“Evren her insana yaptığının aynısını iade eder. Gülümsediğiniz zaman o da size gülümser, kaşlarınızı çattığınız zaman o da size kaşlarını çatar. Dünyayı severseniz etrafınızda sizi seven insanlar bulacaksınız ve tabiat bütün hazinelerini önünüze serecektir” diyen Zimmerman ne kadar haklıdır.
Alışkanlıkların en kötüsü, şikâyet etmek ve her yerde, her insanda kusur aramaktır. Bu alışkanlığı kazanan kimse, zamanla o alışkanlığa esir olur ve sonunda karamsarlık hastalık haline gelir. Karamsar insanların genellikle etrafa siyah gözlüklerle baktıkları için, etrafı onlara daima siyah görünür. Onların neşe ve sevinç duyguları kullanmadıkları için paslanmıştır. Kötümserler her gittikleri yerde etrafa zarar veren bir sıkıntı havası yaratırlar. Etraflarındaki inanlarla iyi geçinemezler. Özellikle karamsarlıklarını bütün aileye bulaştırırlar.
Karamsar bir insanda üzüntü sebepleri ne kadar farklı olursa olsun, beden üzerindeki tesirleri aynıdır. Bu karamsarlıktan kişinin bütün organları zarar görür. Özellikle iç organlarının birinde bir zayıf nokta varsa, manevi hastalık o zayıf noktaya hücum ederek bir beden hastalığına sebep olur.
Başkalarının kusurlarını ve hatalarını hoşgörüsüz bir şekilde muhakeme etmek, herkesin kötü taraflarını görmek kötü bir huydur. Herkesi ayıplamak, alaylı ve küçük gören tenkitlerle hırpalamak çok tehlikeli bir alışkanlıktır. Bu alışkanlık yavaş yavaş mutluluğu yok eder.
Yüzümüzü güneşe döndürmek, gölgelere döndürmekten daha zor değildir. Bize hoş görünen, bizi yükselten, cesaretlendiren şeylere yoğunlaşmalı ve onlara zihnimizi açık tutmalıyız. Olumsuz düşüncenin enerjimizi yok ettiğini unutmamalıyız.
Pek çok insan, “Olaylar başka türlü olmuş olsaydı mutlu olacaklarını sanırlar. Oysa mutsuzluğun sebebi, olayların kendisi değil, onların olayları algılama tarzlarından kaynaklanmaktadır.
Gerçekten, mutsuz insanların çoğu yavaş yavaş mutsuz olmuşlardır.