İNTİKAL EDEN MİRAS: İLİM VE GAZA
Aşkar ata binsem gerek
Derya deniz sürsem gerek
Meydanda savaşsam gerek
Atamdan guvatım vardır.
Anonim
Sarı Saltık, dedesi Seyyid Battal Gazi’den geleneğin “ilim” ve “gaza” olmak üzere iki mirasını devralmıştır. Birincisi manevi mirastır ki bu ilimdir. İlim, ilahlarla mücadelenin en büyük silahıdır. İlmin menbaı, put kıran ‘Kelâm’dır. Kelâm, Anadolu ve Rumeli’nin mayası olur.
Farsça’dan dilimize geçmiş bir sözcük olan maya, esas, asıl, öz anlamına gelir. Maya, mayalanma neticesinde oluşan şeye birlik kazandırır (Koç, 2008: 14). Geniş bir coğrafyada farklı kabile, din ve ırktan müteşekkil insanları önce birliktelik sonra da birlik haline getiren esas “Kelâm” olur. Bireyler birbirlerine milliyet bağı ile bağlanır ve medeniyet tesis edilir.
Şerif Saltık Baba sadece Kur’an ilmine vakıf değildir. Tıpkı dedesi Seyyid Battal Gazi gibi diğer dinleri ve kitapları da ilmî derinlikleriyle birlikte bilen biridir. Saltıknâmede geçen şekliyle Şerif, dört kitabı okumuş, on iki türlü dil bilen ve ilmi ehlinden öğrenmiş bir zattır. (Saltıknâme, 2013: 26). Bu sayede Şerif, yeri geldiğinde rahip kılığına girer, kiliseye gider ve vaaz eder. Onu dinleyen halk öyle etkilenir ki, İsa’nın gökten indiğine inanır. Hem unvan sahibi hem de sayı itibariyle en çok ruhbanın olduğu kiliseleri seçer ve ilmiyle hepsini kendisine hayran bırakır (Saltıknâme, 2013: 296-298). Başka bir örnekte dile getirildiği gibi “Şerif, kiliseye geldi. Kalktı, eline çan alıp çaldı. Bunun üzerine kâfirler de kalktılar. Şerif kürsülerine çıkıp İncil’den ayetler okudu, manasını verdi. Öyle bir sohbet eyledi ki kâfirler, “Varsa Mesih, budur” dediler (Saltıknâme, 2013: 64). Herkesi ilmine ve maneviyatına hayran bırakan Şerif, bundan sonra gerçek dini anlatır ve muhataplarını İslâm’a davet eder.
Şerif İslâm’a davet amaçlı çaba sarf etmekle kalmaz, aynı zamanda Müslüman ahaliye ilim öğretmek için de çabalar. Yani dünyevî hususlarda, malda ve mülkte olduğu gibi ilmini anlatmada da cimri değildir. Kendisine mekân olarak seçtiği yerler genellikle uç bölgelerdir. Nitekim “Tuna kenarı kâfire yakın olduğundan, hem halkı savaşa hazırlar hem de ilim öğretirdi. Vaaz ve nasihat ederdi” (Saltıknâme, 2013: 303). Ayrıca sürekli olarak belirli bir yerde durmayan Şerif, nerede ihtiyaç varsa orada hizmet eder: “Şerif, kırk gün orada durdu. Onlarla sohbet etti”. (Saltıknâme, 2013: 283). Böylece adeta ayak basmadık yer bırakmaz.
Saltık Baba’nın devraldığı ikinci miras gazadır. Gaza için çaba sarf eden Saltık Baba, önce zihinlerdeki putları Hakikat’in dili ile tarumar ederken, vazifesini zahiri putları kırarak tamamlamaktadır. İlimle ispat ederek yaptığı davete icabet etmeyenlere yönelik kılıcını kullanmakta ve öncelikle masum halkı değil, onları sömürenleri yani önde gelen devlet ve istismarcı din adamlarını hedef olarak tayin etmektedir. Böylece halkı cahillerin ve kötü niyetlilerin tasallutuna uğrama zilletinden kurtarır.
Şerif ilimle yola gelmemeleri halinde gerektiğinde hileye de müracaat eder. Ancak bu geçici bir süre içindir ve hemen akabinde mertçe bir meydan okuma vardır. Böylece “hilemi gördün, erliğimi de gör” (Saltıknâme, 2013: 193) der ve zekâsının keskinliğine ilave kılıcının da keskin tarafını muhatabına gösterir.
Zekânın kullanımına şu örneği vermek mümkündür: “Şerif yerinden kalktı, o kilisenin içine girdi. Ne kadar put var ise hepsinin boyunlarını kırdı, ellerini ve ayaklarını dağıttı…” (Saltıknâme, 2013: 237) Bütün putları kıran Saltık Baba büyük puta dokunmaz ve diğerlerini bu büyük putun parçaladığını yazar ve oraya bırakır. Böylece muhataplarını kendi putlarının gücüne dair bir sınamaya girişir. İnançlarını sarsar ve onları akıllı olmaya davet eder: “Aklınızı başınıza toplayın” (Saltıknâme, 2013: 230). Önce aklıyla galebe çalan Saltık Baba sonrasında Zülfikâr’ın hakkını vererek fethi tamamlar.
Devamı Gelecek Hafta