Türkiye, 1918 yılında topraklarını işgal eden ülkelerin halen hedefi durumundadır.
Elbette bu karşıtlık çok daha önce başlamıştı. Fakat kendi Rönesans ve düşünmeyi öğrenme dönemlerini bizzat yaşayıp, birlikte düşünen, gelişen ve istikbali için plan ve program yapmasını öğrenen Batılı milletler birkaç asırdan beri korunma içgüdüsünün ötesine geçmiştir. Sistemli, fakat her zaman ve her zeminde Türk düşmanlığını kafalarına çivilemişlerdir.
Biz ne yapıyoruz, özellikle sosyal bilimlerin hiçbir dalında dişe dokunur bilgi sahibi olmadan, sözde büyüklerimizin kuklası olarak yaşıyoruz. İki cümle ezberleyene evliya demişiz, âlim demişiz, inancımızı bile iç siyasi malzeme yapmışız.
Batının her ülkesinde, her asırda, farklı siyasi yapıda olanlar, tek tip tornadan çıkmış gibi bize karşı aynı şuurla, aynı düşmanlık duygularını besliyorlar. Siyasileri, sanatçıları, eğitimcileri, düşünürleri, hatta bilim adamları da aynı durumda. Justin McCarthy gibi dürüst bilim adamları hariç.
Ne biliyorsanız; François Voltaire, Victor Hugo, Kant, Diderot, Hegel, Marks, Engels’den bugünkü devlet adamlarının tamamına yakınına kadar hep aynı yapıyı görüyoruz.
Peki, bunun istisnası yok mu? Birkaç tane var.
Macaristan Başbakanı V. Orban Barış Pınarı Harekâtımızı destekleyen tek Avrupa ülkesi lideridir. AB’nin aleyhimize verdiği deklerasyonu da uzun süre geciktirmişti.
İkinci dost ülke ise Gagavuzya Özerk Bölgesi ve Başkanı İrina Vlah’tır.
Çünkü ikisi de Türk olduklarını biliyorlar. Ama ikisi de Hıristiyan! Olsun!
Olmaz ki demeyin sakın! Medeniyetler ittifakının eşbaşkanıyız!
Elbette diğer Batılı liderler de bunu biliyorlar ve buna göre politika yürütüyorlar!!!
Bildiğiniz gibi anayasa gereği AB bütçesinin % 40’ı topluluk devletlerine tarım desteği olarak karşılıksız dağıtılır. Fakat bu paradan Macaristan’a sembolik rakamlar verilir, Macar yemesin diye! Bizde ise AB’ye girip abat olacağımızı düşünenler çoğunlukta değil mi?
Sene 1991, Eylül.
SSCB yıkılıp, Türk ülkelerinin istiklallerini kazanmasının mutluluğu içinde Trabzon’da TÜRK ÜLKELERİ GÖNÜL BİRLİĞİ isimli müzik ve halk oyunları gecesi yapmıştı Trabzon Türk Ocağı. Tabii ki bütün Trabzon coşmuştu. Gökoğuzlar dahil 5 ülke misafirimiz idi. Fakat GÖKOĞUZ’lar gelemediler. Sebebini daha sonra Türk Dünyası Kurultayında öğrenebildim. Moldavya Hükümeti onlara izin vermemişti. Bir başka yoldan gidebilirler diye de müzik ve folklor ekibini tren istasyonunda üç gün tutup evlerine de göndermemişlerdi. Bilen bilir, Ruslar Doğu Avrupa’yı tamamen kaybetmemek için Moldavya, Letonya ve Estonya’nın ayrılmasını istemiyorlardı. Ve bu amaçla bu üç ülkeye daha sonra tank birlikleriyle asker de çıkarttılar.
Özellikle birileri dikkatli okusun, lütfen!
Bu üç ülke küçüktür ve zayıftır, Gagavuzya Moldavya’nın içinde 160.000 kişilik toplum. Hepsi de Hıristiyan, fakat ortak düşman kapıda, Rus tanklarıyla sınıra yaklaşıyor! Birbirlerine aşırı ihtiyaçları var. Buna rağmen onları küstürmeyi göze alıyor ve Türkiye’ye soydaşlarının yanına göndermiyorlar. Çünkü onlar sizin gibi Oğuz Türkleri’dir. Moldavya hükümetini bu rahatsız ediyor efendiler. Türk’ün Hıristiyanını bile sevemiyorlar.
Bizim bazı insanlarımız Türkiye Cumhuriyeti’ni ve onun kuruluşunu kavrayamamışken, bakınız Alman Emanuel Kant ne diyor:
-“Türkler, doğal gelişim için gerekli olan niteliklerden yoksun, ulus karakteri edinebilme yeteneğine sahip olmayan ve bundan sonra da olamayacak olan… insanlardır.”
Fransız düşünür Diderot Osmanlı için şöyle diyor:
-“Oralarda yaşamaya gitmeyelim… Orada tüm yaratıkları yiyip, yutan yırtıcı bir hayvan var.”
Asya kıtasının, Türkistan’ın bile, Ari-Aryan ırklarının ülkesi olduğu tezlerine hiç girmiyorum.
Anadolu ilk başta Türk ülkesiydi demek için mi Göbeklitepe’nin kazıldığını zannediyorsunuz!