Yıl 1993 idi. Yrd. Doç. Dr. olarak Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesinde öğretim üyeliği yapmaktaydım. Bir gün öğrencilerim Mihriban türkülerinin güftekarı şair Abdurrahman KARAKOÇ’un fakültemize çağrıldığını söylediler. Öğrencilerimle birlikte karşıladık ve salonun en önüne birlikte oturduk.
Üstadı ilk defa görüyordum. Ağustos ayında davarlarını güden yüzü ve bağrı yanık esmer çobanları andırıyordu. “Lambada titreyen alevi üşüten”, “ayrılıktan zor belleme ölümü” diyen, “durgun göller üstüne sevdanın resmini çizsem kim anlar”, “huduttan iki kulaç çalsam kim anlar” diyen; gizemlerin, manaların ve hikmetlerin cesur şairi ile tanışmak benim için bir şerefti.
Program devam ederken sanatçılardan birisi mihribanı okumaya daha başlamıştı ki, yerinden ok gibi fırladı ve: “SAÇ GÖNÜLE NASIL BAĞLANIR ULEN? GÖNÜL SAÇA BAĞLANIR” diye haykırdı.
Açıkçası hiçbir şey anlayamamıştım. Yerine oturunca bana izah etti.
“Benim büyük emekler verdiğim bu harika eseri, en meşhur sanatçılar dahi bozarak okuyorlar, çok ağırıma gidiyor. Aslı, ‘Sarı saçlarına deli gönlümü bağlamışım çözülmüyor Mihriban olacak”.
Halbuki herkes, “Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım Mihriban diye okuyorlar” dedi. Ne kadar haklıydı. 2001 de Milletvekili iken İlçem Bucak’ta bir programımızda, ünlü türkücümüz Bedia AKARTÜRK de aynı yanlışla okudu. O gün bu gün takip ederim Musa EROĞLU üstadımızın dışında birçok sanatçımız hala yanlış okuyorlar maalesef.
Bugün Bucak’lı hemşehrim emekli öğretmen Hasan TÜLKAY hocam bir paylaşımda bulunmuş; “Üstad, şiirlerini izin almadan besteleyip okudu diye Musa EROĞLU’nu mahkemeye verir. Eroğlu’nun hiç haberi olmaz. Birkaç duruşma sonunda zorla getirilmesine karar verilir. Üstad mahkeme salonunda daha duruşmaya geçilmeden söz ister ve davadan vazgeçtiğini söyler. Herkes şaşırınca şöyle der: “Benim güftelerimi bu kadar güzel türküye çeviren harika insanı sizin marifetiniz ile canlı olarak görmek istemiştim”.
Üstad, 7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde dünyaya geldi. Küçük yaşlarda şiire merak sardı. Bu, aileden gelme bir merak diyebiliriz. Çünkü dedesi, babası ve kardeşleri de şairdirler.
İlk yazdığı şiirleri 2 kitap oIacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 'Hasan'a Mektuplar' ismi altında 1964 yılında 10.000 adet bastırdı. FEDAİ yayınları arasında çıkan bu eser kısa zamanda tükendi ve 2. baskısını yine 10.000 adet bastırdı. 1958 yılında buIunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi. 1981 yılı Mart ayında emekli oldu.
Serdengeçti, Töre-Devlet, Ocak, Yeni Düşünce, Yenisey, Alperen yayınları oIarak şimdiye kadar 12 şiir kitabı, bir tane de makalelerinden derlenen nesir kitabı çıktı. 1985 yılından sonra gazetecilik yaptı. Bir ara politikaya girdi ve ayrıldı. Niçin girip, niçin ayrıldığını bir röportajda şöyle cevaplandırdı: 'Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım'. 30 yılı aşkın bir zaman içinde kitapları baskı üstüne baskı yenilemektedir. Bilhassa 'Vur Emri' adlı kitap günümüz şairlerinin hiç birisine nasip olmayan kabulü görmüştür. 7 Haziran 2012 tarihinde Hakk'a yürüdü.
Kendi dilinden kendini tarifi:
'Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 7 Nisan 1932 tarihinde dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, 'Özlenecek neresi var? ' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıştım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler.
Bana gelince: Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entellektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum.
Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse...'
Ülkemizin değerli şahsiyetlerinden, unutulmaz eserler veren, saygıdeğer şairimiz ve üstadımıza Allah’tan (cc) rahmet diliyorum. Böyle yetenekli ve bilge bir usta ile tanışmama izin veren Rabbime de şükürler ediyorum.
Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.