Ali DEMİREL

Yazar - Ziraat Mühendisi

Savaşa Davet

Durun durun! Hemen kılıçlarınızı kuşanmayın. Söz konusu edeceğim savaş öyle bildiğiniz savaşlardan değil, kapsam ve içerik olarak çok farklı.

Gerçi aşağıda okuyacaklarınızı yazmakta tereddüt ettim. Bizim, NEVZUHUR olarak çizgi ve ilkelerimiz belli, acaba yanlış olur mu diye yazıp yazmamakta kararsız iken düşündüm ki: Tamam biz edebiyat, kültür ve sanat dergisiyiz ama edindiğim bilgilere göre sadece bizim değil bütün insanlığın kültür ve sanatı hatta insanlığın var oluş amacı tehlikede. Atatürk’ün o ünlü sözüne benzeterek, kendi kendime şöyle dedim; Söz konusu olan bütün insanlığın varlık sebebinin tehlikede olduğu ise gerisi teferruattır…

İnsan dahil bütün canlı varlıklar yaşamları süresince kendilerine özgü pek çok uğraş içinde olurlar, ömürleri yettiğince çabalayıp dururlar. Canlıların bu denli uzun süreli uğraşlarının basit ve doğal nedenleri; gereksinimlerini gidermek, daha kaliteli yaşamak, başkalarından üstün olmak ve de kurmuş olduğu üstünlüğü sürekli kılmak içindir. Bunların yanı sıra özellikle insanların tince tatmin için savaştıkları öteden beri bilinmektedir. Dahası da var; duygusal bağlarla sevgiye dayalı koruma ve korunma amaçlı çekişme ve savaşlar hep olagelmiştir. Bilindiği gibi insanlar aile gibi en küçük toplum birliğinden en büyük ulus birliğine varıncaya kadar hep topluluklar oluşturarak yaşamışlardır. İşte bu toplu yaşamanın bir sonucu olarak; yaşama biçimi, dil ve töre çeşitliliği bakımından ayrı ve birbirinden olabildiğince bağımsız kültürler oluşmuştur. Her toplumun zenginlik bakımından üstünlük sağlamak için çeşitli alanlarda ve değişik şekillerde savaştıkları tarihler boyunca görülmüştür. İnsan topluluklarının diğer toplumlara karşı üstün olmak için uğraşması temelde kişilerin üstünlük çabalarının bir toplamıdır. Kendi aralarında çıkar çatışması olan kişiler, toplumun genel çıkarı söz konusu olduğunda birlik olmak için kendiliklerinden doğal bir dayanışma içine girerler. Hele o toplum devlet şeklinde organize olmuş ise, sanki bir bedenmiş gibi davranabilirler. İnsanlık tarihi savaşlarla doludur. Ve ne yazık ki savaşlar hep vahşice ve olabildiğince kanlı olmuştur. Büyük küçük hemen her savaşta genel kural ‘kuralsızlık’ olmuştur. Gerçi insanlar savaş için de bazı kurallar koymuşlar ama konulan kurallara uymama eğilimi her zaman var olmuştur. Böyleyken bile insanlar arasındaki çıkar çatışmalarına kurallar koymaya kalkmak da başka bir yönden savaşmaktır.

Özellikle biz insanların bütün uğraşlarının her birini birer savaş olarak nitelediğimizde, bu uğraşların amaçları için genel olarak şöyle denilebilir; daha iyi yaşam koşulları elde etmek,  bedence ve dince çeşitli tatminlere ulaşmak.

