kitap yayınlayıp neşrettik; Mehmet Akif Ersoy Albümü ve TBMM’nde İstiklal Marşı bunların güzel örneği.
Sadece bu mu ki? Hayır! Kitap okumayı, ona sahip olmayı, özet çıkarmayı, tartışılmasını yapmayı sevdirmek için bütün Türkiye sathındaki liselerde gerçekleştirilen ve Prof. Dr. Sami Güçlü’nün ön ayak olduğu Anadolu Mektebi projesinde ve yayınlarında da Mehmet Çetin’in katkısı vardır. Hatta öndedir. Bolu’daki Köroğlu çalışmasında da öyle. Gençlerimize hep umut verdi. Cevvaldi, ataktı, yorulmak bilmeyen bir enerjisi vardı, ufku genişti. 20. ve 21. Asrı yaşamasının verdiği bir aklı selimi mevcuttu, sağduyuluydu, sükunetli bir aydındı. Dört ciltlik Tanzimat’tan Günümüze Türk Şiir Antolojisi hazırladı ve yayınladı. Bazı eserlerini Kültür Bakanlığı neşretti. Yayın konusunda otorite ve çok iyi bir organizatördü.
MEMLEKETE PROJE
Bir defasında “Ağabey biraz da doğduğumuz yerin hakkını verelim. Üç medeniyetin kesiştiği yerde çok önemli adam, kurum ve mekan vardır. Bir Kilis Ansiklopedisinde bunların yer alması gerekmez mi?” dedi. Hemen Kilis Üniversitesi Rektöründen randevu alarak kendi imkanlarımızla bu kente gittik. İlmi bir heyet kuruldu. Temaslar gerçekleştirildi. Beklemeye başladık. Beklemeler, özellikle geri dönüşü olmayan beklemeler onu çok üzüyor ve yoruyordu. Yine de bir sabır abidesi gibiydi. Gaziantep Üniversitesi’nin bir hafta süren Necip Fazıl Uluslararası Sempozyumunda Rektör Prof. Dr. Yavuz Coşkun kadar etkili ve katkılı oldu. Aralarında Azerbaycan Eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Prof. Dr. Veli Kamil Nerimanoğlu’nun bulunduğu bütün konukları bir hafta sonu Kilis’e götürdü, tarihi mekanları dolaştırdı, Kilis Tarihi, entelektüelleri ve mutfak kültürü ile bir araya getirdi. Kilisli aydınlardan Mahmut Kaçarlar da ekibi hiç yalnız bırakmadı. Mülayim, ağırbaşlı idi Mehmet Çetin ama bildiklerini paylaşmayı önemserdi, severdi.
BAŞKENT ULUCANLAR CEZAEVİNDEKİ YAZAR
1987 yılında Tunus’taki yabancı dil eğitiminden yeni dönmüştüm. Burgiba döneminin acımasız yönetimini bir yazı dizisiyle anlatıyor, yapılan işkence, idam, insan haklarının umursanmaması ve baskılar yüzünden aydınların, yazarların bir başka ülkeye ilticalarını yansıtıyordum. Bunun için TYB olarak Tunus Büyükelçiliğine siyah çelenk koyduk. Dağılmamızın ardından evlerimiz basıldı. Aralarında Avukat Mustafa Everdi, Mehmet Doğan ve Mehmet Çetin’in bulunduğu bir yazar grubumuz tutuklandı. O günkü dayanışmamızın en önünde yine kendisi vardı. Mehmet Çetin ve arkadaşlarımız beş yıldızlı otele girer gibi cezaevine “merhaba “ demişlerdi. Arkadaşlarımızın Ulucanlardaki zindandan çıkması için koşuşturmalarımız başladı.
