Bir düşünün bakalım!
Bundan tam 46 yıl önce Türk askeri adaya gelmemiş, Kıbrıs’ın kuzeyi Türk’ün olmasaydı? Rum’un insafına terk edilmiş Kıbrıs’ta neler olacak, o günlerin izleri bugünlere nasıl yansıyacaktı?
Atalarımızdan emanettir dediğimiz, on binlerce şehidimizin ayak izlerini taşıyan bu stratejik adanın Rumların elinde olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Böylesi bir durumda Türkiye’nin değil Doğu Akdeniz’e açılması, güney sahillerinin dışında dahi çıkması mümkün olamazdı!
Adada 1963-1974 arası yaşanan o acılı yılların ne demek olduğunu bilen, o yılların her türlü acısını, mahrumiyetini tadan insanlarımızın sayısı giderek azalıyor.
1571’de adayı fetheden atalarımızdan bugüne kaç nesil geldi, geçti. Ama hala Kıbrıs adası çözüm bekler durumda ne yazık ki!
Ne yazık ki diyorum. Çünkü 1974’te Rumların topluca katletmek üzere olduğu Kıbrıs Türkünün yardımına koşan Türk askerinin adaya çıkmasıyla birlikte aslında adada çözüm sağlanmıştı. Bu çözüm hem de en adilane olanıydı.
Neredeyse 60 yıl olmuş hala bir başka çözüm olacak diye bekleniyorsa eğer! Bu hayalden öteye bir şey değildir. Ya da çözüm adına adada bir başka senaryonun hayata geçirilmesi istenmektedir!
Şimdi ada tarihine damgasını vuran her şey bir yana, tarih sayfalarını geriye doğru tarayalım ve 20 Temmuz 1974 öncesine bakalım:
‘’Şiddetli çatışmalar tüm adayı sarmış, adada kalan 60 bin civarındaki Kıbrıs Türk’ü çaresizlik içinde anavatanı Türkiye’den gelecek yardımı beklemektedir. Artık günler değil saatler dahi çok önemlidir. Çünkü hayat onlar için kum saatine dönüşmüş, düşen her kum tanesi geride kalan ömrün ne kadar olduğunu göstermektedir…’’ (Bkz. Unutanlar, Unutturulanlar, Ya da Hatırlayamadıklarımız- 2004 Atilla Çilingir)
Şimdi bu noktada duralım ve elimizi vicdanımıza koyup düşünelim!
Adada böylesi bir durum yaşanırken; ya Türk Askeri adaya gelmemiş, Rum’un insafına kalan Kıbrıs Türk’ünü topyekûn imha edilmekten kurtarmamış olsaydı bugün Kıbrıs’ta durum nasıl olacaktı?
Acaba bugünleri görebilecek kaç Kıbrıs Türk’ü adada kalacaktı?
Bu gün adanın kuzeyini süsleyen ay yıldızlı milli ve devlet bayraklarımız gönderlerde olabilecek miydi?
1983 yılından bu yana sadece Türkiye tanımış olsa dahi Kıbrıs Türk’üne anasının ak sütü gibi helal olan KKTC devleti adanın kuzeyinde var olacak mıydı?
Kıbrıs Türk’ü kendi devletinde özgürce yaşamanın hazzını tadabilecek miydi?
Diğer bir soru da Türkiye Doğu Akdeniz’de böylesine etkili hareket edebilecek miydi?
Geçtiğimiz yazdan beri gerek Kıbrıs adasının çevresinde, gerekse Doğu Akdeniz’de sular giderek ısınmakta, bu bölgede tespit edilen zengin enerji yataklarının işletilmesi için dünyanın pek çok devleti Rumlarla iş birlikteliği yapmaktadır.
