18 Mart 1915’te kazanılan Çanakkale Zaferi, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan “Ya istiklâl, ya ölüm!” iradesinin ön sözüdür. 19 Mayıs 1919’da ortaya konulan millî kurtuluş iradesi, 1921’de başlayan ve 9 Eylül 1922’de düşmanın denize dökülmesi ile sonuçlanan İstiklâl Harbi’nin ön sözüdür. 23 Nisan 1920’de Ankara’da millî egemenliğin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ön sözüdür.
Bugün 100. Yılını kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, ülkemizde demokratik hayata geçişin de ilk adımıdır. Çünkü bu tarihten itibaren, Türk milleti, Padişahın tebaası olmaktan çıkarak, ülkenin vatandaşı olma mevkiine terfi etmiştir. Böylece egemenlik, kayıtsız ve şartsız millete geçmiştir. Millet bu gücünü, millî iradenin temsilcilerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle kullanmaya başlamıştır. Millî Kurtuluş Savaşımız, bu meclis eliyle yönetilmiştir. Kurulan yeni Türk ordusu,” TBMM Ordusu”dur. Bu ordunun Başkomutanı, bu meclis tarafından üçer aylık yetkilendirmelerle tayin edilmiştir. Kısacası, Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde zaferle sonuçlanan istiklâl mücadelesinden sonra hayata geçirilen, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu meclisin kararıyla kurulmuştur.
“Millî egemenlik” ve “millî bağımsızlık” birbirini bütünleyen ilkelerdir. Millî egemenlik, halkın kendi kendini yönetmesi; millî bağımsızlık ise bir devletin, kendisi ile ilgili kararları alma yetkisinin kendisi dışında bir başka uluslararası otoritede değil, bizatihi devletin kendisinde olmasını ifade eder. Günümüzün en gelişmiş devlet yönetim biçimi, “Demokrasi”dir. Demokrasi, “halk iktidarı” ya da “halk egemenliği” demektir. Demokrasinin temeli, milli egemenliğe dayanır. Milli egemenlikte, egemenliğin tek, meşru kaynağı ve sahibi, millettir. Millet iradesi, bireylerin iradelerinin bir araya gelmesinden, kaynaşmasından, sentezinden oluşmaktadır. Millî egemenlik milletleşme olayına bağlı olarak, milletin bölünmez iradesidir.
Demokrasilerde millet, egemenlik yetkisini şu üç organ eliyle kullanır: Yasama, yürütme ve yargı. Millet, yasama, yani kanun yapma yetkisini, TBMM eliyle kullanır. Millet, yürütme yetkisini ise, kendisinin seçtiği devlet başkanı, bakanlar ve devlet kurumlarında görev alan bürokratlar olarak kullanır. Millet “yargı” yetkisini ise bağımsız yargı organları eli ile kullanır. Demokratik düzen, insan hak ve özgürlüklerinin en iyi şekilde korunduğu ve saygı gördüğü düzendir. Bu düzenin temel nitelikleri; adaletin ve hukukun üstünlüğüdür. Bu düzen, insan onur ve haysiyetinin, söz, düşünce, kanaat, din ve vicdan özgürlüğünün de, en büyük güvencesidir.
Türk milleti, 23 Nisan 1920’de millî egemenliğini, 29 Ekim 1923’te millî bağımsızlığını kazanmıştır. Böylece 19 Mayıs 1919’da başlayan yeni Türk devletinin kuruluş süreci, Cumhuriyet’le taçlanarak tamamlanmıştır. Atatürk, millî egemenliğin önemini iki ayrı demecinde şu şekilde ifade etmiştir: “Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir. 1923 (Atatürk’ün S.D. I, s. 300)” “Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdurlar. 1929 (Atatürk’ün B. N., s. 82-83)”
Atatürk, millet iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan tarihini, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak Türk çocuklarına armağan etmiştir. Dünyada çocuklarına bir bayram hediye etmiş başka bir millet yoktur. Bu çocuklarımız için en büyük onurdur. Atatürk, 23 Nisan 1920’de oluşturulan siyasal ve sosyal yeni değerler topluluğunun gelecekteki güvencesi olarak, bugünün küçüğü, yarının büyüğü olan çocuklarımızı görmüş ve onun için bu bayramı onlara armağan etmiştir.
Çocuk; birliğin, beraberliğin, sevginin, doğrunun ve dürüstlüğün simgesidir. Onun gönlünde kin, öfke ve düşmanlık yer etmez. Onun gönlünde açacak bağımsızlık ve egemenlik çiçeği, sonsuza kadar sönmez. Daha çocuk yaşta egemenliğin değerini ve önemini kavrayan bir kişi, onun sürekli koruyucusu ve kollayıcısı olur, ona sahip çıkar.
Biz büyükler de, devlet ve millet olarak çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkmalıyız. Onlara, her şeyden önce vatan, millet ve insan sevgisini, aşılamalıyız, Onları hak ve görevlerini bilen bilinçli yurttaşlar olarak yetiştirmeliyiz. Onları, millî ve manevî değerleri, kişisel değerlerin üstünde tutan, ülkesi ve milleti için çalışmayı en kutsal görev bilen yurttaşlar olarak yetiştirmeliyiz. Onlara temiz ve sağlıklı bir ortamda, mutlu ve huzurlu bir iklimde, kaliteli eğitim vermeliyiz. Onları, küreselleşen dünyaya ayak uyduran ve gelişen dünyanın çocukları ile rekabet edebilecek bireyler olarak yetiştirmeliyiz.
. Unutmayalım ki, güçlü toplumlar, birlik ve beraberliğini sağlayabilen toplumlardır. Bu sebeple çocuklarımıza milli kültürümüze, bağımsız, demokratik ve hür yaşayışımıza, milli ve manevi değerlerimize, inançlarımıza ve ideallerimize karşı görev ve sorumlulukları olduğu bilincini aşılamalıyız. Başarıda sürekli ve düzenli çalışmanın önemini kavratmalıyız.
Ancak, bu şekilde davranmakla, daha ileri, daha uygar, daha güçlü ve daha zengin bir millet haline gelebiliriz. Atatürk’ün milletimize hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine, ancak her yönden iyi yetiştirilmiş çocuklarımızla ulaşabiliriz. Çocuklarımız ve gençlerimiz bizim en büyük zenginliğimizdir. Sevgimizi, emeğimizi, maddi gücümüzü onların en iyi şekilde yetiştirilmesi için seferber etmeliyiz. Onlar, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecekleridir. Bu Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacak olanlar da onlardır. ,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100. Yılında, aynı coşku, aynı duygu ve aynı düşüncelerle, başta çocuklarımızın, sonra da onlara sahip çıkması gereken anne-babaların ve öğretmenlerimizin ve bütün Türk milletinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlar, bu günleri bizlere armağan eden büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile aziz şehitlerimizi rahmetle, minnetle, şükranla anıyoruz. Mutlu bir tesadüf sonucu başlayacak olan Ramazan ayının da hayırlara vesile olmasını diliyorum.