Korona virüs salgını öğrencilerin eğitim öğretim hayatını olumsuz etkiledi. Veliler çocuklarının eğitim öğretimden uzak kalmasını istemiyor. Ancak bu şartlar altında haklı olarak okula göndermekten de çekiniyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı kontrollü bir şekilde okulları açtı. Yeni eğitim öğretim yılı uzaktan eğitimle destekli başladı.
Milli Eğitim Bakanlığı; yüz yüze eğitime geçiş planlaması doğrultusunda ikinci aşamada, hafta başından itibaren ilkokullar, köy okulları, 8. ve 12. sınıflar, lise hazırlık sınıfları ile özel gereksinimli çocukların okullarında yüz yüze eğitimi başlattı. İkinci aşamada ilkokullar, ortaokul 8'inci sınıflar, lise hazırlık sınıfları ve 12'nci sınıflarda haftada 2 gün yüz yüze eğitim yapılacak.
Okul öncesi eğitim kurumlarının tamamında yüz yüze eğitim, haftada 5 gün ve günde 6 etkinlik saati olacak şekilde gerçekleştirilecek. Yüz yüze eğitim için çocuğunu okula göndermek istemeyen velinin yazılı onayı alınacak ve okula gelmeyen öğrenciler devamsız sayılmayacak. Velisi tarafından okula gönderilmeyen öğrenci uzaktan eğitimle derslerine devam ederek sınıfının müfredatından sorumlu olacak.
Sınıflar, öğrenci mevcudu doğrultusunda sosyal mesafeye göre gruplara ayrılacak, her ders süresi 30 dakika, dersler arası dinlenme süresi de 10 dakika olarak uygulanacak. Ayrıca ilkokullarda ve ortaokul 8'inci sınıflarda valilik kararıyla cumartesi günleri de okullarda yüz yüze eğitim faaliyetleri gerçekleştirilebilecek.
Okullar Covid-19 virüsüne karşı güvenli hale getirilmeli…
Öğrenciler uzaktan eğitimden gerekli verimi alamadıklarını söylüyorlar. Sağlık ve eğitim konusunda bir tercih yapmak zorunda olduklarını belirtiyorlar. Ya riske girip okula gidecekler, ya da evde kalıp verimli eğitimden mahrum kalacaklar.
Eğitimin yüz yüze yapılması için gerekli koşulların oluşturulması gerekiyor. Online eğitim sistemi bir alternatif olabilir ancak yüz yüze eğitimin yerini tutmuyor. Hala internet erişimi olmayan evler var! Bu sorunların bir an önce giderilmesi gerekiyor. Eğitim çocuklarımızın geleceğini ilgilendiren çok önemli bir konu!
Suyumuzu israf etmeyelim geleceğimizi tüketmeyelim…
Sürdürülebilir kalkınma ve çevre için önemli konuların başında su kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması geliyor. Bu kaynağın tüketiminde rol oynayan en etkili tüketici grubu hane halkları olarak öne çıkıyor. Dünyanın yaklaşık 4'te 3'ü sudan oluştuğu için su sorunu olmadığı algısı büyük bir yanılgıya ve su israfına yol açıyor. Yanılgıya düşmeyelim dünya kuraklığa doğru hızla ilerliyor dikkatli olalım.
Birleşmiş Milletler ve UNESCO başta olmak üzere ilgili kuruluşların raporlarına göre, dünyada ve Türkiye'de artan nüfus, küresel ısınma, kuraklık gibi nedenlerle her geçen yıl suya olan talep artarken, tatlı su kaynakları azalıyor. Dünya nüfusunun yüzde 40'ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı çekiyor.
Türkiye, sanıldığının aksine su zengini bir ülke olmamakla birlikte yıllık ortalama yaklaşık 643 milimetre yağış alıyor ancak bu rakam 800 milimetre olan dünya ortalamasının oldukça altında seyrediyor.
Türkiye'nin brüt yer üstü su potansiyeli 193 kilometreküp seviyesinde bulunurken, yer altı suyunu besleyen 41 kilometreküp de dikkate alındığında, toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 kilometreküpü buluyor.Ancak günün teknik ve ekonomik şartları hesaba katıldığında Türkiye'nin tüketilebilir yer üstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama 112 kilometreküp civarında hesaplanıyor.
Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8-10 bin metreküp olan ülkeler su zengini, 2 bin metreküpten az olanlar su azlığı çeken, bin metreküpten azı da su fakiri ülkeler arasında kabul edilirken, Türkiye'nin kişi başına su tüketimi bin 500 metreküp seviyesinde bulunuyor. Bu durum Türkiye'yi su azlığı yaşayan ülke kategorisine sokuyor.
Damlaya damlaya yok olur!!!
Yapılan bir araştırmada Türkiye’de her 4 kişiden birinin aşırı su tüketimine karşı önlem almadığı ve su israfına duyarsız kaldığı ortaya çıktı. Geliri düşük olan vatandaşların su tasarrufuna daha çok dikkat ettikleri belirlendi.
Geliri düşük olan vatandaş kabarık fatura gelmesin diye su israfına dikkat ediyor! Gelir seviyesi yüksek olanlar bunu dikkate dahi almıyor! Oysaki israfa karşı duyarlılık insani bir görevdir! Zengin, fakir ayırt edilmeksizin yapılması gereken bir davranıştır! Boşa akıtılan her damlanın geleceğimizi yok ettiğini bilmeliyiz!
Kamyon jantından soba olur mu demeyin!
Ar-ge merkezlerinde Karadenizli istihdamını arttırmak lazım. Karadenizli olmayanlar bana kızacak belki ama anlatacaklarımı okuyunca bana hak vereceklerdir. Trabzon’un Akçaabat ilçesinde 25 yıldır demir ustası olan Kadir Türker, kamyon Jantından paslanmaya dayanıklı, eskimeyen soba üretmiş.
Kamyon jantından soba olur mu demeyin pratik zekâlı Kadir usta yapınca olmuş. Türker’in geri dönüşümle kuzineye dönüştürdüğü sobalar, ebadına göre 1.500 ila 2.000 TL arasında alıcı buluyor. Kadir Türker’in hurda kamyon lastiği jantından ürettiği kuzineler yoğun talep görüp, sipariş ediliyor.
Hemşericiliğe karşıyım ancak her ar-ge merkezinde en az bir Karadenizli istihdam edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. İlgililere duyurulur!!!