Ali ÇOŞKUN

Sanayi ve Ticaret e. Bakanı

İstanbul Sevgisi

Şair İstanbul sevgisini, felsefe, tarih, efsane, tutku kavramlarıyla ele alırken her bir kavram altında gözle görülebilen somut gerçeklikleri, sadece hissederek deneyimlediğimiz soyut duygularla harmanlayarak dile getiriyor.
Şöyle ki, şair duygu ve düşünce dünyasında  İstanbul sevgisinin ana kaynağı olarak, peygamberin de müjdelediği, ikinci Mehmed'in çağ atlatan Fethi'ni işaret ediyor. 
Dolayısıyla peygamberine ve Fatih Sultan Mehmed'e olan sevgisi İstanbul' u kendisi için daha değerli kılıyor. Bu değerin akıp giden zaman içinde, hiç eksilmeden korunarak ve artarak devam etmesini arzuluyor. Bu bağlamda eleştirel bir bakış açısı ile okuyucuya farkındalık kazandırmaya çalışıyor.
Şair, İstanbul özelinde Istanbul'a olan tutkulu sevdayı gözler önüne sererken beraberinde yaşamın tüm süreçlerini, insan üzerindeki duygu ve düşünce bazındaki etkilerini de hissettiriyor.
Şiirin ana teması olan değişimin, şairin ruhunda açtığı yaraların acısını hissediyoruz.
Zaman, herşeyi acımasızca değiştirerek ilerliyor. Aslında şair efsane ve kadim bir şehirden bahsetse de, makro açıdan baktığımızda yaşamı ve içinde kurmuş olduğumuz türlüce ilişkileri de açığa vuruyor.
Değişimin duygu ve düşünce dünyası üzerindeki etkilerini görüyoruz.
Bu duygular: sevgi, bağlılık, gurur, duyarlılık, tutunma ihtiyacı, üzüntü ve özlem.
Şairin hissettiği olumlu duyguların ana kaynağı olarak, peygamber ve ikinci Mehmed'in Fethi, olumsuz duyguların ana kaynağı ise zaman içinde gelişmiş değişim gösteriliyor.
Şair değişimden üzüntü duysa da, bu üzüntüsü Istanbul'a olan sevgisine engel olamıyor.
Dolayısıyla, kendi duygu ve düşün dünyasında ki İstanbul'a hala bağlı ve bağlılığını da çok önemsiyor. Aynı zamanda mücadeleci kimliğini gizliden gizliye hissettiriyor.
Diyebiliriz ki, İstanbul'u sevmekten asla vazgeçmeyecek.
Şiire bir başka açıdan yaklaştığımızda karşısında duramadığımız bir değişim gerçekliği gözümüze çarpıyor.
Bir şeyleri ( bir şehri) İlk gördüğümüz gibi her nasıl sevdiysek, o şekilde kalmasını istesek de bu mümkün olamıyor.
Doğanın ve canlılığın, temel dinamikleri ve yasaları buna izin vermiyor.
Nasıl ki, anne karnında gözle görülmeyen bir hücre iken, mikro düzeyde, her an ileriye doğru değişerek dünyaya geliyorsak, yaşadığımız yıllar boyunca da, aile öğretmen ve dış dünyadaki tüm dinamiklerin etkisiyle sürekli değişiyoruz. Bu değişimler olumlu ya da olumsuz olabiliyorlar.
İnsan olarak sahip olduğumuz güzelliklerin, iyiliklerin konfor alanımız olarak sabitlenmesini arzu etsek de, değişim bir gerçeklik olarak yüzümüze çarpıyor.
Şiirin içerik olarak kendine has dokusu ve güzelliği insanı derinlere sürüklüyor. İstanbul'u yaşatırken aynı zamanda yaşamın değişik alanlarına da yolculuğa çıkarıyor. (Araştırmacı ZEKİYE ÖZCAN)

İSTANBUL SEVGİSİ..!

İstanbul bir felsefe,

İstanbul bir tarih,

İstanbul bir efsane,

İstanbul bir tutku.

Bilmeseydim,

Peygamberin müjdesi olduğunu.

Öğrenmeseydim,

Fatih’in İstanbul’u aldığını.

Hissedemezdim,

Kültür değerlerimizin çalındığını.

Sevemezdim,

Bu kadar İstanbul’u

Anlayamazdım,

Sultan Ahmed’in, Ayasofya’nın varlığını.

Fark edemezdim,

Betonlaşıp yok olduğunu.

Göremezdim,

Tüm güzelliklerin solduğunu

Sevemezdim,

Bu kadar İstanbul’u

Gururlanamazdım,

Bakıp, bakıp da tarihi surlarına.

Okuyamazdım,

Binlerce “Fatiha” Ulubatlı Hasan’a.

İmrenemezdim,

Maneviyat dolu Süleymaniye’ye, Eyüp Sultan’a

Bağlanamazdım,

Bu kadar İstanbul’a.

Tutulamazdım,

Aşıklar misali eşsiz boğaza

Aldıramazdım,

Kokan, tehlike dolu çöp yığınlarına.

Ağlayamazdım,

Yoksullara, sokak çocuklarına.

Bağlanamazdım,

Bu kadar İstanbul’a.

Gidemezdim,

Ahiler ocağı, Kapalıçarşı’ya, Üsküdar’a.

Üzülemezdim,

Geçen dev tankerlere, kirlenen sulara.

Düşünemezdim,

Tarihin yok olup girmesini rüyalarıma.

Bağlamazdım,

Bu kadar İstanbul’a.

Ya bu İstanbul böyle olmasaydı,

Yada ben böyle olmasaydım,

Bu İstanbul’da…