“ Bu Ermeniler Ölülerini Yemediler Ya! ”

                                               “ Bu Ermeniler Ölülerini Yemediler Ya! ”

                                                                                                                     Belediye Bşk. Zakir Gürbüz

Kadim tarihi ile birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Erzurum’un geçmişinde, trajik sahneleri sıkça görmek mümkündür.      

İstilaları, göçleri, yağmaları, ihanetleri, katliamları ve soykırımları yaşamış olan bu güzide şehir, her defasında yaralarını sarmış, var olma savaşlarında her zaman başı dik olarak, öncekinden daha kuvvetli ve zinde bir şekilde ayağa kalkmış, tarihte kendisinden övgü ile bahsedilmesini başarmıştır.

Bilindiği gibi, Erzurum karanlık günlerinin sonuncusunu, 16 Şubat 1916’da Rus istilasıyla yaşamış ve bu kâbus dolu günler, 12 Mart 1918’de Kazım Karabekir Paşa komutasındaki şanlı ordumuzun, şehri işgalcilerden kurtarması ile son bulmuştur.

Bu iki yıllık işgal sırasında Erzurum’un yaşadığı; acı dolu, ıstıraplı ve karanlık günler, yüce Türk milletinin hafızalarından silinmemiştir.

12 Mart 1918’de Kazım Karabekir Paşa’nın şehre ilk girişinde görmüş olduğu manzaralar ile ilgili ifadeleri, Erzurum’un yaşamış olduğu karanlık günleri, en iyi şekilde anlatmaya yeter sanırız; “Erzurum’da öyle acıklı manzaralar gördük ki; insanı insanlıktan iğrendiriyordu. Halk gözyaşları ile şuraya buraya koşup; kimi oğlunu, kimi babasını, kimi karısını süngülenmiş veya yakılmış buluyor, saçlarını yoluyordu.                       

Birkaç sokakta hiç hayat görünmüyordu. Yerde çocuk, kadın, yaşlı kanlar içinde yatıyordu. Ermeniler yalnız son gece (11-12 Mart 1918) üç bin Müslüman Türk kestiklerini, iyice öğünerek Ruslara anlatmışlardı.

Demiryolu istasyonunda, sanki bir mezarlık ölülerini dışarıya fırlatmıştı. Cenazeler arasından geçerek bu kıyıcılıkları gördük, hele insanları doldurup birlikte yaktıkları karşılıklı binalar, insanı titretiyordu.

Bu tabloyu Ahmet Refik Altınay da şu şekilde ifade etmektedir:

Tarih 6 Mayıs 1918… Yer Erzurum…

“Yangın yerindeyim, Türklerin bu tarihsel ve özverili beldesi sanki harabe.

Sokaklar ve binalar, camiler ve medreseler büsbütün harap.

Evler insan cesetleriyle dolu. Yanmış yıkılmış binaların enkazına ayaklarınızla dokunduğunuz zaman simsiyah kesilmiş, gülüyormuş gibi dişleri meydanda, insan kafalarına, çocuk başlarına, kol ve bacaklarına, gövde ve ayak parçalarına rastlarsınız.

Ne minarelerinden, bir zamanlar, Palandöken dağının karlı tepelerine akseden garip, hazin ezan sesleri işitiliyor; ne de sokaklarında vakur ve gururlu insanların, milliyetine sahip insanların kalabalığı görülüyor.

Zarif binalar, görkemli hanlar, tarihi türbelerle süslü dört asırlık Osmanlı kahramanlığına sahip olan bu şehrin üzerinden müthiş, zalim bir kan ateş tufanı geçmiş. Kısaca, Altınay Erzurum’da gördüğü tabloyu ”Meydan-ı Kerbela’yı andırıyordu.” sözleri ile özetliyordu.

Bu kadar acıya ve çileye rağmen, asil ruhlu dadaşlar yaralarını barış, kardeşlik ve sevgi gibi ulvi duygularla sarmaya uğraşırlarken “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır. “ misali Ermeniler, Amerikalı bir heyetin Erzurum’a gelmesini sağlayarak kendilerini dünya kamuoyu önünde masum göstermek çabasına girmişlerdir.

1919 yazında Erzurum’a gelen Amerikan heyeti, General James G.Harbord başkanlığında çalışmalarına başlamış, Kazım Karabekir Paşa heyete olup bitenleri anlatmış, Süleyman Necati Bey ve Cevat Dursunoğlu bu heyeti Ermenilerin Müslüman Türkleri yaktıkları Mürsel Ağa ve Ezirmik’li Osman Ağa konaklarıyla Yanık Dere’ye götürmüş yaşanan vahşeti Amerikalılara anlatmışlardır.

Daha sonra General Harbord, 1914 öncesi Erzurum da yaşayan Ermeni ve Türk nüfusun oranları hakkında bilgi almak için Esat Paşa Cami’nin yanında bulunan Müdafa-i Hukuk cemiyeti binasına gitmiştir.

Bu görüşmede, Süleyman Necati, Cevat Dursunoğlu ve Belediye Başkanı Zakir Bey bulunmuşlardır.                   

Necati Bey, Amerikalı heyete bölgenin tarihi hakkında bilgi vermiş, 1914 yılından önce Erzurum da Ermeni nüfusunun Türklere oranla çok az olduğunu ifade etmiştir.

Bu anlatımlar uzun sürünce Zakir Bey birden ayağa kalkmış, mütercime dönerek “Dilmaç, sen benim söylediklerimi onlara anlat, onlar alim kişilerdir, benim ne demek istediğimi anlayacaklardır” diyerek pencerenin kenarına gelmiş, pencerenin kenarında duran General Harbord ‘a ovayı işaret ederek Gez Mahallesi’ndeki ve Kavak Kapı’daki mezarlıkları göstermiş; sonrada odaya dönerek, “Bu gördüğünüz mezarlıkların en az on misli kadarı da şehrin muhtelif yerlerinde vardır” diyerek, etrafı duvarla çevrili bir mezarlığı işaret etmiş ve sonra da hiçbir şüpheye imkan tanımayan şu veciz ifadeyi kullanmıştır; 

“İşte bu gördüğünüz küçük mezarlık da Ermeni mezarlığıdır. Şimdi, Ermeniler mi, Türkler mi daha çok anladınız mı? BU KERATALAR ÖLÜLERİNİ YEMEDİLER YA! ..”

General Harbord, Necati Bey ve arkadaşlarına teşekkür eder ve Zakir Bey’i kastederek “Bu zatın söyledikleri beni fazlasıyla aydınlattı” der.

Amerikan heyeti bu görüşmelerden sonra bölgenin Türk toprağı olduğunu, Ermenilerle ilgisi bulunmadığını, Ermeni iddialarının asılsız ve iftira olduğunu raporlarına yazarlar.

Kaynakça. Dursunoğlu Cevat. Milli Mücadele’de Erzurum, Dergah Yayınları-Erzurum Kitaplığı, 2 Baskı, İstanbul 1998