Öncelikle hayatımız; Korona’dan önceki, Korona’dan sonraki olmak üzere ikiye bölündü!
Özlemini duyduğumuz pek çok şey bir daha geri gelmeyecek şekilde mazide kaldı. Keşkelerimiz durmadan arttı…
Sağlıklı olmanın, sağlıkla nefes almanın ne kadar önemli olduğunu öğrendik.
Bir ülkenin güçlü sağlık sistemi, yeterli sağlık çalışanı olmadan böylesine büyük bir salgının önlenemeyeceğini; ülkemizin sağlık sisteminin gücünü görerek, sağlık çalışanlarımızın bilgili, özverili çalışmalarına tanıklık ederek iyice anlamış olduk.
Çevremizde ne kadar çok yoksul insan olduğunun farkına vardık! Bunun yanı sıra bu insanlarımıza yardım elini uzatan milyonlarca hayırsever yurttaşımızın olduğunu da anladık.
Salgınla sadece devletin değil, yerel yönetimlerin de verdiği büyük mücadeleye, emniyet mensuplarının, kargo, market çalışanlarının, PTT mensuplarının, temizlik işçilerinin fedakârlıklarına tanıklık ettik. Bu ülkenin yurttaşı olmanın gururunu yaşadık.
İnsan denen varlığın ne denli acımasız ve açgözlü olduğunun bir kez daha farkına vardık!
Çünkü insanlar doğanın dengesini o kadar çok bozmuş, doğa canlılarını o kadar çok yok etmeye başlamıştı ki! Sırf çeşit olsun diye; maymunundan köpeğine, faresinden yılanına, çekirgesinden yarasasına pek çok doğa canlısını masasına meze yapmıştı…
Doğa da bunun cevabını bir şekilde verecekti.
Bu salgınla da vermiş oldu.
Hak ettik mi?
Evet ettik.
Çünkü doğaya, doğa canlılarına o kadar hoyrat davranmıştık ki, bunun böyle olduğunu iki-üç aylığına da olsa yaşam alanlarından elimizi, ayağımızı çekince çok daha iyi anladık.
Doğa kendini yeniledi…
Hepsinden önemlisi; çevremizin ne kadar çok temizlendiğini gördük.
Gökyüzünün rengi daha berrak, soluduğumuz hava çok daha temiz oldu. Sabahı müjdeleyen güneş sadece günü aydınlatmadı, pırıltılarıyla canımıza can kattı.
Rüzgârın esintisi değişti, kuşların ötüşü neşelendi. Denizlerin rengi daha da mavilendi. Balıklar dahi derin bir nefes aldı, çeşitleri çoğaldı. Yıllardan beri göremediğimiz Yunuslar ortaya çıktı.
Yukarıda sıraladığım gerçeklerle hoyratça davrandığımız doğanın, doğa canlılarının biz insanlar için ne kadar değerli, ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış olduk.
Bu güzelliklerin yanı sıra; ölümü de çok yakından hissettik!
Her akşam televizyonlardan yayınlanan istatistiklerle salgın, iyileşme, ölüm sayılarını endişeyle izledik. Bu sayılar azalınca sevindik, artınca üzüldük.
Ama biraz düşündüğümüzde o sayıların birer rakam değil; her birisinin bir can olduğunu daha iyi anladık. Acılarla dolu ne çok hayat hikâyeleri olduğunu öğrendik.
Çoğumuzun yıllardır hiç de önemsemediği hijyen bir anda gündemimize giriverdi!
Adeta günlük yaşamımızın her yanını sardı. Temizlenmediğimiz saatlerde huzursuz, adeta ölümden korkar olduk…
Adı maske olan bir kumaş parçası; çehremizin, günlük kıyafetlerimizin ayrılmaz bir parçası oldu! Çünkü bu maske ile salgının bulaş riskini frenledik; hem kendimizi, hem de çevremizi koruduk…
Aramıza mesafeler girdi!
Sırf bu salgın daha fazla yayılmasın diye bu mesafeye de razı olduk!
Mesafelerimiz arttı ama duygusal olarak çok daha fazla yakınlaştık…
Ailemizin önemini daha iyi anladık. Kimilerimiz eşinden, çocuklarından ayrı kaldı, onların özlemiyle yandı. Kimilerimiz Annemizi, babamızı, akrabalarımızı çok özledik, hasretlerini çok ama çok derinlerde hissettik.
Çoluk çocuk evde kalınca, öğretmenlerimizin ne kadar kıymetli olduğunu anladık. O öğretmenler ki, cıvıl cıvıl çocuklarla dolu bir sınıfı her gün saatlerce oyalıyor, hem de onlara eğitim veriyordu. Onun içindir ki, üzerimizde büyük hakları var diye bir kez daha düşündük.
Yıllar, asırlar sonra yine böylesine büyük bir salgın olduğunda; eminim ki, ülkemizde yaşayanlar; Korona sürecinde yaşananlardan dersler çıkaracak, ona göre kendilerine yön verecektir.
Ama önemli olan bugün vicdanlarımızı karantinada bırakmadan yaşadıklarımızdan ders çıkarmak, kendimize yön vermektir.