Bir başka gün bana “Ağabey Prof. Dr. Muhammet Yunus diye Bengladeşli bir alim var. Nobel Ödülü almış. Türkiye’de pek tanınmıyor. Yoksulluğun Bulunmadığı Bir Dünyaya Doğru” adlı eserini mutlaka oku. Satılmadığı için 15 liralık kitap bir liraya düşmüş” demez mi? Hemen 10 tane aldım. Okudum ve kalanını hediye ettim. Gerçekten muhteşem bir kitaptı. Yönetimlere fakirleri onurlu biçimde, sadaka kültüründen arındırmak ve kalkındırmak için mikrokrediyi anlatan uygulanması mümkün olanları hatırlatıyordu.
Mehmet Çetin ile ilk dış gezimizi bir ay süren Nahcivan, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a yaptık (1992). Her gittiğimiz yerde Yazarlar Birliği ile tanışıyor, eğer varsa onların konuk evinde veya tavsiye ettikleri mekanlarda kalıyorduk. İntibak kabiliyeti yüksek Mehmet Çetin edebiyatçı dostlarına ve aydınlarına hem Türkiye’nin ve hem de Türk Dünyasının edebiyatını anlatırken daha fazla dikkat çekti, saygı gördü. Taşkent’te Dormen’deki Yazıcılar İcatevinde Şair Rauf Parfi ile esprili anlatımı ve şiirli atışmalarını dün gibi hatırlıyorum. Her ikisine de rahmet olsun.
Mehmet Çetin çok iyi ve örnek bir dost, inanmış bir Müslüman, istişaremizin vaz geçilmez aydını, ülkesinin ve toplumunun aşığı bir filozof, mütedil mizacı, ahlakı, derin müktesabatı ile bir bilge adam, edep sahibi bir çelebi derviş, Türk Coğrafyası edebiyatının vaz geçilmez muhtarı ve mührü idi.
ARDAMIZDA DEVİŞ VAR, BİLGE VAR, FİLOZOF VAR
Ankara Şehir Hastanesinde aylardır lenf kanseri tedavisi görüyordu. Nihayet aranan kan oğlu Osman’da bulunmuş, tedavi süreci yenilenmişti. Koronavirüs salgınının artması üzerine Mehmet Çetin Ankara’da özel bir hastane olan Medicana Hastanesine geçti. Yaklaşık iki haftadır oradaydı. Ancak bu özel hastanede covit 19 bulaştı. Vefat haberini sosyal medyadan Adnan Tekşen’den öğrendim ve hemen ailesini aradım. Oğlu Osman ile konuştum. 25 Kasım 2020 Çarşamba sabahı da hakka yürümüş. Bir gün sonra da Ankara Baglum Mezarlığında defnedilmiş Ankara’dan dostlarımız aradı ve bizi bilgilendirdiler. Korona salgınına rağmen Mehmet Çetin’in Bağlum’daki hem cenaze namazına ve hem de defnine çok sayıda dostu gelmiş; M. Latif Çiçek, Necmettin Türinay, Nuri Şahin, Prof. Dr. Sami Güçlü, Mustafa Everdi, Bayram Bilge Tokel, Cumali Demirtaş ve Hak İş konfederasyonundan temsilciler . Mehmet Çetin nurlar içinde uyusun. Olay duyulur duyulmaz başta Türk Cumhuriyetlerinden olmak üzere çok sayıda ortak dostlarımız olan yazar, akademisyen, edebiyatçı beni arayarak başsağlığında bulundu. Bakü’den Doçent Dr. Eshgane Azimova ile konuşurken ikimiz de duygusal anlar yaşadık. Kahire’den Prof. Dr.Muhammed Sait Hazem ve Doğu Türkistanlı Agaverdi Khalilov ile de öyle oldu.
İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciun.
Bazen insanlarımız aramızdan ayrılınca fark ediyoruz mütefekkirlerimizi, ediplerimizi, kahramanlarımızı, fedakarlarımızı, dervişlerimizi, çelebilerimizi, bilge insanlarımızı ve filozoflarımızı. Mehmet Çetin işte bunların hepsi idi.