Bazı edipler, mütefikkirler, alimler, yazarlar, şairler ve sanatçılar vardık ki bunlar yaşadıkları mekanları marka yaparlar. Vefatlarının üzerinde yüz yıllar geçse isimleri ve eserleri yaşar. İspanyol Cervantes(1547 Alcala de Henares-1616 Madrit) bunlardan biri. Donkişot’u yediden yetmişe bütün dünyada ve özellikle gelişmiş ülkelerde herkes tanır. Sürekli macera kitapları okuyan ince uzun sakallı Donkişot sonunda şövalye olmaya karar verir. Rocinante adlı atı ve seyisi ŞansoPanza ile yel değirmenleriyle savaş üzere yola çıkar. Roman bu şekilde devam eder. Bugün hem Cervantes’in hatıralarının olduğu mekanlarda ve hem Donkişot’un yel değirmeniyle savaşını gösteren anıtları dünyanın dört bir yanından görmeye gelenler vardır.
BİR MÜZİSYEN VE BİR ZİNDAN
Ferninando Buscaglione adında bir müzisyen İtalya’da Genova’ya bağlı köyü Portofino’ya dönerek aynı adlı bir şarkı besteler. Büyüleyici sesiyle 1960’lı yıllarda Vittorio Palentieri’nın ilk defa söylediği şarkının girişi deniz dalgalarının kıyıya vurması ile başlar. I Found Love In adlı şarkı Portofino’yu bütün dünyada bir anda meşhur eder. Köyden kasabaya terfi eden Portofino’yu tur operatörleri programlarına alır ve hem burayı, hem denizini, hem rengarenk evlerini görmek için binlerce turist hala akın akınPortofino’ya geliyor.
Eski Kıbrıs Cumhuriyeti, yeni KKTC Namık Kemal’in sürgüne gönderildiği Gazimagusa’daki evini tanıtım için değerlendiriyor.(Maalesef tanıtım broşürlerinden zindan diye geçiyor. Bu anlatım taban da bulmuş. Üzülerek belirtmeliyim. Ama ben özellikle içeri girerek dolaştım ve yeni tabirle zamanının villası denebilecek bir mekandır Namık Kemal’in Gazimagusa’daki evi)
Bizde böyle mi peki? Maalesef hayır? Milyon baskı yapan Reşat Nuri Güntekin’in yazdığı Çalıkuşu’nun romanının kahramanı Feride’nin öğretmenlik yaptığı Kuşadası’nın Bademler Köyünü bir marka yapamadı turizm sektörü. İstanbul’da yaşadığı köşkü de.
MANAS VE SAFAHAT HAFIZLARI
Bişkek’te Cengiz Aytmatof Formu’na katıldığımda Kırgızistan’da hala Manas Destanı hafızları olduğunu gördüm. Bir Kırgız gecesinde Aktör Kadir İnanır ile birlikte Manas Destanı hafızını dikkatle izledik. Manas hafızlığı burada hala yaşıyor, özellikle yabancılara böyle bir sunum yapıyorlar. Bişkek’e gelen yerli yabancı turistler Manas Destanı’ndan nasibini almadan gitmiyor.
Bir zamanlar bütün Osmanlı coğrafyasında Kur’an hafızları gibi Safahat Hafızları vardı. Safahat Yazarı Mehmet Akif Ersoy’u tanımayan yoktu. Osmanlı Türkçesi bölgenin ortak diliydi. Ama bugün Safahat hafızı var mı sorgulamaya değer. En son Kilis’te Şair Nihat Ferah’ı görmüştüm Safahat hafızı olarak.
Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı geçtiğimiz günlerde Ummana Dökülen Irmaklar; Mehmet Akif Ersoy’un Dost Çevresi’ni 44 cilt yayınladıktan sonra 10 cilt olarak da Akif’in Şehirleri dizisini Pendik Belediyesi’nin katkılarıyla neşretti.
İstanbul Avrupa Yakası’nı Turgay Anar, İstanbul Anadolu Yakası’nı İbrahim Öztürkçü, Anadolu Coğrafyası’nı( Balıkesir, Burdur, Antalya, Konya, Eskişehir ve Bilecik) Ali Yılmaz, Ankara’yı Selçuk Karakılıç, Kastamonu’yu Tahsin Yıldırım, Edirne’yi Ali Kurt, Adana-Antakya’yı Mesut Koçak, Arap Coğrafyası’nı (Beyrut, Şam, Mekke, Medine, Necid) Yasin Beyaz, Mısır’ı yine İbrahim Öztürkçü, Berlin’i ise M. İsa Yeşil kaleme aldı, takrizleri bu konuda çok önemli arşivi bulunan Mehmet Rüyan Soydan arkadaşımız yazdı. Ayrıca bütün resmi ve özel arşivlere girildi, konuyla alakalı bilgi ve belgeler tek tek aranıp bulundu.
DURDURUN DÜNYAYI İNECEK VAR
Bu şehirlerin yurtdışında birkaçı hariç hepsini gördüm. Akif’in yaşadığı marka şehirlerinin yerinde artık yeller esiyor. Fakat iki cihan savaşı geçirmesine rağmen Berlin’de tarihi doku korunmuş. Hatta yeni müzeler açılmış. Yeşil alan sayısı artmış.
Genelde de batıda 250 yıllık binalara bile eğer ekonomik ömrünü doldurmuşsa karışmıyorlar. Oysa bugün Ankara’da 75 yaşında bir bina bulmak bile hayli zor. Fransa kimse bu binalara ve tarihi dokuya dokunamıyor ve hatta bir çivi bile çakamıyor. Tarihi Paris sokaklarını gezerken sanırsınız ki 19. yüzyıldasınız. Bütün balkonları bir çiçek bahçesi gibi. Çünkü Paris Belediyesi balkonunda çiçek yetiştirenlerden çevre vergisi almıyor. Bu da beyana bağlı. Batılılar şunu iyi biliyor eski ve çürük yapılar ayrı, tarihi dokusu olan binalar daha ayrı.
