Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Ses Bayrağımız Türkçe

Aziz dost, kıymetli yazar Oğuz Çetinoğlu Beyefendi’nin kaleme aldığı ‘SES BAYRAĞIMIZ TÜRKÇE’ isimli kitabının satırları arasında gezinirken ‘Bu kitap bir ıstırap çığlığı’ diye düşündüm. Büyük bir araştırmanın, emeğin ve yorgunluğun neticesinde ortaya çıkmış bir ıstırap çığlığı…

Yıllardır aynı büyük acıyı yaşamış, o acıyı yazılara dökmüş bir kişi olarak bu ıstırabın böylesine mükemmel bir kitap hâline gelişi karşısında yazarına gönül dolusu minnet duydum ve cân-ı gönülden ‘Allah râzı olsun’ dedim.

İşte yazarın kitabından bir başlık… daha doğrusu bir çığlık: ‘Güzel Türçemin feryâdı -  Şapkamı ne yaptınız?’ Bu sorunun temelinde Türkçemizin düştüğü çok acı, aynı zamanda mizaha dahî malzeme olabilecek olaylar var. ‘Ben kârımı işçilerimle paylaşırım.’ Sözündeki uçan şapkanın azizliği ne yazık ki günümüzün şapkaları uçuran kişilerini hiç utandırmamıştır.  

Hâlâ’nın da şapkaları da uçarak sevgili halamız oluvermesi dâhil. Yazar kitabında öyle gerçeklere temas etmiş ki şaşırmamak elde değil. Meselâ Fransızcadan aldığımız ‘sel’ ve ‘sal’ eklerine… Onların sâyesinde Tarihî; tarihsel, ruhî; ruhsal, dinî; dinsel oluvermiş.

Ergun Göze’nin ‘katil kelimeler’den biri olarak gördüğü ulusal kelimesi için Oğuz Çetinoğlu Bey de aynı asabiyetle ‘Ulusalcılık milliyetçilik değildir’ diye haykırıyor. ‘Türk halkı’nın ‘Türk milleti’ olmadığı gerçeğini de… Katil kelimeler keşke ulus ve ulusal’dan ibâret olsaydı. Meselâ okul; mektebi, düşün; tefekkürü, birey; ferdi öldürmedi mi?

Yazar vedâlaşırken düştüğümüz garipliklere de temas ederek dilimizdeki vedâlaşmaların unutuluşuna da dikkat çekiyor.’Allah’a ısmarladık, güle güle, hoşça kalınız, Yolunuz açık olsun’un yerine artık Bay bay! Daha uzunu ile Baaayyy!.. diye selâmlaşan ve vedâlaşan insanımızın düştüğü komik ve zavallı acınacak hâline de…   Rahmetli Oktay Sinanoğlu da ‘Bay Bay Türkçe’ adını taşıyan kitabında Türk insanının toplum olarak yaşadığı dramın farkında olarak Türkçemize içi yanarak Amerika’nın diliyle ‘Bay bay’ yâni ‘güle güle’ dememiş miydi? 

Oha!’ diyerek,  ‘Oha oldum, çüş oldum’ diyerek kız erkek çok kibar(!?) bir tarzda muhabbet eden gençliğimiz, kelime fakiri gençliğimiz ise ayrı bir mesele,  büyük bir dram değil mi? 

Oğuz Çetinoğlu dostumuz ‘Türkçe direniyor, direnmeye de devam edecek’ diyor. Bu direniş aslında dilimizi o güzel Türkçemizi kurtarma savaşıdır. Çünkü dili olmayan bir millet var olamaz. Bu direniş inşaallah zaferle neticelenir. Türkçemizin direnişine, Türkçemizin en güzel örneği olan yazılarıyla son nefesini verene kadar destek olan Peyâmi Safâ üsdâdımız ‘Biz Balkan felâketinde Yanya’yı verdik; Fakat dünyânın hiçbir felâketi bize dilimizi verdiremez.’ diyerek yemin eder gibi yazmıştı.1 Yazar aynı kitapta  ‘Yeryüzünde tek bir memleket gösterilemez ki, orada gençler kazara millî kütüphânelerine girerlerse bir tek eser okuyamadan çıkıp gitsinler.2 diye yazarak bizim bu noktadaki perişanlığımıza da dikkat çekmişti.    

300-400 kelimeyle konuşan bir gençliğin bu kadar az kelimeyle düşünmesi de imkânsızdır. Amerika’nın meşhur dil bilgini Dr. Wilfred ‘Kelime bilginizin hudûdu, zekânızın hududûnu tesbit eder. Kelime bilginiz arttıkça zekânız da artardiyor.

 Benim hiç sevmediğim ama vatanına, diline duyduğu sevgi ve saygıya hayran kaldığım Churchill de ‘Çocuklara yalnız ana dillerini bilmedikleri zaman dayak atılmasına taraftarım’ demişti.  Peyâmi Safâ ise çok haklı olarak ona gıyabında sormuştu ‘Neden sâdece çocuklara  

Oğuz Çetinoğlu Bey günümüzde “Ürgüp, Göreme, Nevşehir ve havâlisine ‘KAPADOKYA’ denilmesini engelleyemez isek, yarınlarda İstanbul’a ‘Kostantinapol’, İzmir’e ‘Simirna’, Şanlı Urfa’ya ‘Edesa’ denilmesine zemin hazırlamış oluruz” diyerek bir başka büyük hatâya, daha doğrusu gaflete de dikkat çekiyor ve bir başka gerçeği de dile getiriyor: ‘Doçent olmak için yabancı dil gerekiyor da Türkçeyi doğru kullanıp kullanamadığı üzerinde neden durulmuyor?’ Diye soruyor..    

Ve kitabın ‘BERCESTE METİNLER’ kısmı… Vefa duygusu ile Türkçemizi bütün güzelliğiyle yaşatanlara ayrılmış. Sâmiha Ayverdi, Ali Fuat Başgil. Muharrem Ergin, Necmettin Hacıeminoğlu, Yavuz Bülent Bâkiler, Fâruk Kadri Timurtaş, Refik Hâlid Karay, Tahsin Banguoğlu ve diğer kıymetli yazarlara… Çoğu gerçek âleme hicret etmiş Türkçemizin iftiharı yazarlara… Yazarımız ‘Türkçe direniyor ve direnmeye devam ediyor’ dedikten sonra ‘Dilimizdeki yıkımın, kırımın, yangının söndürülmesi için Nemrud’un İbrahim Halilullah hazretlerini yakmak maksadı ile oluşturulmuş devâsa ateşe, gagasında su taşıyan serçe kadar fayda sağlanabilecekse, maksada ulaşılmış olacaktır.” diyor     

Oğuz Çetinoğlu, aziz dost! Hiç şüpheniz olmasın maksat hâsıl olmuştur. Okurken şâhit olduğum bu büyük gayrete ve yorgunluğa hiç şüphem yoktur ki Yüce Allah da şâhittir: O’nun indinde kazandığınız mükâfat bu fani dünyâda alacağınız ödüllerden de çok üstündür. Tekrar Allah râzı olsun derken bu eser gibi nice büyük eserlere imza atmanız için duâcıyım. 

[1] Rumca konuşan Türkler: Osmanlıca, Türkçe, Uydurukça sh.51

2 Aynı eser sh 58