Merhum ağabeyim 1970 yılında Hakkari İdil ve Uludere'de askerliğini tamamlayıp gelmişti.
Abimin askerlik öncesi mesleği, davar ve sığır çobanlığı idi.
Babama dedi ki, "Çobana kız vermezler, daha geçerli bir meslek edinmeliyim"
Merhum babam makul karşıladı ve varını yoğunu satarak, eniştemin abisiyle ortak bir Ford kamyon aldı. Abim 6 ay sonra ehliyet aldı ve direksiyona geçti.
Kamyoncu olarak evlendi. Nurtopu gibi Ahmet ve Fatma yeğenlerim oldu.
28 Mart 1978 yılında Sandıklı'da geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti.
Ben Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme fakültesinde öğrenciydim.
Derslerim zarar görmesin diye bana haber vermediler. 15 Temmuzda sınavlarım bitip eve döndüğümde acı gerçekle karşılaştım.
Kendi kamyonumuzda abim vefat etmiş, kardeşim Mehmet, yaralı Eğirdir kemik hastanesinde hala yatıyor.
Yas tutamadım.
Zira merhum babam dedi ki: Oğlum, yeterince yıkıldık - yıprandık, yeniden derdimizi depreştirme" Babamın sesine kulak verdim ve bütün hüznümü içime gömdüm.
Cenaze kalktıktan sonra, taziye sırasında bir komşumuz merhum anama der ki: Be Ayşe hanım abla, nerden çıkardınız bu kamyon işini? Yorumunu yaparak, Rabbimizin abime takdir ettiği kaderi ve hikmeti yeterince anlayamamıştır.
Güya anamı teselli edecektir.
Hiç okumamış, ümmi anamın komşumuza verdiği cevap, oldukça ibretliktir.
"Aladelinin Alisi de mi kamyonda öldü?
Abimin kazasından bir müddet önce, Lastikçi Mustafa Sak'ın lastik fabrikasında çalışırken makinaya takılıp feci bir şekilde hayatını kaybetmişti.
Rabbimizin kullarına takdir ettiği kaderi ve altında yatan hikmetinin karşısında saygı ile eğilmek, her faninin güzel bir özelliği olmalıdır.
Selam ve dua ile...