İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılmakta olan görüşmelerde mühim meselelerin ele alındığı anlaşılıyor. Birleşmiş Milletler Teşkilâtı (BMT)’nın yeni Genel Sekreteri Portekizli Antonio Guterne ‘Artık Çözüme ulaşacak noktaya geldik’ derken, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da ‘iyimser’ demeçler veriyor. Ancak iki taraf arasında ne gibi mutabakatlara varıldığı hakkında kamuoyu yeterince bilgilendirilmediği için bu dâvâyı yakından tâkip edenler endişelerini gideremediler.
KKTC basınına sızan bilgilere göre KKTC’nin elindeki bazı topraklar Rum tarafına bırakılacak, bu topraklara yüz bine yakın Rum yerleştirilecektir. Orada yaşayan Türklerin göç etmeleri gerekecektir. Ayrıca onbinlerce Rum’a da Türk tarafına (kuzeye), eski evlerine yerleşme hakkı tanınacaktır.
Ayrıca AB’de geçerli olan seyahat, yerleşme ve iş kurma hakkı Kıbrıs'ta da geçerli olacak ve Rumlar bu haktan faydalanarak kuzeye yerleşebileceklerdir. Görüşmeler sırasında BMT Temsilcisinin ‘Yakında kuzeydeki Rumların, Türklerin sayısını aşacağını’ söylediği ifâde edilmektedir. Böylece Denktaş’ın Makarios’la imzaladığı anlaşmadan beri temel ilke sayılan ‘iki kesimlilik’ fiilen ortadan kaldırılacaktır.
Türk tarafının görüşmelerde razı olduğu tâvizler karşılığında Rum tarafının hâlâ 1960 antlaşmalarıyla tesis edilen Türkiye’nin garantörlüğüne karşı çıktığı, dönüşümlü başkanlığı henüz kabul etmediği, aynı antlaşmalarla sağlanan Türklerin veto hakkını sulandırmaya çalıştığı görülmektedir.
Türkiye, târih boyunca hiçbir milletlerarası problemin çözümünde, dış baskılara ve ambargolara rağmen bu kadar büyük ve mühim tâvizler vermemiştir.
Son olarak 1975 yılında ABD Kongresi’nin, daha sonra 1993 yılında Almanya’nın uyguladığı silah ambargosu Türkiye’nin sert tepkisiyle karşılanmış, bekledikleri tâvizler reddedilmiştir. Şimdi maalesef bir yandan KKTC’ye uygulanan ambargolar, bir yandan da Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’nin AB müzâkere başlıklarından altısına koyduğu ambargoların altında yürütülen pazarlıkların sonunda Rum tarafının taleplerine boyun eğilecek midir?
Bu soruya ‘Hayır’ cevabının verilmesi mümkün görülmüyor.
Görünen odur ki; müzâkerelerde Kıbrıslı Türkler için ‘azınlık hakkı?!’na râzı olanlar, kısa vâdeli bir gelecekte, ‘hayat hakkı’nın kaybedileceğinden haberdar değiller.