Oğuznâme olarak da adlandırılan Oğuz Kağan Destanı’nın günümüze ulaşan en eski nüshası, Uygur harfleriyle 13. yüzyılda yazılmıştır. Bu metin, Paris’teki Fransız Millî Kütüphanesi’ndedir.
Oğuz Kağan’ın, Hun İmparatorluğu’nun kurucusu Teoman Yabgu’nun oğlu Mete Han olduğu söylenir.
Kara Han’ın eşi Ay Hatun, bir erkek çocuk doğurur. Adını Oğuz koyarlar. Oğuz, annesinden yalnızca bir defa süt emer. Ardından konuşmaya başlar ve büyüklerin yiyeceklerinden isteyip onları yer.
Oğuz, doğumunun kırkıncı gününde koşup oynamaya başladı. Bir yaşına gelmeden ata binip avlanmaya gitti. Bir gün avlanırken, gergedan büyüklüğünde bir hayvanı öldürdü. Bu hayvan, bölge halkının koyunlarını, inek ve atlarını parçalayıp öldüren bir yaratıktı. Onun ölümü ile Kara Han’ın ülkesinde yaşayan insanlar, büyük bir dertten kurtulmuşlardı. Oğuz’a teşekkür ettiler. O, artık bölgenin sevilen ve sayılan bir insanı olmuştu. İki yaşına geldiğinde Türkler içerisinde en yiğit delikanlı olarak anılıyordu.
Oğuz, gece gündüz el açıp Tanrı’ya dua ediyordu. Bu dualar esnasında gökten bir ışık düştü. Işığın içinde, perilerden daha güzel bir kız vardı. Oğuz, o kızla evlendi. Üç oğlu oldu. Çocuklara; Gün, Ay ve Yıldız isimleri konuldu. Bir başka gün de avlanırken karşısına ilkinden daha güzel bir kız çıktı. Onunla da evlendi. İkinci hanımından da üç oğlu oldu. Adlarını Gök, Dağ ve Deniz koydu.
Oğuz’un kudreti herkes tarafından bilinir olmuştu. Babası, tahtını ona verdi. Oğuz, Kağan olunca, komşu ülke halklarının kendisine itaat etmelerini istedi. Çin hükümdarı Altın Kağan itaatini bildirdi. Bizans İmparatoru Urum Kağan ise kabul etmediğini bildirdi. Oğuz Kağan, askerlerini toplayıp sefere çıktı. Buz Dağı’na gelince mola vermek için çadır kuruldu. İlk gecenin sabahında, çadırın önünde boz tüylü, gök yeleli bir erkek kurt belirdi. Kurt:
- Ey Oğuz Kağan ! Sana yol göstereceğim. Arkamdan gelirsen zaferlere ulaşırsın. Dedi.
Oğuz Kağan, Bozkurt’u takip etti. Karşısına çıkan Urum Kağan’ın ordusunu müthiş bir savaştan sonra yendi. Ülkesi, Oğuz Kağan’ın ülkesine dahil oldu.
Bozkurt önde, Oğuz Kağan ve ordusu ardında tekrar sefere çıktılar. Önlerine gelen bütün düşmanları yendiler. Yıllar, yılları kovaladı. Oğuz Kağan, savaşlarda kocadı.
Oğuz Kağan’ın Uluğ Türk (Irkıl Hoca) adlı bir veziri vardı. Ak sakallı, çok bilgili ve akıllı, dürüst ve sözüne güvenilir bir insandı. Vezir, gördüğü rüyayı kağanına anlattı. Oğuz Kağan, anlatılanlara uygun olarak büyük oğulları Gün, Ay ve Yıldız’ı ülkenin doğu tarafına, küçük oğulları Gök, Dağ ve Deniz’i de batı tarafına gönderdi. Çocuklar, çok zengin eşyalar ve avlandıkları hayvanlarla geri döndüler. Ayrıca büyük çocuklar, buldukları altından yapılmış bir yayı, küçük çocuklar ise gümüşten yapılmış üç oku babalarına verdiler. Kağan, çocuklarının getirdiği av etleriyle halkına büyük bir ziyafet verdi. Kendisi de ayrı bir yerde, halkının ileri gelenleriyle Büyük Kurultay’ı topladı. Kurultay’da alınan karar gereğince ülkeyi oğulları arasında bölüştürüp onlara şunları söyledi:
- Ey oğullarım! Ömrüm at üzerinde geçti. Çok savaşlara katılıp düşmanlarımı ağlattım, dostlarımı güldürdüm. Tanrı’nın bana verdiği güçle ülkeme ve halkıma hayırlı işler yaptım. Artık yaşlandım. Ülkemin idaresini sizlere bırakıyorum.
Büyük çocuklar Bozoklar, küçük çocuklar ise Üçoklar olarak kendilerine verilen topraklara yerleştiler. Uzun yıllar halklarını babalarının yaptığı gibi huzur içerisinde; zengin, rahat ve mutlu yaşattılar.