Son zamanlarda facebookta dolaşan bir videoda, din adamı olarak geçinen birileri ısrarla dinde Kaza Namazı olmadığını ispat etmeye çalışmaktadır.. Acizane kanaatime göre bu gibi faaliyetler, İslam’a hizmet etmekten ziyade bilakis, Dinimizi ifsat etme, Müslümanlar arasına nifak sokma gayesine matuf bir hareket tarzı olarak görülmektedir..
Bahsi geçen videoda önce, namazın hikmetleri çok güzel anlatılmaktadır. Şöyle ki, Namazın çok mühim bir ibadet olduğunu, bu sebeple hiçbir suretle kazaya bırakılamayacağı ifade edilmektedir. Bir cümlesinde ise, aynen şöyle diyor, Namaz her ne olursa olsun, mutlaka zamanında kılınmalıdır.. Hatta, ameliyata girmiş dahi olsa, bir iki dakika fırsatını bulup, namazını yine kılmalıdır. Tabii ki burada namazı mutlaka kılması icap şahıs, ameliyat olan mı, yoksa ameliyatı yapanlar mı olduğu belli değil. Tam muğlak bir ifade tarzı. En azından yoğun bakımda yatanların, abdest alamayacak durumda olanların, namazlarını kazaya bırakmamak için nasıl hareket edeceklerine dair her hangi bir açıklama da bulunmamaktadır..
Muhterem Din Adamı, bütün bu anlattıklarından sonra kesin hükmünü veriyor. Dinimizde Kaza Namazı yoktur. Ben, böyle bir ifade tarzını bugüne kadar hiç duymadım. Zira, hocalarımız ve vaizlerimiz bilhassa Kandil Gecelerin de yaptıkları konuşmalarda, bu gecelerin layıkı veçhiyle ihya edilebilmesi için bu gecelerde kaza borcu olanlar, kaza namazı., Kaza Namazı borcu olmayanlar ise, Allah rızası için Nafile Namaz kılsınlar diye yıllardan beri cemaate telkinde bulunmaktadırlar.. Hocalarımız, herhalde bu güne kadar bizleri yanlış yönlendirmiş olamaz. Böyle bir şeyin olabileceği aklımın köşesinden dahi geçmez.
Bu cümleden olarak, şu hususu ifade eydim ki, Kuran’ı Kerimde, vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi ile alakalı olarak herhangi bir hüküm bulunmamakla beraber, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) vaktinde kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına da bunu tavsiye etmişlerdir..
Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa hatırlayınca onu kılsın. Onun keffâreti ancak budur.” (Buhârî, Mevâkîtü’s-Salât, 37; Müslim, Mesâcid, 315) buyurmuştur.
Yine Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Hendek Savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi sebebiyle, ikindi namazını kılamamışlar; bunun üzerine “Bizi ikindi namazından alıkoydular. Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun.” diye beddua etmiş ve ikindi namazını akşam ile yatsı arasında kaza etmişlerdir. (Müslim, Mesâcid, 205).
Ayrıca, Hayber’in Fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında uyuyakalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir (Müslim, Mesâcid, 309).
Beş vakit namazın farzı ile vitir namazı kaza edilir. Kazaya kalan sabah namazı, o günün öğle vaktinden önce kaza edilecekse sünneti de kaza edilir. Ayrıca öğle namazının dört rekâtlık ilk sünneti de vakit çıkmadıkça öğlenin farzından sonra kılınır. Diğer taraftan, geçmiş namazlar, kazaya nasıl kaldıysa öyle kılınırlar, yani seferî olarak kaldıysa seferî, mukim olarak kaldıysa mukim gibi kaza edilir (Mevsilî, el-İhtiyâr, 220) .
Unutma ve uyuma gibi bir mazeret olmaksızın, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazası ile alakalı herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Fakat bu kasıtlı olarak terk edilen namazların kazasının kılınmayacağı manasına gelmez. Zira, Ramazan’da kasıtlı olarak yiyip, içmek suretiyle orucunu bozan kimseye Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s.) hem keffâreti, hem de o günkü orucun kazasını emretmesi (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IV, 382), bir farz ibadetin kasıtlı olarak terk edilmesi durumunda da kazasının gerektiğine delildir.
Diğer taraftan, Hz. Peygamber Efendmiz (s.a.s.) bir mazerete istinaden, vaktinde kılamadığı namazları kaza etmesi ve sahabeye de bu yönde emir buyurması dikkate alındığı takdir de, mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilmesinin öncelikle gerekli olacağı neticesine varılır. (Nevevî, el-Mecmû’, III, 68).
Netice itibariyle, yukarıda yapılan izahatlardan çok açık bir şekilde anlaşılacağı üzere, Dinimizde Kaza Namazı vardır. Kendini din adamı olarak kabul eden birilerinin, yok demesiyle, Kaza Namazı yok olmaz kanaatinde bulunmaktayım.
Namazın kazsının olup olmadığı misalinde olduğu gibi bu nevi vebali ağır olan ibadetlerin ve fıkhı hususlarının, hakikatlerin malumat kırıntıları haline dönüştüğü. “facebook” mecralarında (ortamında) tartışılmaması gerektiği ile bilhassa dünyamızı ve ahretimizi kazandıracak bu tür mühim mevzuların (Diyanet İşleri Başkanlığı, İlahiyat Fakülteleri, halk nezdinde itibar görüp temayüz etmiş hoca efendiler gibi.) kabul görmüş, mercii ve kişilerden öğrenilmesinde fayda mülahaza etmekteyim.
Mühim bir mesele olarak gördüğüm bu hususu acizane olarak Siz değerli okuyucularım ile paylaşmak istedim..