‘’Korona’lı günlerin başlangıcıydı, bir sabah erkenden kapım çalındı. Hiç tanımadığım genç bir delikanlı karşımda duruyordu. Olsa, olsa 25 yaşındaydı…
‘’Günaydın Ali Bey Amca… Ben zemin kattaki komşunuz Murat, taşınalı bir yıl oldu. Biliyorum ki, beni hiç görmediniz çünkü ben hem çalışıyor, hem de okuyorum. Tıp fakültesi son sınıf öğrencisiyim…’’
Bu sözlerle tanıtıverdi kendini, gülümseyen çehresiyle daire kapıma 2 metre mesafedeydi, ağzında da maskesi…
Şaşırmıştım!
Çünkü uzun bir zaman olmuş, kapım hiç böyle çalınmamıştı!
‘’Merhaba evlat ne istemiştin?’’ diye mırıldandım!
O ise;
‘’Asıl siz bir şey istiyor musunuz diye gelmiştim. Biliyorsunuz 65 yaş ve üstü sokağa çıkamıyor da...’’ Diyerek cevapladığında şaşkınlığım bir kat daha artmıştı!
‘’Teşekkür ederim, çok mutlu oldum arayıp, sormanıza’’, diyebilmiştim…
‘’Tamamdır amcacığım, az önce 5 numaradaki teyzeden evde yalnız yaşadığınızı öğrendim. Apartman görevlisi de yok. Bakın bu benim telefon numaram, bir şey lazım olduğunda, ya da acil bir durumda beni hemen arayınız lütfen. Ben en kısa zamanda gelirim. Şimdilik hoşça kalın, yine uğrayacağım yanınıza...’’
Gülümseyen çehresi ile selam verip ayrıldığında, elimde küçük bir not kâğıdına yazılmış telefon numarasıyla ardından bakakalmıştım.
Kapıyı kapayıp da içeriye girdiğimde, çok şaşırmıştım. Yıllardır yalnız yaşadığım evimin kapısı ilk kez bir ihtiyacınız var mı? Denerek çalınmış, gülen yüzlü bir genç çıkmıştı karşıma…
Sonraki günlerde de bu hal hatır soruş, ihtiyaç karşılayış devam edip gitmişti. Öylesine alıştırmıştı ki o gülen çehresiyle daire kapısından da olsa yanıma uğrayışlarına…
Bir hafta kadar sürüp giden bu hal hatır sormalar, ‘’Bir ihtiyacın var mı Ali Bey Amca’’ demeler, sonra birden kesiliverdi!
Sanki o genç doktor adayı aniden kayboluvermişti!
Bir, iki gün daha onu merak edişimle geçtikten sonra…
İhtiyarlık işte unutmuşum! Bana verdiği telefon numarası aklıma geliverdi birden…
Hemen aradım. Telefonuma genç bir kadın sesi cevap vermişti! Öncelikle çok şaşırdım, içim bir tuhaf olmuştu!
Ağzımda gevelediğim sözcüklerle zar, zor;
‘’Doktor Murat Bey Oğlumu aramıştım!’’ Dedim.
Karşımdaki genç kadın;
‘’Ben Doktor Zeynep, Murat’ın nişanlısıyım. Ne yazık ki, Murat şu anda yoğun bakımda’’ dediğinde, telefon bir yana, ben bir yana olduğum yere yıkılıp kalmıştım.
Az sonra telefonumun uzun, uzun çalması ile kendime geldim.
Telefonun ucunda Murat Bey oğlumun nişanlısı Dr. Zeynep vardı. Murat’a Korona virüsünün bulaştığını, bir haftadan beri tedavi gördüğünü, mutlaka bu hastalığı yeneceğini, hastaneden çıkar, çıkmaz birlikte gelip elimi öpeceklerini söylediğinde az da olsa teselli bulmuştum.
Bu arada Doktor Zeynep, Murat Bey oğlumun benden çok bahsettiğini, altı ay önce trafik kazasında kaybettiği babasına çok benzediğimi, bu nedenle de bana çok değer verdiğini söyleyince, titreyen sesimle;
‘’Ne olursun ona bir şey olmasın olur mu doktor kızım’’ diye yalvardım.
Bu konuşmamızın üzerinden iki hafta geçmişti ki, telefonum uzun, uzun çaldı…
‘’Alo, buyurun’’, diyerek açtığımda;
Telefonun ucunda ki ses, Doktor Murattan başkası değildi. Bir an nutkum tutuldu! Avazım çıktığı kadar;
‘’Nasılsın Murat Bey Oğlum?’’ diye bağırdım.
‘’Çok iyiyim Ali Bey Amcam. Sesin çok gür geliyor, anlaşılan sen de iyisin. Hastaneden çıkmama az bir zaman kaldı ama sana çıktıktan iki hafta sonra uğrayacağım. Malum hastalık sonrası takip ve kontrol bu süreci gerektiriyor. Hem gelirken Nişanlım Zeynep’i de getireceğim. O da sizinle tanışmayı çok istiyor. 6 ay sonra da düğünümüz var. Nikâh şahidimiz olur musunuz?’’
Dünyalar benim olmuştu. ‘’Sesini duyduğuma çok sevindim evlat. Tabii ki, nikâh şahidiniz olurum. Seve, seve’’; diye cevapladım.
Telefonu kapattığımda öylesine şaşkındım ki!
5 yıl önce Güneydoğu’da askerliğini yaparken, eli kanlı PKK’lı teröristlerin yola döşediği mayının patlamasıyla şehit olan oğlumun yerine sanki bir evlat daha vermişti Yüce Rabbim. Oğlumun vefatından sonraki yılda hayat arkadaşımı kaybetmiş, yapayalnız kalıvermiştim.
Korona salgını nedeniyle eve kapandığım sıkıntılı süreçte yaşadığım bu gelişmeler; ıssız gecelerimi aydınlatmış, derin yalnızlığıma büyük bir mükâfat olmuştu. Rahmetli Kıvancımın mürüvvetini görememiştim ama şimdi Murat oğlumunkini görecektim. Hem bir de gelinim, kız evladım olacaktı…’’
Değerli okur;
Yukarıda anlatmış olduğum bu hayat hikâyesi, çok değer verdiğim bir dostuma ait. Onun anlattıklarını canlandırıp, yazıya döktüm.
Unutmayalım ki, hayatımızın en karanlık, en umutsuz günlerinde dahi hiç beklemediğimiz güzel bir olayın mutluluğunu yaşayabiliriz. Yeter ki, yaşam umudumuzu kaybetmeyelim.
Kim bilir? Yukarıda anlatmaya çalıştığım bu mucizevi olay gibi, ne güzel şeyler yaşanıyor ama çoğu duyulmuyor…
Ancak bazılarımız için hayatın güzellikleri bir kapı zilinin çalınmasıyla; ‘’Bir şeye ihtiyacınız var mı?’’ sorusuyla yeniden başlayıp, böylesine mutlu bir sonla bitebiliyor.
Hem de Koronalı günlerin umutsuzluğu içinde bocalarken…