Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

12 – 18 Haziran: Çevreyi Koruma Haftası

Son iki asırda hızlı sanayileşme,  hızlı şehirleşme ve aşırı üretim-tüketim sebebiyle çevre kirliliği problemiyle karşı karşıya gelindi. Çevre kirliliğini önlemek maksadıyla Çevre Günleri, Çevreyi Koruma haftaları düzenleniyor. Çevre ile ilgili gün ve haftalarda, sâdece tabiatın değil, insanlığın da geleceğinin tehdit altında olduğuna dikkat çekiliyor.

Çevre sözünden anlaşılması gereken; insanın içerisinde yaşadığı fizikî ve tabii dünya ile bu dünyada onunla birlikte yaşayan canlı-cansız bütün varlıklardır. Tabiatın, insanlar tarafından hor kullanılmasıyla meydana gelen olumsuzlukların önlenmesi hedef alınıyor. 1972 yılında, 113 ülkenin temsilcileri Stockholm’de, Birleşmiş Milletler Dünya Çevre Zirvesi adı altında bir araya gelerek konuyu ciddî bir problem olarak ortaya koydular.  Ve de, çözümler bulunması için çalışılmasını kararlaştırdılar. Türkiye bu çalışmalara katılmış, 21 Aralık 1991 tarihinde, Çevre Bakanlığı kurulmasını kararlaştırmıştır. Esâsen çevre meselesi, İslâmiyet’te doruk noktadadır. Batılı yaşama biçimi sebebiyle çevre, bir süre için göz ardı edilmiştir. Tehlikeyi sezen batılılar, çevreyi koruma çalışmalarını başlatınca, Türkiye de katılmak ihtiyacını hissetmiştir.

Çevre koruma faaliyetleri içerisinde erozyonla mücâdele çalışmaları da yer alır. Erozyon, en önemli çevre problemlerinden biridir. Her yıl Amerika Birleşik Devletleri’nde 5 milyar, ülkemizde 500 milyon ton toprak, erozyonla yok olmaktadır.

Bir litre kullanılmış motor yağı, 800.000 litre içme suyunu zehirleyebilmektedir. Dünyada bulunan yaklaşık 65.000 kimyevî maddenin % 80’i zehirlidir. Çevre kirliliği sebebiyle denizlerimizde balık türleri ve miktarı azalmakta, bitki örtüsünde binlerce çeşit nebat yok olmaktadır.

Çevre kirliliği, inanç zayıflığı veya yokluğu sebebiyle kirlenen insan iç dünyasının önce dışa, sonra da çevreye yansımasıdır. Kâinat, yaratıldığında temiz idi. İnsanoğlu da günahsızdı. İnsanoğlu önce kendisini, sonra da çevresini kirletti. Ruhen yüce, vicdanen hassas, mânen güçlü olan insan, bedenen de temiz olur. Kendi temizliğini koruyabilmek için çevresini de temiz tutar. Kirlenen çevrelerde, ahlâken temiz insanların yetişmesi mümkün olmaz.

Fransız araştırmacı Jacques Atalli; çevrebilimin, önümüzdeki yüzyıllarda, bir ideoloji, hatta bir inanç sistemine dönüşeceğini iddia ediyor. İslâmiyet’i kaynağından iyi öğrenenler ise, çevreciliğin inançla birlikte ele alınan önemli bir konu olduğunu biliyorlar. 1400 yıl önce ortaya konan bu gerçeği, batılılar yeni keşfettiler.  Türk’ün İslâmiyet’le beslenen kültürüne göre: temizlik imandandır. Cenab-ı Allah, temiz ve güzeldir. Temiz ve güzel olanı sever. İnsanoğluna temiz ve güzel bir çevre ihsan etmiştir. O temizliği ve güzelliği koruyanları mükâfatlandırır. Korumayanlar ise, kendi kendilerini cezalandırmış olurlar.