Bir toplum veya bir canlı türü başka bir toplum veya tür ile çıkar çatışması dolayısıyla savaş halinde olabilmektedir. Ama buraya kadar sözünü ettiğim uğraşların ve savaşların tamamı doğal gereksinimlerinin giderilmesine, başkalarına göre daha çok pay almaya yöneliktir. Zamanla başkaca konuları da kapsayan, savaş diye adlandırdığım bu uğraş ve çekişmeler şöyle sıralanabilir:

Ekonomi amaçlı savaşlar
Din amaçlı savaşlar
Kültür amaçlı savaşlar

Bazen bunların ikisi bir arda hatta üç sebebin üçü birlikte bile olabilmektedir. Şimdi bu savaş çeşit-nedenlerini ayrı ayrı irdeleyelim:

Din amaçlı savalar: Her toplum kendi dini inancından olan kişi ve toplulukları korumak için mücadele eder. Aynı zamanda kendi inancında olmayan kişi ve toplumları da kendi dini inancına döndürme yönünde çabalarlar. Din gerekçeli savaşların çok daha kanlı ve vahşice olduğu tarih kayıtlarına düşmüştür. Bazıları kendi toplumlarının dini inancını kullanarak başka toplumlara, aslında ekonomik ve başkaca amaçlar için saldırmışlardır. Bu konuda, insanlık için utanç verici örnekler ‘haçlı seferleri’ adı altında yapılan vahşi saldırılarda görülmüştür.

Kültür amaçlı savaşlar: Yani dil ve törelerin çekişmelerinden meydana gelen savaşlar. Kişi ve toplumlar kendi kültürlerinden olmayan kişi ve toplumları hep ‘öteki’ olarak nitelemişlerdir. Aynı dini inançtan olsalar bile kültür farkı ayrı-öteki olmayı belirleyicidir. Keza, ayrı dinden olsalar bile aynı kültüre sahip iseler “onlar bizden” dir. Din ile kültür karşılaştırılmasında bazen bu durum tersine de olabilmektedir. Özellikle dil birliği kültür birliğinin temelini oluşturur. Her kültür diğer kültürlerle çekişme ve savaş halindedir.

Ekonomi amaçlı savaşlar: Her kişi, toplum ve millet diğerlerinden daha üstün olmak, daha rahat yaşamak ve güvende olmak için ekonomik güce ihtiyaç duyar. Ekonomik gücün temeli üç ana unsurdan oluşur: 1)Bilim ve teknik. 2) Üretim. 3)Ticaret. İşte bu üç ana konu üzerinde etkin ve güçlü olan uluslar diğerlerine göre üstünlük elde ederler. Bazen ekonomik güç bu üç ana unsurun dışında, tamamen doğal kaynaklarla ortaya çıkar. Başka yönlerden zayıf olan uluslar kendi doğal kaynaklarından faydalanmakta beceriksiz olmaktadırlar. Bu durumu fırsat olarak gören güçlü uluslar, sözde hukuki ve adil anlaşmalar yaparak güçsüz ulusların doğal kaynaklarının büyük bir bölümünü ele geçirirler. Anlaşmaya yanaşmayan zayıf ulusların doğal kaynaklarına zorla (silah gücüyle) el koymaktadırlar. Bazen birden fazla güçlü devlet, doğal kaynağı zengin olan aynı zayıf devletin kaynaklarını kendi aralarında paylaşırlar. Pay almada haksızlık olduğunu ileri sürerek bazen kendi aralarında savaştıkları bile olur… Ekonomik güç çok çok önemlidir çünkü her türlü savaşın ana destek kaynağı para gücüdür.

İnsanlığın bilinen tarihi boyunca savaşlar hep olagelmiştir. Ancak çağımızda çok önemli değişiklikler oldu. Aslında tarihi sürecin devamı gibi görünen savaşlar günümüzde şu şekillerde sürmekte:

