Bu sorunun cevabı aslında çok kolay; arada bir mani olmasa elbette kolay. Türk kişilerinin düşünce ve bilinçlerini esir alan husus açıklanmadan verilecek cevap tam olarak anlaşılmaz, aksine yanlış bile anlaşılabilir. Bizi yanlışa saplantılı hale getiren durum şu: Batı medeniyeti (aslında böyle bir medeniyet yok) denilen; barbarların insanlığın önüne sürdükleri çarpık fikirlerden biri de ‘Milliyetçilik’ meselesidir. Son ikiyüz yılda, özellikle de Fransız devriminden sonra yeryüzündeki insanları sözde kan bağına dayalı milletler olarak ayrıştırmaya başladılar. Akıllarınca bilimsel bir zemine de oturtmak istediler ama olmadı. Saç ve ten rengine hatta göz rengine göre tasnif etmeye çalıştılar yine olmadı. Madem ki doğal (yaratılış olarak) yok o halde bunu kendileri yapmalıydı! Bilindiği gibi insan çiftleri kurdular; seçtikleri gençleri ve genç kızları çiftliklerde… Neyse bunlar herkes tarafından biliniyor zaten… Batılı barbarlar ortaya koydukları bu çarpık fikri diğer toplumları parçalamak, devletleri hatta imparatorlukları yıkmak için, temel de ise dünyada sömürü düzeni kurup ekti olarak yaşamak için kullandılar.
Batılı barbar kavimler; sözde kan bağı ve kafatasçılığa dayalı ırkçılık fitnesini insanlığın içine sokmakla kalmadılar. Kendilerinden başka bütün kavimleri kötülediler, iftiralar atarak onları aşağıladılar, yetmedi diğer milletler için tarihler yazdılar. Ne gariptir ki Batılı barbarların yazdığı tarihi her millet kendi tarihi gibi okullarında yeni yetişen nesillerine okutmaya başladılar. Barbarlar bunu nasıl mı başardılar? Çok kolay oldu: Ülkeleri hatta kıtaları sömürerek ekonomik gücü ele geçirdiler, parayla neler yapılmıyor ki?.. Bu barbar kavimler –ne kavmi? Organize suç çeteleri- Bütün yeryüzünü sömürge yapmak istiyordu ancak karşılarına bir engel çıkmaktaydı Türkler. Sakın bu engelin yeni olduğunu sanmayın, karşımızdaki kötülük çetesinin de yeni olduğunu sanmayın. Yazı ilerledikçe ne kadar eskilere dayandığı anlaşılacaktır… Batılı barbar kavimler bizim için de tarih yazdılar ve bize dediler ki: Siz barbarsınız, göçebesiniz, dininiz Şamanizm (ne demekse?) 1071 de Anadolu’ya geldiniz… Falan. Böyle bir saçmalığı bize yutturmaya kalktılar, Atatürk hemen karşı çıktı. Onu öldürdüler ve kaldıkları yerden devam ettiler. Ne yazık ki okullarımızda onların yazdırdığı tarih okutulmaktadır. Çok daha kötüsü; içimizdeki sözde tarihçi ve de bilim insanı (çakma akademisyenler) Barbar batılıların tezlerini onlardan daha ateşli bir şekilde savunmaktadırlar. Barbarlar önce: Tamam siz Türksünüz, 1071 de Anadolu’ya geldiniz ama başka yerde (Orta Asya ve başka yerlerde) Türk yok onlar başka kavimler. Dediler (böylesine arsızca bir yalan onlar için sıradan…). Baktılar ki olmuyor, (içlerinden bazıları) Hiç Türk yok demeye başladılar. İşe bakın ki: İçimizdeki (çakma akademisyenlerden) mankurtlardan biri de aynı şeyi söyledi!.. Bakın bir Macar bilim insanı (gerçek akademisyen) György Hazai şöyle diyor: “Türk’e asla Türk demez Avrupalı. Kazak der, Azeri der, Özbek der, Kırgız der; öyle ki Türk olduğunu bilmemelidir, kabul etmemelidir. Ancak Avrupalı her zaman Avrupalıdır.” Daha irdelendiğinde bu barbarlar, çoğunlukla Türklerin üzerine saldırmakta oldukları bütün delilleriyle anlaşılmaktadır. Neden? Şimdi bu nedenlere dikkat edin. Onların dünyayı sömürmesine sürekli karşı çıkan Türkler, onları hemen her savaşta yenen Türkler, onlara uygarlığı getiren Türkler, diğer milletlerin uyanmasını sağlayan da Türkler… Bunlar Türklerden korktukları kadar hiçbir şeyden korkmazlar. İçlerinde saygıdeğer bilim insanları da var işte onlardan biri; Alman Ord. Prof. Fritz NEUMARK bakın ne diyor: “Siz Türkler, gerçek kimliğinize döndüğünüz zaman Avrupa’nın refah ve medeniyeti yıkılır.” İşte korkuları bu! Bize karşı