İKİNCİ BÖLÜM
Menkıbe şöyledir:
- Yûnus’un ölümünden çok uzun yıllar sonra, Molla Kasım adında, medresede biraz mürekkep yalamış birisinin eline Yûnus’un dîvânı geçer. Akşam ocak başına oturur. Elinde dîvan. Başlar Yûnus’un şiirlerini okumaya ve kendince tetkik etmeye. Ne var ki, Molla Kasım, şiirleri mollalık bilgileri ve mollalık ölçüleriyle okuyup tartıyor olmalı ki, okuduğu her şiire bir kusûr bulur ve o şiirin bulunduğu yaprağı hemen yırtarak, önünde yanmakda olan ocağa atar. Derler ki, Molla Kasım’ın o gün herbirine bir kusûr bulup ocağa atarak yakdığı şiir sayısı bin adetmiş!...
Molla Kasım, Yûnus’un şiirlerinin tamâmını o akşam okuyamamışdır. Ertesi günü, su kenarına dolaşmaya gider. Yûnus’un dîvânı yine yanındadır. Su başına oturur ve başlar Yûnus’un kalan şiirlerini okumaya. Fakat, üstde de dediğimiz gibi, Molla Kasım, şiirleri yine mollalık bilgi ve ölçüleriyle okuyor olmalı ki, okuduğu her şiire yine bir kusûr bulur ve o şiirin bulunduğu yaprağı hemen yırtarak suya atar. Ancak, bir ara öyle bir şiire gelir ki, Yûnus, o şiirin son dörtlüğünde şöyle demekdedir:
Derviş Yûnus bu sözü,
Eğri-büğrü söyleme,
Seni sîgaya çeker,
Bir MOLLA KASIM gelir!
Bunu gören Molla Kasım, “Eyvâh! Ben ne yapdım!” diyerek saçını-başını yolar amma, iş işten geçmiş bin şiir yakılarak, bin şiir de suya atılarak tam iki bin şiir yokedilmişdir.
Bu menkıbenin pek hoş bir yorumu da vardır. Derler ki:
- Molla Kasım’ın, yakarak buhârlarının ve dumanlarının göklere yükselmesine vesîle olduğu bin şiir, gökde melâikenin ve ervâhın hakkıymış. Suya atdığı bin şiir de, suda yaşayan canlıların hakkıymış. Geriye bin şiir kalmış. O bin şiir de insanların hakkıymış!...
Değerli takipçilerimiz! İşte Molla Kasım’ın mollalık hışmına uğrayıp yok olmakdan kurtulan o bin şiiri yedi asır sonra gün ışığına çıkarmak nâçîz şahsımıza nasîp oldu. Gerek kütüphânelerde, gerekse Anadolu’da Yûnus’un yaşadığı söylenen bölgelerde ve mezarının bulunduğu yerlerde dolaşdık. Uzun yıllar süren zorlu bir çalışma ve araşdırmadan sonra, evliyâ ozanımızın, gönülleri coşduran ve kendinden geçiren muhteşem şiirlerini yedi cildlik bir eser hâlinde topladık. İki safhalı olan bu çalışmamız, 1999 senesinde tamamlanmışdı. Çalışmamızın birinci kısmını meydana getiren dört kitaplık Yûnus Seti’ni basıp kitaplaşdırdık. Fakat o bin şiiri ihtivâ eden ve Yûnus Emre ve Deyişleri adıyla kitaplaşdırmayı düşündüğümüz muazzam eseri bugüne kadar basamadık ve Türk Milleti’nin evlâdlarının istifadesine sunamadık. Tahmin etmiş olacağınız gibi, bunun sebebi, o muazzam eseri basıp kitaplaşdıracak mâlî-nakdî imkâna şahsen sâhip olamayışımız. Uzun yıllar emek verilen, fakat yine uzun yıllar basılamayan böylesi muhteşem bir eserin, o emeği harcayana verdiği ma’nevî sıkıntı ve ıztırâbı, ancak aynı duruma ma’ruz kalmış birisi anlayabilir!...
Değerli takipçilerimizin takdiri ne olur bilmem. Ben öyle sanıyorum ki, evliyâ ozanımızın bu bin şiirinin basılıp kitaplaşdırılması husûsunda hiçbir Türk evlâdı, elinden gelen desteği esirgemeyecekdir. İşte bu düşünce ile, muhterem halkımıza bir çağrıda bulunmayı ma’kul ve uygun gördük. Çağrımızdan haberdâr olan her Türk evlâdı, imkânı nisbetinde ve gönlünden kopduğunca yapacağı nakdî bir bağışla, evliyâ ozanımızın bin şiirinin basılıp kitaplaşdırılmasına omuz vermiş olacakdır. Böylece, ben de, yarım asırlık bir emek ve çalışmamın basılarak eser hâline geldiğini görmekle, âhir ömrümde büyük sevinç ve bahtiyârlık duyacağım. Çağrımızdan haberdâr olan takipçilerimiz, böyle hayırlı ve mubârek bir iş için yapılan bu çağrıyı çevrelerindeki diğer insanlara da duyururlarsa, destek için bağışda bulunacakların halkası genişlemiş ve daha kısa zamanda hedefe ulaşılmış olabilir…
Böyle hayırlı ve mubârek işler için teşebbüs ve gayret bizden, hepimizden; muvaffakıyet ise yücelerin yücesi Tanrı’dan…
(BİTTİ)