Türkistan ismi Türklerin ülkesi anlamına gelir. Bölgedeki Türk tarihi oldukça eskidir.
Doğu Türkistan; Asya'ya hâkim olan Hun Devletinin Başbuğu Teoman Han'dan sonra oğlu Mete Han'ın M.Ö. 209'da hükümdar olduğu Büyük Okyanus'tan Hazar'a, Keşmir'den Kuzey Sibirya'ya kadar uzanan devlet, 1884'e kadar değişik boyların idaresindeki (Hun, Göktürk, Uygur, Kırgız gibi) Türklerin vatanıdır.
Türkistan’ın batı kısımları Çarlık Rusya’sı tarafından 1865’te işgal edildi ve daha sonra batı Türkistan olarak adlandırılmaya başlandı. 1924 yılında Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla Batı Türkistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan olmak üzere 5 cumhuriyete bölündü.
Doğu Türkistan, yaklaşık 1.6 milyon km² yüzölçümüyle Türkiye’mizin iki katı büyüklükte bir vatandır. Orta Asya’da bulunan bölge, kuzeyde Rusya, batıda Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatıda Afganistan (Güney Türkistan), güneyde Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğusunda Çin, kuzeydoğusunda Moğolistan ile komşudur. Doğu Türkistan Uygur Türklerinin Çinlilerle çok uzun mücadeleleri, isyanları ve savaşları oldu. Hatta denir ki, yabancı işgaline karşı en fazla direnen ve isyan eden millet Doğu Türkistan Türkleridir. En son 1944’te kurdukları Bağımsız Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’ni önce Ruslar bir hayli yıprattılar. 13 Ekim 1949 yılında komünist Çin yönetiminin işgali başladı. 6 yıl süren mücadeleler sonunda Çinliler Doğu Türkistan’ı resmi olarak kendilerine bağladılar. 1 Eylül 1955’te Doğu Türkistan’ın adını da Sincan Özerk Bölgesi olarak değiştirdiler. Sincan Çin dilinde “Yeni Ele Geçirilen Bölge” demektir.
Çinliler devletin tüm kademelerine Çinlileri tayin ettiler. Böylece yaklaşık 35 milyonluk Sünni Müslüman Uygur Türklerinin halen devam eden esaret, asimilasyon ve soykırım dönemi başlamış oldu. Ülkede az miktarda Kırgız, Kazak, Tacik, Tatar, Özbek Türkleri de yaşamaktadır.
İşte mübarek ramazan ayı geldi, oruç tutmak yasak, namaz kılmak yasak, camiler yıkılmış.
Fakat biz ibadet ediyoruz, namaz da kılıyoruz, oruç da tutuyoruz..!
Son 3 yıldan beri iki milyondan fazla Türk, Çin’in farklı yerlerindeki sözde eğitim kamplarına götürüldü, fakat halen geri dönen kimse yok. Anne-baba-çocuklar savaş kampları gibi ayrı yerlerde, medeniyet eğitimi yapılıyormuş. Diğer bir kısmı çalışma adı altında yine ayrı yerlere götürülüp çalıştırılır ama Türkistan’a geri dönmeleri yasak!
Bu işkence kamplarını Çin büyükelçisinin yüzüne çarpan İYİ Parti Milletvekili Sayın Fahrettin Yokuş’tan başka Türkiye’mizden şimdiye kadar resmi bir ses çıkmadı. Türkiye suskun!
Çin diktatör bir devlet, kapalı rejim, üste virüs salgını, Ocak-Şubat aylarında seyahat yasağı da vardı.
Soru şu: Çin bu süre içinde Türklere neler yaptı?
Daha açıkçası neler yapmadı?
Bu sorunun cevabı Devlet Eski Bakanı kıymetli ağabeyim Sayın Sadi Somuncuoğlu’nun şu ifadelerinde çok açık:
“2001'de Çin, tepkileri beklemeden saldırıya geçti, 2002'de üniversitelerde Uygurca eğitimi kaldırıldı, asimilasyon operasyonları başlatıldı, ‘teröre karşı uluslararası savaş’ bahanesiyle kanaat liderleri, iş adamları, âlimler, öğrenciler ve çiftçilerin de aralarında bulunduğu 100 bin Uygur hapishanelere konuldu. 2004'te zorla, 16-25 yaşlarında binlerce genç Uygur kızı, memleketlerinden kopartıp Çin'in iç bölgelerine yolladı. Kızlardan birçoğu ya kendi canlarına kıydılar ya da Çinli patronları tarafından cinsel tacize maruz kalıp, fahişelik yapmaya zorlandılar. 2005 yılında, çok sayıda geleneksel Uygur evini ve kadim Uygur şehirlerini yerle bir etti, insanları evsiz bıraktılar. Yapılan evlere Çin'liler yerleştirildi.”
Halen aynı şeyler devam ediyor.
Varsa yoksa Filistin..!
Onlar da Rumlarla ittifak yapsınlar…