Karakter, küçük yaşlardan itibaren içinde yaşanan toplumun değer yargılarının benimsenmesi ile oluşur.
Çocuğa küçük yaşlardan itibaren telkin edilen huylar gitgide kökleşir ve doğal bir hal alır. Böyle bir ailede yetişen çocuklar yumuşak, iyi huylu ve sağlam karakterli olurlar. Çocuğa iyi huyların tekrar tekrar telkin edilmesi sayesinde beyin hücrelerinde o yöne doğru bir ilerleme oluşur ve gitgide telkin edilen iyi huylar tabii bir şekilde beyne yerleşir. Çocukların zihinlerini doğruluk ve adalet düşünceleriyle beslemek, onları sadeliğe ve güzelliğe alıştırmak, güzel şeyleri taklit etmelerine çalışmak, zorluklara göğüs germelerini aşılamak onların iyi karakterli olarak yetişmelerine sebep olur.
Kişinin benimsediği değerlerle davranışları arasında uygunluk varsa kişi karakter sahibidir. Halk arasında “özü sözü bir”, “sözü sazına uygun”, “sözünün eri” gibi deyimler, karakter sahibi insanın özellikleridir.
Benimsenen değerlerle davranışlar arasında uyumsuzluğun olması ise, karaktersizliğinin göstergesidir. Bu tür insanların davranışlarında tutarlılık yoktur. Halk arasında da “bir sözü bir sözünü tutmaz”, “ipiyle kuyuya inilmez” gibi deyimler, “yalancı” , “sahtekâr” , “ikiyüzlü” gibi terimler, bu tür insanlara duyulan güvensizliği belirtir.
Kişi, dürüstlük, hoşgörü, sabırlılık gibi özellikleri içselleştirdikçe, kendisi ile bütünleştirdikçe beyni verimli, hayırlı düşüncelerle dolar ve bu düşünceler alışkanlık haline gelir.
Böylece bu değerler kişinin hayatının bütününde kendiliğinde uygulama alanı bulur ve bu süreçte mutluluğun ve huzurun da kapısı açılmış olur.