Hollanda bu konuda Almanya ve Fransa’ya göre daha gevşek ama bahçeli bir evin yıkılarak yerine arsası müsait olsa bile kocaman apartmanlar falan çıkmıyor, ancak birkaç kat müsaade ediliyor.
Ülkemizde sadece müteahhitler değil, vatandaş da bir koyup beş falan değil onbeş almak istiyor. Sermaye azgınlaşmış. İnancımıza göre “israf haramdır” diye hatırlatsanız bile umursamıyor.
Özellikle İslam coğrafyası bu konuda peşmürde. Hatta Vahhabi zihniyeti ile yıkıyor ve yerine gökdelen yapıyor, AVM inşa ediyor, beş değil yedi yıldızlı oteller konduruyor! Suudi Arabistan’ı hatırlayın lütfen Mekke gibi Müslümanların ortak ve kutsal kentindeki tarihi Türk Kalesi yerle bir edildi, üzerine çirkin gökdelen dikildi.
PEKİ NEDEN ve NİÇİN?
Bütün bunlarda galiba “ahlaksız ticaret, sonradan görmelik, kaba ve softa yobazlık, ilkesiz ve halksız siyaset, niteliksiz tekelci eğitim ve kültür, emek vermeden kazanılan zenginlik, cinsel sapıklıklara kadar varan vicdansız haz, insaniyetsiz bilim ve özverisiz ibadet” etkili olmuştur. Çünkü ölçü kaybolmuştur. “Oku” diye ilk emri olan bir coğrafyada adeta bu emir “okuma” şeklinde hayata geçiriliyor.
Bütün bunlardan şehirler de nasibini alıyor. Kentlerin ruhu kayboluyor.
Bilmiyorum Singapur’a gittiniz mi? Bir küçük şehir devlet Singapur. Mekan yetersizliğinden gökdelenler bir hayli var. Ama kesinlikle tarihi dokuya karışılmamış. İngiliz işgaline uğradığı için hala bu İngiliz evleri ayakta. Hele hele öyle bir botanik parkı var ki burası da tur operatörlerinin programındadır. Hayvanat bahçesi de öyle, geleneksel uzak doğu tiyatrosu da. Sokaklar ve caddeler pırıl pırıl. Yere tükürmek cezayı mültezimdir. Sigara izmaritini yere atmak da öyle. Muhteşem bir milli kütüphanesi vardır. Her taraf yeşil alan üstelik. Hele bir de golf turizminin önde olduğunu öğrenince küçük dilimi yutacaktım. Amerika ile birlikte geldi Singapur’a gökdelenlere ve AVM’ler. Neredeyse yarım asır. Teknolojiyi çok iyi takip ediyor yönetim. Çin’in etkisinde olan çok dinli ülkede Müslümanların mescidi tertemiz mini bir akademi gibidir. Eğer ramazanda giderseniz burada dini ve mistik havayı yaşıyorsunuz. Çok sıcak ve samimi bir Müslüman topluluğu vardır.
BİR HATIRADAKİ TÜRKİYE VE İSTANBUL
Ramazandan laf açılmışken ecdat yadigarı olan bir ramazan duası hatırlattı bana Singapur’daki Müslüman Pakistanlı esnaf dostlarım. Önce nereden geldiğimi sormuştu. “Türkiye” demiştim. O ise buna karşılık “İstanbul mu?” diye sorunca “evet” dedim. Elinin parmaklarıyla da “muhteşem” biçiminde işaret etti. Türkiye deyince İstanbul’un hemen akla gelmesi, birbiriyle örtüşmesi ne güzel bir algı ve gelişme.
Yıllar önce çocuklarım için hediyelik eşya alış verişi yaparken bu küçük esnafın kültürüne ve birikimine hayran kalmıştım. Belki de Pakistanlı bilim adamlarının değişik dallarda(edebiyat hariç) 7 Nobel Ödülü alması kültürün, eğitimin, gayretin, çalışmanın, gündemi takip etmenin halka kadar inmesinden kaynaklanıyordur. Daha düne kadar Osmanlı coğrafyasında yapılan Ramazan Duası şöyle;
Günleriniz hayrola,
Hayırlar feth ola,
Şerler def ola,
Gönüller şadu handan ola,
Müşkilatlar hallu asan ola!
Hastalar şifayab ola,
Dertliler devayab ola,
Borçlular edayab ola,
Namurad olanlar bermurat ola,
Naşad olanlar, şadü handan ola!
Ahiretimiz mamur,
İçimiz, dışımız pürnur ola,
Ahir ve akıbetimiz hayrola,
Ramazan-ı şerifiniz mübarek ola!
Kahire’deki Ramazanlar da tozlu havasına rağmen dikkat çekici. Çarşı pazar renk renk donatılıyor. Belki de onlarca çeşit tatlılar yapılıyor. İkramlar birbiriyle yarışıyor. İnsanların bu ayda yüzü gülüyor. Selamlar artıyor. Mutluluklar yüzlerden okunuyor.
YERYÜZÜNDE MUTLU İNSANLAR MİRASI
Dilerim şehirlerimize daha fazla sahip çıkıp, tarihimizi ve dokumuzu yeniliklerle koruyup, güzel geleneklerimizi , çağdaşıyla örtüştürüp hayata geçirelim, kültürün, eğitimin, medeniyetin herkese ve her kesime yansıdığı, yeşil olanları bol, mutlu insanları bir hayli fazla olan, böyle bir dünya bırakalım yeni nesle!.