34 vatan evladı Mehmetçiğimiz, zalim Esad ve destekçisi Rusya tarafından yapılan saldırı ile şehit olmuşlardı. İdlib şehitlerimizi ebediyete uğurladık. Aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anarken değerli arkadaşım, gönül insanı İbrahim Çiçek Bey’in şehitlerimizle ilgili yazdığı şiiri sizlerle paylaşıyorum. Şehitlerimiz kalp ve gönlümüzde yaşayacak, onları unutmayacağız. İdlib şehitlerimizin şahsında tüm şehitlerimizin aziz ruhu için hep birlikte bir Fatiha üç İhlas okuyalım.
El Fatiha....
Vatanımız namusumuzdur bizim
Biz vatansız vatan bizsiz olamaz
Otuz üç tesbihat şehitler gözüm
Biz vatansız vatan bizsiz olamaz
*
Yandı bağrımız kor gibi yandı
Otuz üç kere Sinem dağlandı
Seksen bir ilin hepsi ağladı
Biz vatansız vatan bizsiz olamaz
*
Toprağın mayası şehidin kanı
Zalimler kopardı otuz üç canı
Şahadete gittiler bir Kandil günü
Biz vatansız vatan bizsiz olamaz
*
Fert fert canımız kurban vatana
Lanet olsun vatanını satana
Vatan çok kutsaldır vatandır ana
Biz vatansız vatan bizsiz olamaz
*
İbrahim der vatan bizim canımız
Feda olsun olsun bu vatana kanımız
Bundan sonra yine yansa bağrımız
Biz vatansız vatan bizsiz olamaz
İBRAHİM ÇİÇEK
Tarihçi Murat Bardakçı’nın kaleminden İdlib
(Habertürk Gazetesi 09 Eylül 2018)
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Rusya'nın havadan, merkez yönetimin karadan harekât düzenlediği Suriye'nin İdlib kentinin Osmanlı'daki yerini ve önemini yazdı. Arşivlerde 'Edlib' diye geçtiğini belirten Bardakçı, İdlib'in Osmanlı'daki 3 büyük vilâyeti olan Halep'e bağlı olduğunu bu nedenle merkezin yakından takip ettiğini ifade etti.
Bardakçı, 17. asrın önde gelen entellektüellerinden ve devrinin en seçkin kitap kolleksiyoncularından olan kızlararağası Beşir Ağa'nın İdlib’de bir cami inşa ettiğini, Osmanlı'nın önemli veziriazamlarından olan Köprülü Mehmed Paşa'nın ise burada vakfının bunduğunu yazdı. Vakfın İstanbul'un sabun ihtiyacını giderdiğini belirten Bardakçı, Suriye'nin Halep, Şam ve Lazikiye'nin bilindiğini buranın bilinmemesinin nedenini "İmparatorluktan millî devlete geçiş döneminde geniş toprakların elden çıkması, sınırların daralması, dolayısı ile bir zamanlar bize ait olan yerlerin hafızalardan silinmesi" olarak açıkladı.
Bardakçı'nın HaberTürk'te "İdlib, meşhur sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’nın en büyük vakıflarından birinin merkezi idi" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
İdlib meselesi dolardaki artışı bile geride bırakacak kadar önem kazandı ve gündemin ilk sırasına yerleşti…
Etraftan günlerdir “İdlib işi de nereden çıktı? Şimdiye kadar İdlib’in ismini bile işitmemiştik, böyle bir yerin mevcudiyetinden haberdar değildik” dendiğini işitiyorum…
Böyle diyenler aslında haklıdırlar, zira bizde “Suriye” dendiğinde senelerden buyana sadece Şam, Halep, Humus ve Lâzkiye gibi yerler hatırlanır; toprakaltı tarihî eser meraklıları Rakka’yı, arkeolojiden hoşlananlar da Palmira’yı bilirler ama Suriye’de sınırlarımızın hemen yanıbaşındaki diğer yerleşim merkezleri hatırlardan artık tamamen çıkmıştır.