Çok doğaldır ki, Türkiye ve KKTC devletleri de bu bölgede mevcut uluslararası hak ve hukukları çerçevesinde burada mevcut enerji yataklarının tespiti, işletilmesi yönünde yapmış oldukları anlaşmalar çerçevesinde sondaj faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Ancak on binlerce kilometre öteden gelip de sanki haklarıymış gibi bu bölgenin enerji kaynaklarından pay almanın peşinde olan devletler, Türkiye ve KKTC’nin bu faaliyetlerine başladığı günden beri karşı çıkmaktadırlar.
İşte bu noktada bir kez daha düşünelim!
Enerji yatakları böylesine zengin bu bölgede, neredeyse dünya devlerinin tamamı Rumlarla kol kola bir şekilde pay kapmanın peşinde koşarken; Ya Türk askeri Kıbrıs’a gelmemiş, 37 yıl önce KKTC devleti de kurulmamış olsaydı! Türkiye ve KKTC, bu bölgede aynı faaliyetleri yapabilecek miydi?
Bir başka önemli soru?
Türlü Bizans oyunlarıyla, yapmış olduğu içi tuzak dolu ittifaklarla Ege’de başlayıp, Doğu Akdeniz’e doğru yayılan Yunanistan’ın adeta Türkiye’yi kuşatmaya çalıştığı bu hamlelerine Kıbrıs adasının kuzeyi Türk’ün elinde olmasaydı nasıl cevap verilecekti?
Yıllar çok çabuk geçiyor! Kıbrıs’ta yaşanan onca olay çok çabuk unutuldu!
Ama tarihin unutmaz hafızası günü geldiğinde yaşanan onca gerçeği bir tokat gibi unutanların yüzüne çarpıveriyor!
Bir zamanlar; ‘’Rumlardan daima bir adım önde olacağız’’, ‘’Egemenlik uğruna ölünecek leyla değildir’’, ‘’Git sen kendi ülkende konuş’’, ‘’Adada tek devlet, tek egemenlik, tek millet den başka çözüm olmaz’’, ‘’Birleşik Kıbrıs ada için en iyi çözüm şeklidir’’, ‘’Adada Kıbrıslılar yaşıyor’’, ‘’Kurtar Bizi Annan’’, ‘’Barra Denktaş’’, ‘’AB’ye Yes Be Annem’’, ‘’Biz hep yavru olarak mı kalacağız? Burası bağımsız bir devlettir‘’, ‘’Türk ordusu işgalcidir!’’…
Tırnak içine aldığım bu tür söylemlerle, adada çözüm olacağını sananlara günümüzün ada gerçekleri en doğru yanıtı vermiştir.
Kıbrıs Rum tarafının adada çözüm diye bir derdi yoktur!
Ada Rumlarının yegâne derdi Kıbrıs adasının tüm yönetimini ele geçirmektir.
Günümüz Kıbrıs’ı ve Doğu Akdeniz’de Rumların bölge devletleri ve diğer devletlerle yapmış oldukları enerji odaklı anlaşmalara, Güney Kıbrıs’tan adanın kuzeyinde kalan Rum yerleşim merkezlerine Rum ailelerin göç etmelerini özendiren maddi yardımlara, KKTC’nin Maraş bölgesinde yapmış olduğu yeni açılıma mani olmak adına Rum tarafının yapmış oldukları yaygaraya bakıldığında:
Bu gelişmelerin tamamı Rumların adada tek söz sahibi benim, benim dediğim olur, demelerinden başka bir şey değildir…
Ama tarihe kazınan gerçekler hiç de öyle değildir!
Bir de adanın kuzeyindeki gerçek vardır. Bu gerçek tarih sayfalarına bundan 46 yıl önce Büyük Türk Milletinin birlikteliği, o dönemdeki Türkiye Hükümetinin kararlılığı, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin adaya çıkışı, Kıbrıs Türk’ünün milli mücadele direnişi ve nice kahramanlıklarla yazılmıştır.
Şimdi bir kez daha sormak gerek!
Ya Kıbrıs’ın Kuzeyi Türk’ün olmasaydı?
Türkiye, Doğu Akdeniz’de bu kadar etkili ve güçlü olacak mıydı?