Hayal ve Hakikat Arasındaki Geçmiş: Destan
Onlardan kaldı bu toprak...
Biz gezip tozmayalım mı?
Yabanlar kıskanır diye
Destan da yazmayalım mı?
Arif Nihat ASYA
Destan, içinde abartılı sunum ve tasvirler bulunmakla birlikte gerçekler üzerine inşa edilmiş, hatıraların nesilden nesle hatırlı aktarımlarıdır. Destanların kahramanları büyük oranda gerçek şahsiyetlerdir. Aktarılan, kahramanların şahsında can bulan değerler ve meziyetlerdir. Abartılan hususlar, en çok değer verilenler ya da unutulması istenmeyen keder ve sevinçlerdir. Destan, satırlarda takip edilemeyen ve sayfalara sığmayan tarihin, yücel(til)miş isimlerde can bulmasıdır. Hayal ve hakikatin iç içe geçtiği destan, yüce gayelerin ve kutlu davaların inanç kaynağıdır. Kendisine yüce hedefler belirleyen bir toplumun, geçmişte inşa edilmiş geleceğinin tasviridir. Akla ve kalbe hitapla dillendirilen, imkânsızın imkânsızlığının, örneklerle ispatıdır. En nihayet destan, toprağın vatanlaşmasının, topluluğun milletleşmesinin, ruhun bedende can bulmasının ve bedenin ruhla dirilmesinin seyridir.
Destanlarda yaşanmaz ama destanlarla yaşanır. Millet olup da destan sahibi olmayan toplum yoktur. Bu sebeple milletleşme çabasında olup da destanları bulunmayan topluluklar, kendilerine destanlar uydurmaktadırlar. Çağın iletişim araçlarında ve kurgulara can verilen sinemada, destanlar üretilmektedir. Bu yolla işlevsel bütünleşmeye ilave olarak mana etrafında bütünleşme de gerçekleştirilmektedir. Diğer taraftan sömürgeciliğin ışık hızında yayılmasına hizmet etmek üzere parlak ışıklara sığdırılmış bu uydurma destanlar bütün dünyaya ihraç edilmektedir. Kendi destanlarını hikâye olarak görenler, söz konusu ışığın büyüsüne kapılarak bedenleriyle birlikte sürüklenmektedirler. Buna karşılık destanlarıyla birlikte yaşayanlar, hakikat karşısındaki sahteye, seyirlik olarak bakmakla yetinmektedirler.
Destanların söz konusu özelliklerini dikkate alarak bazı işlevlerinden bahsetmek mümkündür:
- Destanlar evvela toplumların geleceklerine yönelik istikamet verirler ve hedef tayin ederler. Sonrasında ise hedefleri ülküye dönüştürürler.
- Destanlar var olan bir ülkünün tecrübe edilmiş örneklerini verirler. Böylece bir taraftan ülküyü ütopik olmaktan çıkararak gerçekçi hale getirirler, diğer taraftan da yüceltme işlevi görürler. Anlatımdaki olağanüstü muhteva, ülküyü de olağanüstü bir davaya dönüştürür. Mana dünyasına ve bu dünyanın yüce şahsiyetlerine yapılan atıflarla, hedefler kutsiyet kazanır.
- Yücel(ti)miş ülkülerin meşruiyeti destanlar yoluyla pekiştirilir. Meşruiyet anlamlı bir sebep-sonuç ilişkisi içerisinde sunulur. Bu ilişkide bazen mantık bazen de duygular hâkim durumdadır. Ancak mantık yoluyla kabul edilmesi zor olan hususlar duygusal coşkunluk hali ile pekiştirilir. Tartışılmazlık makamında görülen yüce şahsiyetlerin nasihat, tutum ve davranışları aracılığıyla meşruiyet de sorgulanamaz bir hale gelir.
- Ülküler destanlar aracılığıyla toplumsal alanda yaygınlık kazanır ve müşterek dava haline gelir. Destanlar, her bir anlatım ve nakil vasıtasıyla bir zihinden bir başka zihne intikal eder ve zihniyet teşekkülünün önemli bir parçası olur.
- Ülküler destanlarda yer alan kahramanlar vasıtasıyla davranışa dönüşür ve somutlaşır. Onların hayatı toplumun değer ve inançları ile uyum içerisinde olmakla kalmaz, mana âleminin “ete kemiğe bürünüp” can bulmuş timsalleri olur.
- Destanlar model şahsiyetler oluşturur. Üstün meziyetlere sahip kahramanlar, yaşadıkları hayat ve verdikleri mücadele ile örnek alınacak ve gıpta edilecek şahsiyet tipleri oluşturur.
- Destanlar geçmiş ile gelecek arasında köprü işlevi görür. Bugünün kıymetlerini geçmişe atıfla kökleştirir ve zenginleştirir. Geçmişi bugüne getirmekle kalmaz geleceğe de taşınmasını temin eder. Nakil esnasında bazı ilavelerle destanlar zamanın özelliklerini de bünyelerine katarak hayatlarını devam ettirirler. Böylece hem eskimezler hem de kuşaklararası sürekliliği temin ederler. Sadece geçmişteki bir döneme hapsedilerek hafıza mezarlığına gömülmez, bütün kuşakların paylaştığı canlı hafıza olurlar.
Her destan içinde doğduğu milletin dünya görüşünü, evren tasavvurunu, insan ve toplum anlayışını yansıtır. Destanda yer alan kahramanlar da söz konusu zihniyetin ete kemiğe bürünmüş halleridir. Çoğu millette görülen destan kahramanlarının zalimce tutum ve davranışları ya da adalet timsali yapıları hiç şüphesiz içinde doğdukları toplumun inanç ve değerlerinden azade olarak ortaya çıkmaz. Bu çerçevede Saltık Baba da mensubu olduğu toplumun inanç ve değerlerini yansıtmaktadır. Onun gönüllerin fethini hedefleyen, zulme son verip adaletin tecellisi için verdiği çaba; ilme, akla ve aşka dayanan imanı ve davranışlarında tecessüm eden güzel ahlâkı hakikat haline gelmiş bir medeniyet teşekkül ettirmiştir. Bu medeniyet, geçmişten devraldığı mirasla geleceğin adil dünyası için gerekli ilhamı ve tecrübeyi mensuplarına sunmaktadır.
Yazının Devamı Gelecek Hafta