Abla Elimi Tutar mısın?

İnsanlık değerlerinden hızla uzaklaştığımız bir dönemdeyiz. Şiddetin kol gezdiği merhametin, sağduyunun ve vicdanın hayatımızdan yavaş yavaş çıktığı bir süreci yaşıyoruz. Sağır ve dilsiz bir vatandaşın küfür etti diye öldüresiye dövüldüğü, yan bakma yüzünden genç insanların bıçak ve satırla doğrandığı, anne ve babaların evlatları tarafından hunharca katledildiği, hemen her gün kadın cinayetlerinin işlendiği, magandaların cadde ve sokaklarda terör estirdiği, küçük çocukların dahi acımasızca hayattan kopartıldığı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Bu karamsar tablo karşısında Diyojen’in mumla adam araması gibi bizler de vicdan ve merhamet duygularıyla dolu, sorumluluk duyguları yüksek insanları arar olduk.

İşte aradığımız bu insanlar, İzmir depreminde yıkık binaların altında bir ses ve bir nefes duymak için canlarını hiçe sayanların arasında çıktı. Beton parçaları arasında bir can kurtarmak için olağanüstü gayret gösteren merhamet yüklü insanlar enkaz altından bir canı kurtarırken bir yandan da unuttuğumuz insanlık değerlerini gün yüzüne çıkarttı.

Bu can pazarında, enkaz altındaki küçük İnci’nin yanında yedi saat bekleyen UMKE görevlisi Edanur Doğan’ın yaklaşımları topluma hayat ışığı oldu. Yıkıntılar altındaki İnci’nin ‘Abla elimi tutar mısın?’ feryadına tüm sevgisiyle karşılık veren ve ona elini tüm kalbiyle uzatan Edanur Doğan’ın bu insanî tavrı İnci’ye hayat kattığı gibi, topluma da unuttuğumuz değerleri hatırlatması açısından son derece anlamlıydı.

Asgari ücretin üzerinde bir maaşla çalışan itfaiye eri Alim Mutaf’ın enkaz altında bulduğu içi altın dolu parayı polislere götürüp teslim etmesi, yine yaşanan acıların arasında hayatın anlamını ifade eden bir başka özlediğimiz erdemli davranıştı.

Otel, pansiyon ve lokantaların depremzedelere ücretsiz olarak kapılarını açması da hasretini çektiğimiz güzel hasletlerdendi.

Deprem kuşağı üzerinde olan bir ülkede yaşıyoruz. Geçmişte yaşanan depremlerin acısı ve tahribatı henüz hafızalarda silinmemişken olması muhtemel depremlerin de endişesini yaşamaktayız.

Deprem konusunda çok acı tecrübelerden geçmemize rağmen bu yaşananlardan ders çıkarmadığımız ve gerekli tedbirleri almadığımız ortadadır.

Ülkemizde yaşanan 6 ve 7 şiddetindeki depremler can kaybına ve yıkımlara sebep olurken, deprem olgusunu ciddiye alan ülkelerde bu şiddetteki depremler ne can, ne de büyük ölçüde maddi kayıplara yol açmaktadır.

İzmir’de yaşanan deprem, yine ihmallerin ve önlemlerin alınmadığının bir kanıtı olarak toplum olarak yüreğimizi dağlamıştır.

Bu deprem bize deprem konusunda sınıfta kaldığımızı bir kez daha hatırlatırken, bir yandan da depremzedelerin imdadına koşan güzel insanlar sayesinde insan olduğumuzun göstergesi olan ulvî duyguları hatırlatmış oldu.

Bu münasebetle İzmir’de yaşanan depremde hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralı olan kardeşlerimize acil şifalar diliyor, depremzedelerin yardımına koşan tüm görevlilere ve gönüllülere en kalbî şükranlarımı sunuyorum.