Kendisi olmak isteyen kimse, güçlü ve zayıf yanlarının nerede olduğunu araştırmalı, doğal yeteneklerini geliştirmeli ve onları kullanmalıdır. Bu doğal yeteneklerine de uygun davranmalıdır. Yeteneklerinin az olduğu şeyler için çaba harcamaktan kaçınmalıdır. Çünkü beceremediği şeyi denemeye çalışması onu kendinden uzaklaştırır.
Yeteneklerinin gereğini yapan kişi tamamen kendisi olabilir. İnsanın olduğundan başka türlü olmayı istemesi büyük yanlıştır. Başkalarının özelliklerini taklit etmek, başkalarının kıyafetlerini giymekten çok daha onur kırıcıdır. Bu kişiler kendisi olamazlar, çünkü kendilerini değersiz görürler. İnsan değersiz gördüğünden de uzaklaşma eğilimindedir.
Schopenhauer bize bu konuda nefis bir açıklama sunuyor: “ İnsanın kendi güçlerini kullanmasından ve bu güçleri hissetmesinden başka hiçbir zevk yoktur ve en büyük acı, insanın güce ihtiyaç duyduğunda yokluğunu hissetmesidir.” (Arthur Schopenhauer, Mutlu Olma Sanatı, çev, Şebnem Sunar, Can Yayınları, İstanbul, 2020, s. 17).
İnsanı mutsuz eden, fazla şeye sahip olmaması değil, başkalarından azına sahip olmasıdır. Kişinin kendisinden uzaklaşması ve kendisine ait değersizlik hissi bunun sonucunda oluşmaktadır. Bir kambur, başka bir kamburu gördüğü zaman rahatlar.
İnsan istemeyi aklından geçirmediği malların yokluğunu kesinlikle hissetmez. Bununla birlikte yüz kat fazlasına sahip bir başkası, istediği şey onda olmadığı için kendini mutsuz eder ve kendisi olamaz. Zenginlerin büyük serveti yoksulları huzursuz etmez. Amacına ulaşmayan niyetler söz konusu olduğunda halihazırda sahip oldukları zenginleri avutmaz. Zenginlik deniz suyuna benzer. Ne kadar içilirse o kadar susatır. Aynı şey şöhret için de geçerlidir (s. 20). İsteklerimizi gerçekleştikten sonra onlara alışırız. Sahip olduklarımıza zamanla kayıtsız kalırız. Kaybedilen servetin ardından acımız giderek azalır. Bu gelip geçici unsurlarla kişi kendisi olamaz.
İnsanlar neden kendinden uzaklaşıp başkasını taklit ediyorlar? Neden kendilerinden daha çok başkalarıyla ilgileniyorlar?
İnsan başkalarıyla iletişim kurarak rahatlamak istiyor. Ama çok fazla ilgilendiği zaman da kendinden uzaklaşıyor. Savaş esirleri iletişim kuramadıkları zaman çok daha erken ölüyorlar. Bu sebeple bu esirler iletişim kurmak için ölümü bile göze alabiliyorlar. Bir insan, kendisi gibi acıyı çeken kişilerle bağlantısı olduğunda daha fazla acıya dayanabiliyor. Diğerlerinden soyutlandığı zaman acısına daha zor dayanabiliyor. Yalnız kişi kolay incinebiliyor. İnsanların yaşaması için yiyecek, barınak ve giysiler gereklidir şüphesiz, ama bunların yanında iletişim de son derece gerekli bir unsurdur.
İşte bu noktada “birey olma” ve “ait olma” dengesi önem kazanıyor.
Nasıl ki balıklar suda, kuşlar havada, köstebek toprağın altında rahat ediyorsa, insan da kendine uygun ortamda, kendi doğasına uygun yaşayarak ve kendi olduğunda rahat ediyor ve huzur bulabiliyor.
Kaynaklar
• Arthur Schopenhauer, Mutlu Olma Sanatı, çev, Şebnem Sunar, Can Yayınları, İstanbul, 2020, s. 17.
• Senail Özkan, Schopenhauer- Paradokslar Üzerinde Raks, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006