(BİRİNCİ BÖLÜM)
Değerli ta’kîpçilerimiz!
Türk Milleti’nin evlâdlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma projemizi gördünüz. Bu proje, 1960’lı yılların başlarında hazırlanmış, fakat bugüne kadar bir türlü yürürlüğe konamamış bir projeydi. Cenâb-ı Hakk’a binlerle şükür ki, âhir ömrümde, belki de hayâtımın son demlerini yaşamakda olduğum bir devirde, uygulandığı takdirde milletimize çok büyük faydalar sağlayacak bu projeyi yürürlüğe koymayı nâçîz şahsımıza nasîp etdi…
Henüz gencecik bir öğrenci olduğum o yıllarda, Yüce Yaradan’ın lütfuyla bir şeyin farkına varmışdım:
- Târihin en şanlı ve en ihtişâmlı milleti olan Türk Milleti, son asırlarında ve günümüzde, târihî şân ve şerefiyle mütenâsip bir noktada, bir mevkide değildi. İnsanlık ufkunun bunca genişlemiş; ilimde, teknikde, teknolojide,… bunca merhale katedilmiş olmasına rağmen, Türk Milleti hâlâ tam aydınlanma çağına girememişdi. Vâkıâ, mekânı Cennet olası millî mürşidimiz Gâzî Mustafa Kemâl Atatürk, Türk Milleti’nin ve topyekûn İslâm Dünyâsının, aydınlanma çağına giriş hareketini başlatmış idi. Fakat yazık ki, o büyük insanın ölümünden sonraki çapsız, ufuksuz ve cüce yöneticiler, bu hareketi sekteye uğratmışlar, hattâ bir bakıma darbelemişlerdi. Bu durumda, Türk Milleti hemen ve derhal, aydınlanma çağına giriş hareketini başlatmalıydı. Bu hareket, aynı zamanda Türk Milleti’nin rönesansı yâni yeniden doğuş ve yeryüzünde lâyık olduğu yeri alış hareketi olmalıydı. İşte bu mülâhazalarla, üstde, kısaca esaslarını gördüğünüz projeyi hazırladım. Hiç mubâlağasız söylemiş olayım ki, plân gereğince, Türk Milleti’nin evlâdlarının önüne nûrlu engin ufuklar açacak seçme eserleri hazırlamayı da Cenâb-ı Hakk nâçiz kalemimize nasîp etdi. İnşâallah, herbirini sırayla ve peyderpey siz ta’kîpçilerimizin istifâdesine sunacağız…
Değerli ta’kîpçilerimiz takdir buyururlar ki, Türk Milleti’nin evlâdlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma işi, sâdece nâçîz şahsımızın veya falan veya fülân kişinin meselesi değildir. Bil’akis hepimizin meselesidir. Bütün Türk Milleti’nin meselesidir. Sâdece Türkiye Cumhûriyeti Devleti hudutları dâhilinde yaşayan Seksen Milyonun meselesi de değildir. Bil’akis, yer küresi üzerinde mevcut ve yaşayan iki yüz elli milyon Türk evlâdının meselesidir. Bu sebeplerle, derim ki:
- Projemizden haberdâr olan her ta'kipçimiz, Türk Milleti’nin evlâdlarının doğru bilgiler ışığı ile aydınlatılması işinde kendisinin de tabîî bir görevli olduğu bilinciyle:
a) Uygulama işini kendi âilesinde ve çevresinde fiilen hemen başlatmalıdır.
b) Çevresindeki insanları böyle bir projenin varlığından haberdâr etmeli ve uygulamaya onların da katılmalarını sağlamalıdır. Bunları yapmanın hiçbir zorluğu olmadığı gibi, ma’nevî zevki ve şüphesiz, kişinin amel defterine yazılacak sevâbı da vardır. (- İnsanları Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve “Ben müslümanlardanım!” diyen kişiden daha güzel sözlü kim olabilir? Fussilet Sûresi, âyet: 33)
Değerli ta’kîpçilerimiz! Bizim ihtişâmlı târihimizde, Türk Milleti’nin gelen nesillerini pek çok konularda irşâd eden seçkin şahsıyetler vardır. Daha da ileri, millî varlık ve bekamız yok olma tehlikesine ma’ruz kaldığı anlarda, Türk Milleti’nin adı-sanı yok olmasın diye, ilâhî irâdece bilhâssa görevlendirilen millî mürşidlerimiz, millî önderlerimiz ve millî âbide şahsıyetlerimiz bulunmakdadır. Bu silsilenin en son halkası, Gâzî Mustafa Kemâl Atatürk’dür. Türkmen Evliyâsı Yûnus Emre de silsilenin ileri gelen büyük şahsiyetlerinden biridir. Öyle olduğu halde, ölümünün üzerinden yedi asır gibi uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu büyük insan, milletimize doğru-dürüst tanıtılmamış veya tanıtılamamışdı. Cenâb-ı Hakk’ın lûtuf ve takdiri ile, bu evliyâ ozanımızı Türk Milleti’nin evlâdlarına tanıtmak, nâçîz şahsımıza nasîp oldu. Kelimenin tam ma’nâsiyle, yarım asırlık bir çalışma ve araşdırma sonunda, o büyük insanı bütün yönleriyle ve bin adet deyişiyle gün ışığına çıkardık. İki kısım hâlinde yayına hazırlanan bu muazzam çalışmamızın birinci kısmını meydana getiren dört kitaplık Yûnus Seti, evliyâ ozanımızı bütün cepheleriyle anlatmakdadır ve üstde bilgilerinize sunulmuşdur. Evliyâ ozanımızın bin adet şiir (=deyiş)ini ihtivâ eden yedi ciltlik ikinci kısım ise henüz basılamamış ve kitap hâline getirilememişdir. Bu bin şiirin, ilginç ve târihî bir hikâyesi de vardır. Şimdi, önce o hikâyeyi hatırlayalım. Sonra da takipçilerimize çağrımızı duyuralım:
(DEVAM EDECEK)