Yalnız kalmak, kişinin konuşmak istediği halde yanında kimseyi bulamamasıdır. Yalnız kişi, onu dinleyecek, onunla ağlayacak, onunla gülecek ve onu sevecek kimseye sahip olamayan kimsedir. O istemediği halde, iradesinin dışında yalnız kalmıştır.
Yalnızlık tek başına olmaktan farklıdır. Tek başına olmak, kişinin bir tercihidir. Onunla olmayı tercih edecek insanlar vardır, ama o kendi kendisiyle kalmak, zamanı yalnızca kendinize ayırmak ister.
Şu günlerde siz tek başına mısınız, yoksa yalnız mısınız? Bir düşünün…
Hiçbir insan yalnızlıkla sınanmamalı, çevresinde dertleşecek edecek birini aradığında kapılar yüzüne kapanmamalı.
Bununla birlikte hepimizin tek başına kalmaya da ihtiyacımız vardır.
“Neden?” deyişinizi duyar gibiyim.
Şunun için: Biz bu dünyaya bir amaç için geldik. Hayatın nihai hedefi, kişinin ruhsal tekâmülüdür. Tekamül yolculuğu tek başına yapılır. Kişi tekamül yolunda daima tek başına ilerler.
Hayatımızın bir anlamı, bir değeri vardır. Hayatımızı boşuna harcayamayız. Hayatı boşa harcamak büyük huzursuzluk verir.
Tek başına çıktığımız tekâmül yolculuğunda pek çok sorunla karşılaşabiliriz. Sorunlarımız var diye şikayetçi olmamalıyız. Tam aksine şükretmeliyiz. Çünkü hayat sorunlarla karşılaşıp onlara çözüm getirme sürecinden dolayı anlam kazanır. Sorunlar cesaret ve bilgeliğimizi öne çıkarır. Bilgeliği oluşturan sorunlardır. Sorunlar yüzünden aklen ve ruhen gelişiriz. Acı veren şeyler öğreticidir, der Benjamin Franklin.
Hayatın zorlukları çözmeden kaçınan kişi ruhen tekamül edemez. Yaşadığı topluma ayak bağı olur. Kendi dertlerini topluma bulaştırmış olur. Çözümün parçası olamadığı için, sorunun parçası haline gelir ve hayatını da boşuna yaşamış olur. Bu süreçte yalnız kalmamak için adam arar, fakat kimseyi de bulamaz.
Tekâmül yolculuğunda yalnızlığa değil de, tek başına kalmaya ihtiyacımız vardır.
Kaynak: Scott Peck, Az Seçilen Yol, İstanbul, 1998.