düşmanlıklarının ana sebeplerinde biri de şu: Bu barbar batılıların kökü yok! Yani tarihleri yok. 1000 – 1100 yıl öncesinde İngiliz diye bir kavim ve İngilizce diye bir dil yoktu. Fransız diye bir millet yoktu, Fransızca diye bir dil yoktu! Hiçbir tarihi yazıt, kalıntı ve belgeleri yok! Hepsi böyle… Bu durum onların çok canını sıkıyor; dünyanın pek çok yerini sömüren, pek çok kavmi köleleştiren bu barbarların ‘asil’ olmaları gerek! Öyle bir asalet için ise köklü bir geçmişe ve medeniyete sahip olmak gerek. Gerek de ortada hiçbir şey yok! İşte bu durum onların aşağılık kompleksine kapılmalarına sebep olmaktadır. Kendilerine bir uygarlık kökü bulmak için kolları sıvadılar… Önce şöyle bir çıkış yaptılar: Bizim aslımız- geçmişimiz Yunan (Grek – Helen) medeniyetidir, işte biz onların torunlarıyız! Bu lafla olmaz; hemen araştırmalara başladılar. Eski yazıtlar, Mısırdaki papiruslar, arkeolojik çalışmalar vb. Derken sonuç şöyle çıktı: Yunan medeniyetinin kurucuları olan Akadlar Sümerden gelmişler, Asya ve Turan kökenliler. Bir de Akadlardan öncesi var bu Yunanistan’ın. Evet var; onlarda Pelakslar ve bunlar da Asya’dan gelme Turan kökenliler… Bu durum Barbar batının canını çok sıktı ama olsun, yer yüzünde sadece Yunan medeniyeti mi var? Hemen yeni bir köke sarıldılar; dediler ki Roma İmparatorluğunu ve de Roma medeniyetini kuranlar bizim atalarımızdır. İşte biz onların torunlarıyız! Yine, lafla olmaz bu araştırılmalıydı, araştırdılar. Sonuç: Roma Kenti dahil bütün Roma devletini ve Roma medeniyetini kuranlar Etrüks denilen Türkler. Günümüzde yapılan yeni araştırmalar (arkeoloji, dil bilimi hatta DNA testleri) bu konuyu tam olarak netleştirmiş durumda… Bu da olamadı! Yenisine bakalım dediler ve bu kez: Helenler de barbardı, diğer kavimler de hep kötüydüler. Asıl iyi olanlar Turiya (Truva) milletiydi, işte biz Turiya’ların torunlarıyız, dediler. Çanakkale yakınındaki Tarihi Turiya kalıntılarında çalışmalara başladılar. Başka kaynaklar da (Hitit, Asur vb.) araştırılınca; gelenek görenek, özellikle dil bakımından onların aslında LUVİ ler olduğu ve de Asya’dan gelme Turan kökenli oldukları anlaşıldı! Batılı barbarlar açısından ne acıklı bir durum değil mi?! Bu durumda Batılı barbarlar Türk milletine düşman olmasın da kime düşman olsun?! Neyse, bir kere inat ettiler, kendilerine iyi bir kök bulacaklar, dururlar mı? Yeni bir kök adayı gerekiyordu ama mutlaka derin bir uygarlık olmalıydı. Avrupa yakınında kendilerini yamayacakları köklü bir uygarlık kalmamıştı, olanları zaten denemişlerdi. Yakınlarda yoksa uzaklara bakmaları gerekiyordu. Uzaklara baktılar ve kendilerine uygun yeni bir köklü medeniyet belirlediler; Hint medeniyeti. Neymiş; Hin – Avrupa dil benzerliği varmış, bir de Aryan ırkı varmış, işte bu Avrupalılar onların torunlarıymışmışlar!.. Komedi gibi! Yeni araştırmalar hızla gelişiyor: Hint kaynakları, Avesta’da yazılanlar, Sümer kaynakları vb… irdelenmektedir. Son günlerde, yapılan araştırmalara göre Avrupalılar açısından, Hint medeniyeti kökü konusunda da durum hiç iyi görünmüyor...
Sayın okuyucular, buraya kadar yazılanlardan, umarım aklımıza vurulan kelepçeden bir nebze de olsa kurtulmuşuzdur. Şimdi asıl konumuza gelelim. Kişi ve toplumların Türk olması iki ana koşula bağlıdır. Olmazsa olmaz koşullardan ilki İNANÇ, ikincisi ise TÖRE’dir. Bu iki önemli unsuru kısaca – özet olarak irdeleyelim:
İNANÇ: Bunda kasıt Türklerin dini inancının temel itikadıdır. Bu inancın ana temelleri:
- Tengri Tektir. (bir değil çünkü bir sayılabilenlerin ilkidir, tek ise eşi – benzeri olmayandır)
- Öte Acun vardur. (öte dünya vardır)
- Öte Acunda Uçmağ vardur. (öte dünyada cennet vardır)
- Öte Acunda Tamu vardur. (öte dünyada cehennem vardır)
- Öte Acunda Tamu’ya gitmek istemez isen yazukları (günahları) işlemeyesin.
