Bir şey yaptığımız zaman ardından duygu gelecektir. Tutum değişikliği ardından davranış değişikliği getiriyor. Eğer durup bir duygunun bizi harekete geçirmesini beklersek, hiçbir zaman harekete geçemeyiz.
İnsanların kiliseye gitmelerine sebep olun, göreceksiniz ki bir süre sonra duyduklarına inanmaya başlayacaklardır. İnsanların aş evinde gönüllü hizmet etmelerini sağlayın daha cömert olmalarını göreceksiniz. Evlilik danışmanları, aşkı kaybeden eşlere, birbirlerinden hoşlanıyor gibi davranmalarını tavsiye ederler. Her durumda hareketi yapmak, istenilen duyguyu harekete geçiriyor.
Mutlu insan gibi hareket eden bir müddet sonra kendini mutlu hissetmeye başlar.
Kişi mutlu olduğu anlardaki gibi hareket etmeye başladığında beyin şöyle bir mantık yürütüyor: ”Böyle hareket ettiğine göre mutlu olmalı. Öyleyse bende mutluluk hormonları salgılayayım.” Bu süreçte beyin mutluluk hormonları salgılıyor.
Depresyondaymış gibi hareket eden de ise bunun tersi görülür. Omuzları düşük, bedenleri öne eğik ve yüzleri asık şekilde dolaşan insanlar hiç bir sebep olmasa bile mutsuz olacak ve enerjileri düşecektir. Çünkü bu durumdaki kişiler beyinlerine “Enerjiyi düşür!” mesajını verecek ve ruh hali değişecektir.
Beden zihne, zihin de bedene bağlı olarak çalışır. Her ikisi de birbirini etkiler. Gülen bir insan gibi hareket edersek, beynimiz bu gülümsemeyi aynen kabul eder ve der ki “Güldüğüne göre mutlu olmalı. Şimdi ben de mutluluk hormonu üreteyim.”
Fiziksel gerginlik, zihinsel faaliyetleri de engelliyor. Hareketsiz kaldığımız şartlarda zihin, tekliflere açık bir duruma getirilmiş oluyor. Askerler önce “Hazır ol” durumuna getirilir ve sonra emir verilir. Böylece onlar emri almaya hazırlanmış olurlar.
Her duygunun kendine ait bir kas gerginliği vardır. Ayrıca her duygunun kendine göre bir nefes alma kalıbı vardır. Mutluluk da bir duygudur. Onun da belli bir kas gerginliği ve nefes alma şekli vardır. Mutluyken, derin ve yavaş yavaş nefes alıp veriyoruz. O anlarda kaslarımız gevşek, omuzlarımız dik, yüzümüz güleç, bakışımız tatlı, görüş alanımız geniş ve bedenimiz genel olarak hareketli oluyor.
Yapılan birçok araştırma, duygularımızın beden dilimizi etkilediği gibi, ilginç bir şekilde beden dilimizin de duygularımızı etkilediğini gösteriyor. Bir kitabı yatarak okursanız beş dakika sonra uykunuz gelir. Kollarınızı kavuşturup, bacaklarınızla kapandığınızda algınız azalır ve duygularınız negatife dönüşür. Kollarınızın kapanması hem algınızı azaltır hem de başkalarıyla olan iletişiminizi engeller.
Depresyonlu kişilerde sağ aşağıya bakma alışkanlığı vardır. Bu kişilerin seçenek sayısı çok azdır. Seçenek sayısının artırmaları için yukarı bakmaları gerekir. Depresyonlu kişiler telkinle yukarı doğru baksalar bile, bir müddet sonra tekrar aşağı bakarlar ve seçeneklerin yok ederler.
“Yüz ifadelerimizin aldığı şekil, o şekle uygun duyguların uyanmasına sebep olur” der Arthur Rowshan.
Kaynaklar
• EMMONS, Robert A. Teşekkür Ederim, çev. Neslihan Kül, Doğan Kitap, İstanbul, 2019.
• ÖZKAN, Zülfikar. Kazandıran Beden Dili, Hayat Yayınları, İstanbul, 2016.