Bir kaç aydan beri ve bilhassa son günlerde Koronovirüs Hastalığı bahanesiyle bazı malum dış mihraklar ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ısrarla sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini talep ediyordu. Buna mukabil olarak da hükümet yetkilileri tarafından, hiç bir zaman sokağa çıkma yasağı konulmasının düşünülmediği hususu gayet açık bir şekilde ifade ediliyordu. Biz de, hükümetimize ve AK Parti iktidarına güvendiğimiz için bu düşünce tarzına samimiyetle inanıyor ve destek veriyorduk.
Fakat hiç hesapta, kitapta yokken, bir de baktık ki, 10 Nisan 2020 Cuma günü akşamı saat 21.50 de, hem de 31 ilde birden ansızın iki günlük sokağa çıkma yasağı ilan edilivermiş. Tabii ki, bu yasak kararına şaşırıp kaldık. Amiyane tabirle, hükümet bizi ters köşeye yatırmıştı. Üstelikte sokağa çıkma yasağı fikri, ne kadar makul olursa olsun ilan ediliş saati bakımından, kanaatime göre hiçte uygun olmamıştır. Bu durum bazı köşe yazarları tarafında da tenkit edilmektedir. Bu husus ile alakalı olarak İçişleri Bakanı, bugün bir açıklama yaparak, erken saatlerde açıklasaydık. Vatandaşlar marketlere hücum ederdi demiş ise de, ben şahsen bu düşünce tarzına iştirak etmiyorum. Sanki 21.50 de ilan edilince izdiham olmadı mı? Hem de daha fazlası ile oldu. Hatta öyle ki, memleketin muhtelif yerlerinde marketlerin önünde yer yer üzüntü veren kavgalar dahi oldu. Daha erken bir saatte ilan edilmiş olsaydı, belki vatandaşlar daha sakin bir şekilde alış veriş yaparlardı. Benim acizane kanaatime göre, madem ki, sürpriz bir şekilde sokağa çıkma yasağı konulacaktı, bunun en uygun ve makul saati gece saat 12.oo ye çok yakın bir saat olabilirdi. Bu arada şu hususu ifade edeyim ki, sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra markete filan gidip bir tek çöp dahi almadım.
İki günlük sokağa çıkma yasağından beklenen fayda, son derece sınırlı iken, meydana getireceği menfi durumların daha fazla olacağı kanaatinde bulunmaktayım Bilindiği üzere, memleketimizde milyonlarca vatandaşımız günlük kazandığı para ile yine, kırsal kesimde yaşayan milyonlarca köylü vatandaşımız da günlük amele olarak çalıştığı işten aldığı yevmiye ile zar zor hayatlarını idame ettirmektedirler. Bu itibarla, sokağa çıkma yasağı sebebiyle, günlük kazançlarından mahrum kalan vatandaşlarımızın geçim sıkıntısına maruz kalacakları hususu, izahtan varestedir.
Bu husus ile alakalı olarak, bugün facebook da bir arkadaşımız enteresan bir paylaşımda bulunmuş. Arkadaş diyor ki, “ Açlıktan ve yoksulluktan duyulan korku, Koronovirüsten duyulan korkuyu geçmiş bulunmaktadır” Yapılan bu tespite iştirak etmemek mümkün değildir. Zira, tarihte milyonlarca insanın ölümüne sebep olan muhtelif felaketler, nasıl gelip geçmiş ise, bu gün de bütün dünyanın başına bela olan bu KORONOVİRÜS belası da elbette bir gün Allah’ın izniyle başımızdan def olup gidecektir. Fakat buna mukabil, sebep olduğu ekonomik sıkıntıları bertaraf etmek belki, muhtemelen uzun yıllarımızı alacaktır. Haliyle bunun sıkıntısını da vatandaşlarımız çekecektir.
Geçen gün CNN TÜRK de SDÜ inden Prof. Dr. Kemal Aydın’ı dinledim. Hoca, kendine göre bu menfur hastalığı anlattıktan sonra konuşmasını sonunda aynen dedi ki, Biz elimizden gelen bütün tedbirleri alalım. Fakat buna rağmen, bu virüs, bize musallat olacaksa, biz yatağın altına da saklansak, saraylarda da otursak bizi arar bulur” diyordu. İşin püf noktası da burasıydı. Takdiri ilahi diye bir şey vardır. İnancımıza göre, bir insanın nasıl ne zaman ve nerede öleceğini ancak Cenab-ı Allah bilir. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un durumu meseleye çok güzel bir örnek teşkil emektedir. İngiltere Başbakanı temizlik kaidelerine herhalde uyuyordu.. Fakat, bilindiği üzere, buna rağmen, menfur hastalığa yakalanmaktan kurtulamamıştır.
Hz. Mevlana’nın çok bilinen meşhur bir sözü vardır. Hz. Mevlana diyor ki, “Eli görmeyen kişi, yazıyı kalem yazdı sanır. Allah’ın kudretini bilmeyen kişi de meyveyi ağaç verdi zanneder”. Her gün bütün Dünya virüsten bahsediyor. Hatta öyle ki, akşam virüsle yatıp, sabahta virüs ile kalkıyor diyebiliriz. Fakat buna rağmen, bir türlü bu virüsü başımıza musallat eden gücü ve kudreti halen görmüyor, görmek de istemiyor. Şöyle ki, en azından En’am Suresinin 6. Ayetindeki “ Görmediler mi ki, onlardan önce yer yüzünde size vermediğimiz onca imkanı kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmur indirip (Evlerinin ) altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helak ettik. Biz onları günahları sebebiyle helak ettik ve onların ardından başka nesiller meydana getirdik” hükmünden bi haber bulunuyorlar.
Halen, Afrika da binlerce çocuk açlıktan ölürken, Dünyanın birçok yerlerin de oluk oluk milyonlarca Müslüman’ın kanı akıtılırken Kimsenin kılı kıpırdamamıştır. Elbette ki, bu kadar yapılan zulme, Yüce Rabbimiz razı olamazdı. Nitekim bütün Dünyada olanları gördükçe de, razı olmadığı açıkça görülmektedir. Son zamanlarda her ne kadar ABD de dualar edilip, Cumhuriyet Senatosunda Kur’an-ı Kerim okunması, Ermeni Kilisesinde ezan okunarak, İlahiler söylenmesi, İtalya da Hıristiyanların, Müslümanlar ile beraber Namaz kılmaya başlamaları memnuniyet verici bir husus olmakla beraber, tabii ki, kafi görülmemektedir. İnşallah devamı gelir.
Bu arada ehemmiyetine binaen şu hususu da temas etmeden geçemeyeceğim. O da şudur. ABD, Irak da, Suriye de PPK ya ve YPG ye, masum insanları öldürmeleri için binlerce tırlık silah yardımı yaparken, hiçbir şekilde zorlanmadığı halde, ne calibi dikkat bir husustur ki, bugün hastanelerindeki sağlık personeline maske ve tıbbi malzeme temin etmekte zorlamaktadır. ABD nin bu gün maruz kaldığı bu durum, takdiri ilahi değilse, başka türlü nasıl izah edilebilir ki.
Ben hayatın içinden sade bir vatandaş olarak samimi duygu ve düşüncelerimi yazdım. Tabii ki, takdir Saygı Değer Okuyucularımındır.