Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Türklerde Aile

Türklerde aile, toplum olma anlayışının başlangıcı ve sosyal hayatın en küçük birimi olmakla birlikte temelidir de. Toplum hayatı, aile ve akrabalık bağları üzerine kurulmuştur. Birbirine kan bağı veya ‘sıhrî’ kelimesiyle ifâde edilen evlilik bağı ile oluşan akrabaların toplamına geniş aile denir. Çekirdek aile; ana-baba ve evlattan oluşur. İster çekirdek aile olsun ister geniş aile… Türk toplumunun ve Türk devletinin temelini aile müessesesi oluşturur.

Türkçedeki aile fertleriyle ilgili isim zenginliği, bu düşüncenin en mükemmel göstergesidir.

Bacanağından bahseden bir insanın; evli olduğu, eşinin bir kız kardeşinin bulunduğu ve bu kız kardeşin de evli olduğu anlaşılır. Enişteden bahsedilince, bilinir ki o kişinin bir kız kardeşi veya ablası vardır. O kız kardeş veya abla evlidir. Baldız, elti, görümce kelimeleri de söylendiğinde, hiçbir açıklamaya gerek kalmadan kişinin aile yapısı hakkında fikir verir. Türkçeden başka hiçbir dilde bu özelliği bulmak mümkün değildir. Yeğen, amcazâde, teyzezâde,  teyzekızı, amcakızı, halaoğlu, halakızı kelimelerinin karşılığı batıda tektir: ‘kuzen’ Bu kelime ile akrabalık bağının nereden ve nasıl oluştuğunu anlamak mümkün değildir. Kayınvalide, kayınpeder, dünür, hala, haminne, babaanne, anneanne, dede, nine, bibi, torun, cici anne, (günümüzde çok şükür ki artık bilinmeyen) kuma ve diğerleri yalnızca Türklere has, aile bağları ile oluşan yakın çevre insanlarını anlatır.    

Türk ailesinde aile reisi babadır. Anne, ailenin silik bir ferdi değildir. Ailede karar alınırken annenin fikri mutlaka alınır. Evde mükemmel bir iş bölümü yapılmıştır. Evin hanımı; ‘içişleri bakanı ’ olarak anılır. Evin hanımının başka mecâzî, bâzıları kaba ve aşağılayıcı, bâzıları nâzik ve saygı dolu isimleri de vardır: Köroğlu, eş, avrat, ayvaz, helâlim, görklüm, kaşık düşmanı, küldöken,  çocukların anası, karı, hayat arkadaşı, yastık arkadaşı, eksik etek, hanım, evdeş, bayan, anamın gelini, kaynanamın kızı gibi…     

Eski Türklerde hükümdar eşleri kurultaylarda hükümdarla eşit konumda otururlardı. Hattâ varsa kızları da aynı statüye tâbi idi. Osmanlı Devleti’nde pâdişah anaları, protokolde pâdişahtan sonraki ilk sırada yer alırdı.

Eski Türk toplumunda kadının üzerinde hiçbir kısıtlama yoktu. Esasen Türk kadını, çağdaş diğer toplumlarda olduğu gibi bütün haklardan mahrum, mazlum bir zümre değildi. Hürdü ve toplumdan da saygı görmekteydi. Daha da önemlisi kadın, erkekle birlikte ailenin bütün faaliyetlerine katılmaktaydı. Hattâ o, erkekler gibi ata binmekte, silâh kullanmakta, avcılık yapmakta ve savaşlara katılmaktaydı.

Günümüzdeki erkek ile kadın arasında fizikî kuvvet farkı, eskiden pek görülmüyordu. Bu fark, bugün doğuştan olmaktan ziyâde çevrenin etkisi ile meydana gelmiş bir durumdur. Özellikle eski Türk kadını kuvvet, tahammül, gayret, azim, cesâret bakımından erkeğin hemen hemen bir eşiydi.

Beynelmilel kültüre râm olmamış ailelerde erkek evlâdın yetiştirilmesi babaya, kız evlâdın yetiştirilmesi anaya, her ikisininde evlendirilmesi anaya aittir. Türklerde ‘babasız oğul, anasız kız ’ bakımsız sayılırdı.

Eski Türk toplumunda evin küçük oğlu, evlendikten sonra babasının evinde kalır, eşi ile birlikte, yaşlılıklarında anne ve babasına bakar ve onların vefatlarından sonra da babasından kalan evin sâhibi olurdu.  Baba ocağını tüttürdüğü için küçük oğula ‘ot tigin / ateş prensi’ denmekteydi.

Türklerde genellikle dışarıdan evlilik (exogamie) tercih edilmekteydi. Açık ifâdesiyle, erkek çocuklar dışarıdan evlendirilmekte, kızlar da dışarıya verilmekteydi. Bundan maksat, akraba sayısını artırmak, karşılıklı olarak birbirilerinin destek ve himayesini kazanmaktı. Dışarıdan evlilikten başka bir maksat da, akraba boylar edinerek, boylar arasındaki yağma ve çapulu önlemek ve böylece iç barışı sağlamaktı. Zira konar-göçer bir hayat yaşayan bozkır ailelerinin ve boylarının tabiî âfetlere ve düşman saldırılarına karşı koyabilmeleri, ancak kendi aralarında akrabalık bağları kurmaları ve iş birliğini kuvvetlendirmeleriyle mümkün olabilmekteydi. Hükümdarlar da komşu devletlerin hükümdarlarının kızlarıyla evlenirler, böylece güçlenirler ve bölge barışına katkı sağlarlardı.