Corona’yla Hatırladıklarımız

Bilim ve teknolojinin aklın sınırlarını zorladığı 21. yy içerisindeyiz. Cern’de tanrı parçacığı peşinde koşan insanoğlu evrenin sırlarını çözmeye çalışıyor.

Süratle hayatımıza giren teknolojik yenilikler gelecekle ilgili hayallerinde müjdesini veriyor.

Her alanda görülen bilimsel çalışmalar insan hayatını kolaylaştırırken bir yandan da insanoğlunun kibrini yansıtıyor.

Ne gariptir ki insanoğlu, evren içerisinde minicik bir yer işgal eden dünyamızın okyanusta bir damla hükmünde olduğu gerçeğini çabuk unutur ve evren içerisindeki bu konumuna rağmen kendisini yeryüzünün tanrısı sanmaya başlar.

İnsanoğlunun bu egosu, aşamadığı bir gerçekle yüz yüze geldiğinde kırılır ve haddini bilmesi gerektiğini anlar.

Bilindiği üzere bu günlerde tüm dünya olarak böyle bir gerçekle başbaşa kalmış durumundayız.

Çin’den dünyaya yayılan Corona Virüsü tüm insanlığı tehdit ederken, akıl sahipleri içinde bir takım mesajlar verdi diyebiliriz.

Elektro mikroskopla ancak görülebilen bu küçük mikroorganizma, kıtalararası nükleer füzeler yapanların silahlarından daha güçlü bir silah olduğunu gösterdi.

Dünyanın en güçlü ekonomilerinin dahi sarsıldığı bu ortamda sarsılmayacak ekonomilerin olmadığını anladık.

Corona ile Ebabil Kuşlarıyla Nemrut’un sinek hikâyesini tekrar hatırladık!

Bilimin ve aklın ön planda tutulduğu ülkelerin kaostan nasıl çıktıklarını, aklı rafa kaldıran ülkelerin ise perişanlıklarını yakından gördük.

On günde, bin yataklı bir hastanenin nasıl yapıldığını hayretle izledik.

Sistemini kurmuş, kurallara uyan ve bilimin ışığında yürüyen ülkelerin bu ortamdan nasıl sıyrıldıklarına şahit olduk.

Koruyucu hekimliğin ve hijyenin önemini bir kez daha kavradık.

Kriz ortamını iyi yürüten ülkelerin başarısını alkışlarken, devletin tüm birimlerinin özellikle de Sağlık Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarıyla gururlandık.

Corona konusunda lokomotif görevini üstlenen Sağlık Bakanımız sn. Fahrettin Koca’yı izlerken uzun yıllardır hasretini çektiğimiz bir bakan profilini gördüğümüz için mutlu olduk.

İnsan sağlığı tehdit altındayken camilerin kapatılabileceğini ve Cuma Namazı’nın kılınamayacağını öğrenmiş olduk.

Bu aşamada, temizlik amacıyla üretilen alkollü maddelerin temizlikte kullanılmalarının caiz olduğu bilgisine sahip olduk.

83 milyon insanımızın sağlığını dert eden, her türlü önlemi almada gecikmeyen, yaraları sarmaya koşan bir sosyal devlet yapımızın olmasının şükrünü yaşadık.

Dünyayı dize getiren ve tüm insanlığa ölüm korkusunu hissettiren Corona ile fâni kullar olduğumuzu bir kez daha idrak ettik.

Duvarlara levhalar içerisinde astığımız ama uygulamada yanından geçmediğimiz “Temizlik İmandandır” sözünün değişmez bir ilke olduğunu bir kez daha anladık.

Evimize gelen misafirlerimize ilk ikramımız olan kolonya dökmenin ne kadar isabetli bir uygulama olduğunu hatırladık.

Ülke geneline serpilmiş kahvehanelerin kapatılmasıyla bu mekânların nasıl bir sosyal fonksiyon üstlendiklerini hissettik.

Toplum olarak öncelikle bilim adamlarına, hastanelere, hekimlere ihtiyaç duyduğumuzu idrak ettik.

Aşı gerçeğini inkâr eden cahillerin haksız iddialarını görüp, Cumhuriyet’in yüz akı kuruluşlarından olan ve aşı üreten Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitülerinin ne maksatla kapatıldığının sorgulamasını yaptık.

Olağanüstü hallerde panik havası yaşama alışkanlığımızı terk etmediğimizi, stok yapma huyumuzdan vazgeçmediğimizi ve kaderci anlayışımızın devam ettiğini gözlemledik.

Her şeyden önce evimizdeki muhabbete kavuştuk ve bir arada olmanın mutluluğunu yakaladık. 

Özetle,  gözle görünmeyen bir mikroorganizmanın dünyayı nasıl sarstığını, ezberleri nasıl bozduğunu gördük ve bilimin ışığında yürümemiz gerektiğini bir kez daha hatırlayarak , “Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir ” sözüne hak verdik.