Sevgili büyükler, bu dünyaya niçin gönderildiğimiz sorulsa herkes farklı bir şeyler anlatacaktır.
Ben kendi adıma iyiyi, doğruyu ve güzeli öğrenmek ve gereğini yapmak için gönderildiğimize inanan bir insanım. Çoğunuzun bu düşünceme katılacağını da tahmin ediyorum. Bütün bunların doğru değerlendirilip, insan için anlamlı ve faydalı olabilmesi ancak düzgün, devamlı ve doğru eğitimle sağlanabilir. Bu da açıktır.
Soru şu: -“Biz bu durumun neresindeyiz?”
Cevap: -“Uzağındayız!”
Fakat, farkındayız. Öyleyse gereğini yapabiliriz ve yapmalıyız.
Biraz düşünmeyle, biraz gayretle mutlu ve huzurlu bir Türk toplumu meydana getirebiliriz.
Kısaca eğitim; en önce niyet, sonra emek, planlama ve ısrarlı bir ciddiyet işidir.
Eğitim beşikte başlar, ömür boyu devam eder.
Bebek annesini tanır ve arar. Sesiyle tanır, kokusuyla tanır. Annesiyle sessizce haberleşir.
Annenin bebeği emzirmesi, ona ninni söylemesi bunun için önemlidir. Çocuk bu şekilde yalnız vücuduyla değil, beyniyle de daha iyi gelişir, hem zeki hem de sevgi ve şefkat sahibi olur. Bugün annelerin ninni söylediğini duyamıyoruz! Anne her şekilde yavrusuna şefkatini ve sevgisini doğrudan iletmelidir.
Bu kısa girişin ardından çocuklarımızın daha iyi yetişebilmesi için dikkate almamız gereken birkaç önemli hususu gündeme getirmek istiyorum. Maksadım meslek seçimi değil, aksine özellikli birer insan olarak hayata hazırlanmalarıdır. Bilginin bu kadar çok yaygınlaştığı dünyamızda tek bir meslek diploması, bilgisi ve görgüsü gelecek nesillere asla yetmeyecektir. Her alanda bilerek konuşan ve gereğini bir şekilde yapabilen insan olmaları durumuyla karşılaşacaklardır. İmkanlar ölçüsünde her aile çocuğuna devamlı bir şeyler kazandırmalıdır. benim imkanım yok diyerek görevden muaf olunmamalıdır. Şu kötü salgın hastalık döneminin geçeceği düşüncesiyle bu konuya girmek istedim. Maalesef, Mart ayından beri MEB hiçbir faaliyet planlamadı. İş başa düştüğüne göre birlikte zihin jimnastiği yapalım diyorum.
İlkokul 2. sınıf ile lise son sınıf arasında tam 10 tane üçer aylık yaz tatili vardır. Bu süre çocukların dinlenmesi içindir. Bunu hepimiz biliyoruz. İşte bunu değerlendirmektir amacımız. Biz, çocuğu asla bunaltmadan, tam tersine, kendi başına üç aylık boş dolaşması yerine, "öğrenirken eğlenme" yoluna teşvik etmeliyiz, diye düşünüyorum. çocuk her bir yaz, üçer aylık süre içinde bilerek ve anlayarak bir meziyet sahibi olabilir. Elbette onun eğilimine ve arzusuna göre; resim yapma, yüzme, basket, voleybol oynama, bağlama vs çalma, halk oyunlarımızı öğrenme, tabii ki kur'an okuma ve namaz surelerini ezberleme, onu sıkmadan Türkçe hikaye ve masal kitaplarını okuması sağlanabilir. Çocuğa uygun bir psikoloji ile yaklaşılırsa bütün çocuklar bunları severek yaparlar. Bunlar aynı zamanda çocuk için iyi birer eğlence alanı olabilir. Ancak, çocuk bütün bunları o konuyu bilen öğreticilerin yanında usulünce, fakat günlük veya günaşırı kısa süreli çalışmalarla öğrenmelidir. Asla bunaltılmamalıdır. Esasları öğrenilmeyen yüzme, basket vs spor sayılamaz. Mesela bağlama seviyorsa başlar, usul öğrenir, fakat beceri gelişimi uzun yıllar içinde giderek artar.
Değerli okurlarım, Allah bizi belli bir zeka ile yaratıyor. Fakat bu zeka usulünce, düzenli bir şekilde işletilirse çok daha yüksek zeka sahibi olmaları mümkündür.
Bütün vatan evlatları güzel olan her şeye (hak ederek) layıktır.
Sahtelerin elinden kurtulup liyakat düzenine geçebilmek ise sadece diplomalı değil, bilen nesillerin var olmasıyla mümkündür.
Saygı ve iyi dileklerimi sunuyorum.