Ekonomik savaş: Bir ulusun-devletin ekonomik gücünü oluşturan her kişi ve kuruluş, birlik ve dernekler şeklinde birleşmekte. Onlar da bir üst kuruluşa bağlanmakta. Yetmedi; her ulusun-devletin bu ekonomik üst kuruluşları, dünya çapında daha büyük üst kuruluşlara bağlanmakta. Ulusların ekonomik üst kuruluşlarının bağlandığı o dünya çapındaki üst kuruluşlar devletlerin de üstündedir. Bir ulusun ekonomik kuruluşları oraya bağlandıktan sonra onların emir ve direktifleri doğrultusunda davranmak zorunda bırakılır. Artık kendi uluslarının ve devletlerinin çıkarları ikincil duruma düşmüştür. Tamam onlar dünya çapındaki üst kuruluşun buyruklarına göre davranacaklar ama diğer yandan kendi uluslarının – devletlerinin çıkarlarına ters düştüklerinde, asıl faaliyet gösterdikleri yerle, kendi devletleriyle ters düşecekler. O dünya çapındaki, devletler üstü kuruluşlar bunun da çaresini bulmuşlar. Uluslararası ticaret anlaşmaları, dünya ticaret örgütü, kredi kuruluşları gibi bir dize unsur oluşturulmuş ve devreye sokulmuş durumda. Dünyada söz konusu anlaşmaları imzalamayan, direnen uluslar, koca koca devletler sonunda ne yaptılar dersiniz???!!! Dünya çapındaki o üst kurum ve kuruluşlar aslında hepsi birlik içindeler. Yeryüzünde hiçbir hükümet onları denetleyemiyor aksine onların hükümetleri denetledikleri hesaba katılınca, varın gerisini siz de düşünün…

Dünyanın düştüğü bu durum için çeşitli uluslardan yazar, düşünür, bilim insanları ile bağımsız kurum ve kuruluşlar şu görüşü çok ciddi, samimi ve net olarak söylemekteler, yazmaktalar. Onlara göre: Bir gurup insan kendi aralarında gizli bir organizasyon oluşturdular. Dünyada yaşanan bütün olumsuzlukların sebebi onlardır. Amaçları yer küreyi tek devlet haline getirerek, bütün insanlığın yönetimini tekellerine almak. Bu iddialar açıkça, net olarak defalarca, dünyanın hemen her yerinde dile getirildiği halde hiçbir ciddi karşı çıkış olmamakta, “böyle bir şey yok” diyen inanılır bir ses çıkmamaktadır.

Bütün dünyayı; insanlarıyla, hayvan ve bitkileriyle ve her türlü doğal kaynağı denetimleri altına almaya çalışan gizli ve üst düzey kişilerden oluşan gurubun pek gizliliği kalmamıştır. Gerçi en üsttekiler bilinmiyor ama amaçları ve çalışma yöntemleri, bu konularla ilgilenen herkes tarafından bilinmektedir. Bütün dünyadaki aydın kişiler tehlikenin farkındalar. Önceleri onlara; KÜRESEL SERMAYENİN ÜST DÜZEY KARAR VERİCİLERİ diyorlardı. Zamanla insanlık için hatta bütün dünya varidatı için nasıl bir tehlike olduğu daha iyi kavrandıktan sonra; artık onlara KÜRESEL ÇETE diyorlar. Bu yazımızın akışı içinde de onlar böyle adlandırılacak.

Bu küresel çetenin, sapkın amaçlarına ulaşmak için neler yapmakta olduklarını irdeleyelim: Ulusları ve hükümetleri ve de yöneticileri etkilemek, sıkıştırmak, kendilerince yola getirmek, bölüp parçalamak hatta gerekirse işgal etmek için uydurma bahaneler ortaya atarlar. Hedef ulusun veya hükümetin durumuna ve ortama göre aşağıdaki sözde gerekçeleri kullanırlar.

Azınlık hakları
Uluslar mozaiktir söylemi
Çok kültürlülük
Küreselleşme
İnsan hakları
Demokrasi
Sivil itaatsizlik
Önleyici meşru müdafaa
İnsani müdahale
Koruma hakkı
Uluslararası camia
Uluslararası toplum…

Yukarıdaki terim ve sözleri lütfen dikkatle okuyun ve günümüz dünyasında bu gerekçelerle küresel çetenin dünyamızda neler yaptığını bir düşünün.