Konu çok uzun olduğu için ayrıntıya girmeyeceğim ama bir husus, bilmeyerek – kasıtlı olarak
çarpıtıldığı için irdeleme gereği duydum. ŞAMANLIK = IŞIMANLIK: Işıman (Şaman); ziyalı kişi, ışıklı kişi, aydın kişi. Işımanlık her konuda olur, kadın ve erkek olabilir. Her ışıman çevresindeki bir ocağın başıdır. Söz konusu ocaklar: Otacılık, emçilik, ebelik, sağıtçılık, yarenlik hatta askerlik ocağı bile olabilir. Bir de din ile ilgili alan Işımanlık vardır ki işte çarpıtma asıl bu konudadır. Neymiş efendim ŞAMANİZM DİNİ imiş! Böyle bir din yoktur ve hiç bir tarihte de olmamıştır. Dini ocakların (sonraları Tekkelerin) başında bulunan ışımanlar vardır. Dini ışımanlar görev anlayışı olarak ikiye ayrılırlar: Dini halka öğretenler yani KAM lar ve dini (herhangi bir sapıklık olmasın diye) koruyup kollayanlar yani SAVCI lar (bazı Türk boylarında SAVACI lar – günümüzde bu unvan hâlâ var ama işlevi biraz farklı) Türk Milletine sürekli bu konuda iftira atılmaktadır. Barbar batılılar; Türklerin onbinlerce yıl öncesinden beri Tek Yaratıcıya iman etmiş olmalarını bir türlü içlerine sindiremedikleri için çeşitli iftiralar atmaktalar. Şöyle diyorlar: Türklerin Şamanizm diye bir dinleri vardır, dağa, taşa, ağaca vb. taparlar. Bunu onlar yapıyor ama bizim Müslüman kardeşlerimiz olan Araplar da yapıyorlar. Arapların derdi ise başka: Türkler öyle zorla (kılıç zoruyla) Müslüman olmadılar. Kendi kadim itikatlarına uyduğu ve de yeni bir mesaj olduğuna inandıkları için Müslüman oldular. Araplar baktılar ki; Türkler ahlakı temiz, yaşantıları hak yoluna uygun, mütevazi ama aynı zamanda cesur savaşçılar. Gördüler ki İslamiyet’i ve de Arapları koruyup kollayacak bir kavim; aman eski dinlerine dönmesinler diye onlarda iftiralara başvurdular. Oysa biz Türklerde eski din – yeni din diye bir şey yok, biri ötekinin devamı. Yukarıdaki inanç kökümüzün beş temel esasının hangisi Kur’an-ı Kerim’e ters? İslamiyet’ten önce Musa Peygambere ve Tevrat’a itikat eden Türkler olduğu gibi İsa Peygamber’e itikat eden Türk toplulukları da vardı hâlâ var… Bu konuya yine döneceğiz. Şimdi gelelim Türklüğün olmazsa olmaz koşullarından ikincisine.
TÖRE (TÜRE-TORAh): Ezelden beri Türk Töresi var olmuştur. Törede yer alan kurallar dini inanca ters düşmez. Zaman zaman; coğrafi koşullar, ekonomik koşullar özellikle de diğer kavimlerle iç içe olduğumuz koşullarda törelerimizde bazı değişiklikler ve artmalar olmuştur. Hatta bazı Başbuğlar – Kaanlar – Hanlar kendilerince uygun ve olumlu gördükleri yeni kurallar koyarak töreyi zenginleştirmişlerdir. Töre konuları; askeri, savaş, ataya saygı, evlenme ve aile yaşantısı, misafirperverlikten yenecek gıdalar (mesela domuz yenmez) ve yeme içme adabına kadar pek çok konuyu kapsar. Şimdi bunların hepsini sıralamak yazımızın konusu değil ama askerlikle ilgili birkaç örnek yazayım:
Türk’ten köle olmaz.
İki Türk tek düşmana saldırmaz.
Atlı bir Türk yaya düşmana saldırmaz.
Yalan söylemek yasaktır.
Aman dileyene el kaldırılmaz
Kadın ve çocuğa vurulmaz, esir edilmez
………. Daha pek çok…
Gerek Türklerin dini inancı gerekse Türk Töresi incelendiğinde; İnsan türünün mavi gezegendeki serüveninde, benimseyip uygulaması gereken çok değerli iki hazine olduğu anlaşılacaktır…
Sayın okuyucular; Türklüğün temeli yukarıdaki iki madde de (inanç ve töre) hayat bulur. Bu iki husus olmazsa olmaz…
***************************************************************************************************