Bu bilmemenin temelinde imparatorluktan millî devlete geçiş döneminde geniş toprakların elden çıkması, sınırların daralması, dolayısı ile bir zamanlar bize ait olan yerlerin hafızalardan silinmesi vardır.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Halep’e bağlı olan ve daha önce gündeme gelen El Bâb ile Münbiç kazâları gibi İdlib de işte hatırlamadığımız bu yerlerden biridir…
Asırlar boyunca İstanbul’dan tayin edilen idarecilerin, bize ait olduğu son dönemlerde de yine İstanbul’daki Mülkiye Mektebi’nden mezun kaymakamların idare ettikleri İdlib hakkında arşivlerimizde yüzlerce belge vardır. O zamanlarda Halep’e bağlı bir ilçe olan bölgenin ismi kayıtlarda “İdlib” yahut “Edlib” diye geçer ve sözünü ettiğim belgeler İdlib’in asayişinden camileri ile tekkelerinin idaresine ve halkın gıda ihtiyacından ticaretine kadar hemen her konudadır.
EN BÜYÜK ÜÇÜNCÜ VİLÂYET
İdlib’in bağlı olduğu Halep, imparatorluk devrinde İstanbul ile Kahire’den sonra en büyük üçüncü vilâyet olduğu için her zaman gözönünde idi ve Halep’in yanısıra bu vilâyete bağlı kasabalarda olup bitenleri de devlet gayet yakından takip ederdi. Bu alâkanın yanısıra bölgenin birçok yerinde ve İdlib’de de camilerin yanısıra hayır işleri için mekânlar da inşa edilmiş ve bütün bu müesseselerin denetimi de İstanbul’dan yapılmıştı.
Meselâ, 17. asrın önde gelen entellektüellerinden ve devrinin en seçkin kitap kolleksiyoncularından olan kızlararağası Beşir Ağa, İdlib’de bir cami inşa ettirmişti…
İdlib’de hayır işi yapanlar arasında yine 17. asırda yaşamış çok önemli bir devlet adamı daha vardı: Oldukça ileri yaşta sadrazamlığa getirilmesinden sonra aldığı tedbirlerle devleti dağılmaktan kurtarmış ve ailesi de önemli hizmetlerde bulunmuş olan Köprülü Mehmed Paşa…
Köprülü Mehmed Paşa.
Arnavutluk’un Berat Sancağı’na bağlı Ruznik Köyü’nde dünyaya gelen Köprülü Mehmed Paşa saray okulu Enderun’da yetişmiş, kethüdalıktan valiliğe kadar devletin çeşitli makamlarında bulunmuş, zamanla daha da yükselmiş ve devletin gayet fena bir vaziyette olduğu bir dönemde, 5 Eylül 1657’de Dördüncü Mehmed ile annesi Tarhan Sultan tarafından sadrazamlığa getirilmişti.
Senelerdir devam eden birçok isyana son veren ve elden çıkan bazı toprakları da geri alan Köprülü, hayattan 31 Ekim 1661’de Edirne’de ayrıldı ve yerine oğlu Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa tâyin edildi.
Köprülü Mehmed Paşa, devlete verdiği önemli hizmetlerin yanısıra çok sayıda hayır eseri de yaptırtmıştı. Bozcaada’da, Yanova’da, Rudnik’te, Turhal’da, Vezirköprü’de, Lefke’de, Antalya’da, Şam’da, Gümüşhacıköy’de, Bolu’da, Sapanca’da ve Balkanlar’da çok sayıda han, cami, mescid, mektep, çeşme, köprü ve değirmen yaptırtmış, buralara gelir getirmesi için yine bir hayli han, hamam, dükkân ve değirmen vakfetmiş, sahip olduğu birçok köy ile tarım arazisinin gelirini de hayır eserlerine bırakmıştı.
Veziriazam Köprülü Mehmed Paşa'nın İdlib'deki vakıflarına ait bir muhasebe kaydı (Osmanlı Arşivi, C.EV/123-6123).
Paşa’nın kurduğu ve böyle zengin gelirlere sahip vakıflardan biri de İdlib’de idi. Çevredeki zeytinliklerden elde edilen zeytinyağını kullanan ve bölgedeki en büyük sabun imlâlâthanelerinin de sahibi olan vakıf, uzun seneler İstanbul’un sabun ihtiyacının bir kısmını karşılamış, vakfın faaliyetlerinden elde edilen gelirler Mekke ve Medine’de fakirlere dağıtılmıştı.
İşte, hemen burnumuzun dibinde olmasına rağmen, şimdilerde bazılarımıza uzak iklimlerde imiş gibi görünen İdlib’in bize ait olduğu günlerinden birkaç enstantane…(Kaynak Habertürk gazetesi )