Küresel çetenin arzu ve istekleri bu güne kadar elde ettikleri ile sınırlı değil. Ta baştan belirtmiştim ya uluslar için dolayısıyla bütün insanlık için din ve kültür çok önemli. Bu iki konuda da ellerinden geleni planlı bir şekilde yapmaktalar. Bu konudaki amaçları: Dünyada mevcut bütün dinleri ortadan kaldırmak, bunu yaparken de bütün dünya insanlığını, kendilerinin düzenleyip kotardıkları (İlahilik dışında) bir din etrafında toplamak istiyorlar. Böyle bir dini hazırladılar. Uydurdukları sözde dinin kiliseleri ve üyeleri gün geçtikçe hızla artmakta, artırılmakta. İkinci önemli konu olan kültüre gelince: Her kültürün temel ve köklü direği dildir demiştim ya, işte her ulusun o direğini yıkmak istiyorlar. Yeryüzündeki bütün insanların tek dil kullanmasını istiyorlar. Bütün dillerin yok edilmesi ve yerine bir dilin ikame edilmesi için yoğun çaba harcamaktalar. İnsanlık için hangi dili seçtikleri herkesçe malum! Seçtikleri o dil için ‘dünya dili’ yakıştırmasıyla reklamını yapıyorlar. Sadece reklam değil; bütün ulusları, bilim çevrelerini, eğitimi, basın yayın organlarını hatta diplomasi ve benzeri pek çok alanda o dili kullanmaları için teşvik etmenin yanı sıra zorla kullandırıyorlar. Şu kadarını sanırım herkes biliyor; küresel çetenin önerdiği dil dışında bir tez bile yazamazsınız dolayısıyla öğretim görevlisi olamazsınız… Etraflıca düşünüldüğünde bu konuda neler yapılmakta olduğunu anlamak zor değil.

Bu çetenin yaptıklarını duyan okuyan bazıları durumu kavrayamadıkları için bunların amacı ne? Sorusuna takılıyor ama bu sorunun yanıtını çabuk buluyor. Küresel çete, bütün dünyayı tek yönetim altında toplamak istiyor. O kadar ki; bütün insanlar aynı lisanı konuşacak, bütün insanlar tek dine inanacak! İşte tam bu noktada ahmaklarla us sahipleri ayrılıyorlar. O bazıları akılsızlıklarından veya dünyevi basit çıkarları için şöyle diyorlar: Ne var bunda? Aslında çok da iyi olur. İnsanlar tek dil konuşacak, kültür konusunda ayrılıklar oradan kalkacak. İnsanlığın tek dini olacak farklı inançlardan dolayı çekişme ve savaş olmayacak. Bütün dünya tek yönetim altında olacağı için ekonomik dengesizlik olmayacak, emek ve ücrette, hukukta adalet olur. Bunları neden istemeyelim? İşte böyle demekteler. Bu konuda yeterli bilgisi olamayanlar için ilk anda mantıklı gibi görünüyor. Dahası; biz Türkler de bütün dünyayı tek yönetim altına almak istemiyor muyuz? Çok uzak geçmiş tarihlerde bile bu amaç için çalışmadık mı? O kadar ki bu emel biz Türklerin uygarlık anlayışının tepe noktası değil mi? Bir Türk Başbuğu öldüğünde yakılan ağıda bir bakın:

Alper Tunga öldü mü
Acun ıssız kaldı mı

Alper Tunga ölünce dünya (acun) sahipsiz kalmış. Bunun açık anlamı; bütün dünya tek yönetim altında (olmalı) başkanı ölünce dünya o an için sahipsiz kaldı… Nizamı Alem Mefkuresi Türk ulusunun temel ülküsüdür. En son KIZILELMA,  bütün Acun’u Tengri adına tek yönetim altına almak değil mi?.. Öyleyse bu küresel çeteye niye hayır?

Bir deyim vardır; ‘kazın ayağı öyle değil’ denir ya, durum bu deyime çok uyuyor. Bütün insanlığı ilgilendiren bu konu ile ilgili korkunç gerçeği tam olarak anlayan bağımsız bilim insanları, düşünürler ve aydın kişiler; gerekçelerini tespit ettikleri şu ortak görüşte birleşmişlerdir: Küresel çetenin her konuda yaptığı bozguncu uygulamalarının, yönlendirmelerinin ve insanları belirli kalıplara koymalarının temel amacı olarak yerküreyi tek yönetim altında birleştirmek gibi görünse de nihai amaç bu değil. İnsanlığın çeşitli dini inançları olması, çok kültürlü olmaları gibi farklılıklar dünyanın tek elden yönetilmesine engel olmaz. Küresel çete için dünyayı tek elden yönetmek de asıl amaç için bir araçtır… Burada araya girmek istiyorum. Öyle ya Türkler; Büyük Hun İmparatorluğu, Göktürk İmparatorluğu,  Selçuklu İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu zamanlarında çeşitli din ve kültürden olan nice milletleri asırlarca barış ve güvenlik içinde adil ve müreffeh bir şekilde yönetmişlerdir…

