Okullar yarıyıl tatiline girerken çocuklar en çok MEB’ nın “ödev verilmemesi” kararına sevinmişlerdir sanırım. Umarız bu karara, değerli öğretmenlerimiz de sevinerek uymuşlardır.
Kıymetli velilerimizin de, “niçin öğretmen ödev vermedi?”, diyerek; kafalarından ödev vererek, çocuklarını üzmemelerini ve tatilin tadını kaçırmamalarını diliyoruz.
Öğrenci velileri çocuklarına, eğitim öğretimi pozitif yönde etkileyecek; “gezme görme, inceleme, eğlenme ve dinlenme” etkinliklerini bolca yaptırmalı, zevkle kitap okumalarına vesile olmalıdırlar.
Bazı öğretmenlerin ödev olarak; “ilgi duyarak ve isteyerek kitap okuma, müze, kütüphane, sergi vb. önemli yerleri gezme” ödevi vermiş olmaları çok isabetli ve yerinde bir uygulamadır.
Günümüzde bilgiye ulaşma yolları, “basın, internet. TV, akıllı telefonlar vb.” araçlarla, daha kolay, ilginç ve çok fazla olduğundan, bireyler her ortamda öğrenme imkânı bulmaktadırlar.
Araştırmalar, öğrencilerin sınıf seviyelerinin üzerinde bilgi birikimine sahip olduklarını, bilgi sorunlarının olmadığını göstermektedir.
Esas olan, çocuklara seviyelerine uygun bilginin yanında, Türk Milli Eğitimin Genel Amaçlarını bir bütün olarak kazandırmaktır. Yani öğrencilerimizi:
-Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren,
-Ailesini, vatanını, milletini seven ve yüceltmeye çalışan,
-Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getiren,
-Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı üretici ve verimli kişiler olan,
-İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak,
-Çocukların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak olmalıdır.
Bu bilgi beceri ve davranışlar, gereksiz kirli bilgilerden daha önemli ve daha hayatidir.
Yani çocuklarımızın; düşünme, analiz, sentez, mukayese yapabilme, sonuç çıkarabilme, bildiğini ve düşündüğünü rahatça söyleyebilme, kendisini savunabilme, en önemlisi de, “öğrenmeyi öğrenme” gibi özelliklere sahip olabilmesini sağlamak çok daha önemlidir.
Çocuklarımızın, sabır, hoşgörü, yaşama sevinci, paylaşımcı, seven ve sayan, değer veren, yardımsever, üretken vb.” karakterlere de sahip olabilmeleri, Everest tepesinin yüksekliğini bilmelerinden daha önemlidir elbette ki.
Bu da, ailenin ve diğer rol model durumundaki kişilerin örnek olmasına, tutarlı telkin ve yönlendirmelerine bağlıdır elbette ki.
Öğrencilerimizin sosyal, dışa dönük ve paylaşımcı olmalarını aileler sağlayacaklardır. Aile ziyaretlerinde, alışverişlerde, komşuluk ilişkilerinde, seyahat ederken, sinemada, kütüphanede vb. “nazik, güler yülü olmayı, hoşgörüyü, affetmeyi, teşekkür ermeyi, gerektiğinde özür dileyebilmeyi, rica etmeyi, “lütfen” li konuşmayı görmeli, öğrenmeli ve kullanabilmelidirler.
Öğrenme için hayatın ta kendisi en büyük fırsattır. En iyi öğrenme, “yaparak-yaşayarak” öğrenme yöntemidir. Tatiller de bu fırsatları ailelere ve öğrencilere bolca sunmaktadır.
Öğrencinin öğrenmesinde, bizzat görmenin, dokunmanın, duymanın hissetmenin, yaşamanın ve tanımanın önemi oldukça büyüktür.
Bir diğer husus da; “zevk duyarak, zorlama olmadan, sıkılmadan işlevsel bir okuma alışkanlığı” na kavuşmaktır. Bu alışkanlığı da, anne baba ve öğretmen üçgeni sağlayacaktır. Okumayan büyüklerin, çocuklara “okuyun” demesi boştur. Yetişkinlerin kendileri bol bol ve çocuklarla birlikte okuyarak “örnek model” olmalıdırlar.
Seçilecek kitaplar, öğrencinin yaşına, psikolojik yapısına uygun olmalıdır. Şiddet, tembellik, bilimsel gerçeklerden uzak hurafeler, milli ve manevi değerleri kötüleyen yazılar, yalan, kıskanma, nefret, öfke, cimrilik, hırsızlık vb. gibi kötü alışkanlıklara yol açabilecek özendirici kitap ve filmler çocuklara zarar vermektedir.
Bu yaşantılar, çocuk büyüdüğünde de, sağlıklı kişiliğini oluşturmasında olmazsa olmaz “ön koşul öğrenmeler” dir
Eve kapanarak, sıkıcı ve eğitimsel yararı olmayan ödevler yapmak yerine, çocuklara hayatın kendisi yaşatılarak, ilginç etkinliklerle de neşeli hale getirilmelidir. Bu da ailelerin görevi ve sorumluluğudur.
İlkokulda okurken, yarıyıl tatilinde; “Türkiye’nin tüm il ve ilçelerinin adlarını yazın getirin” diye bir ödev vermişti öğretmenimiz. Tatilimiz kâbusa dönmüştü. Hiçbir kaynağın bulunamadığı köyde, geceleri gaz lambasının ışığında çalışmak zorundaydık.
O yüzden, anne ve babalar fırsatlar oluşturarak, bu tatili çocukları ile birlikte geçirmeye çalışmalıdırlar. Elbette ki görev de mühimdir. Fakat aileler için birinci görev budur. Çocuklarının geleceğini ve mutluluğunu düşünüyorlarsa aldırmazlığı seçerek işin kolayına kaçmamalıdırlar.
Bazı ihmallerin telafisi çok zor veya imkânsızdır. “Demir tavında dövülür” derler. Daha sonra, çok zamanınız olsa da, birlikte geçireceğiniz o çiçekler kadar misk kokan, minicik çocuklarınızı bulamayacaksınız. Çünkü büyümüş ve yuvadan uçmuş olacaklar.
Tüm öğrencilerimize; üzüntülerden uzak, verimli, sıkmayan ve mutlu kılan bir yarıyıl tatili diliyorum.
Sevgiyle kalın…