Pekiyi bu küresel çetenin asıl amacı nedir? Bu sorunun yanıtı da verilmiş durumda hem de ‘acabası’ olmayacak şekilde nettir. Durumun daha iyi anlaşılması için yine araya gireceğim. Bilindiği gibi Adem Ata yaratıldığımda; Yüce Yaratıcımız meleklere Adem’e secde etmelerini buyurmuş, içlerinden biri, kendisine Yaratıcı tarafından verilen iradeyi, ‘ben’ nefsine alet ederek karşı çıkmış. İsyanının vahametini anlayınca da kıyamete kadar mühlet istemiş, Yüce Yaradan’a yakarmış. Sonunda kıyamete kadar ertelemeyi elde edince iyice azmış, insanları yoldan çıkaracağını, Yüce Yaratıcı’ya iman etmelerini engelleyeceğini bunun için her hile ve düzeni yapacağını ilan etmiş. Dahası insanlardan da kendisine yardım edecek hainler elde edeceğini haykırmış… İşte ta o zamandan beri Yerlik’in (Şeytan, Lüsifer) isyanı süregelmiştir. Ve ne yazık ki her zaman kendisine yandaş hain insanlar bulabilmiş - kandırabilmiştir. O kadar ki insanlar tarafından tarihler boyunca Şeytan adına dinler ihdas edilmiş, onun adına ibadet yerleri yapılmış, çağımızda bile kiliseleri olmuştur. İnsanların hainleri öteden beri, Şeytan’ın da yardım ve vesvesesiyle kendi aralarında organize olarak ortak güç oluşturmuşlardır, bunlara ‘Şeytani güçler’ denir.  İnançlı insanlar tarafından sürekli köşeye sıkıştırılan Şeytani güçler zaman zaman gizlenip yer altına çekilmişler ama her zaman var olmuşlardır. Yüce Yaratıcıya inanan ve ona dayanan insanlar da kendi aralarında Tek Tengri inancıyla Yerlik’in uşaklarına karşı yani Şeytani güçlere karşı birlik olmuşlar ve onlara karşı çıkmışlardır, Bu iyi insanların oluşturduğu birliğe günümüzde-bizde ‘İlahi güçler’ denir. Şeytani güçlerin, tarihler boyunca insanlığı, kişi ve toplum olarak zaman zaman çok zor durumlara düşürdükleri olmuştur…

Umarım sorunun vahameti, kapsamı ve acilliği tarafınızdan anlaşılmıştır!

Ey Adem nesli! Şeytan sana saygı duymadı, bu yüzden kendisini de yaratan Yüce Yaratıcı’ya isyan etti. Düşman oldu. Onun düşmanlığı bizim için ve bize karşıdır. Eğer bu yazdıklarımı anlıyorsan, Tengri’ye inancın varsa, sevgin varsa, haydi buyur savaşa! Ta baştan yazdığım gibi kılıca, topa tüfeğe sarılmaya kalkma. Zaman ve durum gerektirirse elbette o da olur. Hemen şimdi ne mi yapalım? Kısaca şunları yapmalıyız:

-Kendimiz yeterince bilinçlenmeliyiz.

-Başta çocuklarımız olmak üzere yakınlarımızı ve çevremizi bilinçlendirmeliyiz.  

-Bilinçlenenler olarak bütün ayrı-gayrı düşünceleri bir kenara itip birlik olmalıyız.

-Her ne iş yapıyorsak en iyi ve en verimli şekilde yapmalıyız.

-Ve… Yöneticilerimizi çok iyi seçmeliyiz…

Haydi gazamız mübarek olsun!..

 

 *****************************************************************************