Dr. Zülfikar ÖZKAN

Avukat - Yazar - NLP Trainer

zulfikarozkan@hotmail.com

Farkında mısınız? Hayatımız Ellerimizden Kayıp Gidiyor!

Çoğu zaman ne yaptığımızın farkında olmadan yaşıyoruz. Bilinçli seçimler yapamıyoruz. Otomatik pilota bağlanmış gibiyiz. Hedeflerimizle davranışlarımız uyumlu  olmuyor. Aklımız başka yerde, bedenimiz başka yerde…  Böyle bir hayatta hiçbir şeyin kıymetini veremiyoruz. Bu evlilikler için de geçerli, işimiz için de…
Yaptığımız bir işe veya bir kimseye bilinçli olarak dikkatimizi verdiğimiz zaman, o iş veya kişinin odaklanmamızla beraber  gözümüzde değiştiğini fark ederiz. Çoğu zaman yediğimiz kuru üzümlerin tadını, rengini, kokusunu, şeklini yumuşaklığını veya sertliğini  fark edemiyoruz. Gözden kaçırıyoruz.  Sırf fark etmemek yüzünden  görmenin, duymanın, tatmanın, koklamanın ve dokunmanın oluşturduğu  mutluluk  elimizden kayıp gidiyor.
Kuru üzüm gibi,  hayatımızın büyük bir bölümünü de  gözden kaçırıyoruz. Beraber olduğumuz insanların güzelliklerini fark edemiyoruz.  İnsanların ve olayların iyi yanlarını kaçırmak hayatın yeterince  zenginleşmemesi anlamına gelir.
Odaklandığımız  zaman üzümler bize çok tatlı geliyor. Bunun gibi odaklandığımız zaman yiyip içtiklerimiz, konuştuğumuz veya yaşadığımız insanlar da  bize güzel ve tatlı gelir. Hayatımızı farkında olmadan koşturarak yaşamak yerine, biraz  YAVAŞLATABİLİRİZ.  Bu yavaşlama hayatımızı  değiştirir. Hatta pek çok insanın evliliğini kurtarabilir.
Mutlu çiftler, eşlerine beş duyu organlarıyla yoğunlaşarak, onlara karşı sevgi ve hayranlık duygularını devamlı geliştirirler. Onlara her gün yeni gözlerle bakıp önemli bir özelliklerini keşfederler. Onların şükürleri bol, eleştirileri kıttır.
Evlilik uzmanı John Gottman, 20  yıllık evlilik üzerine  yapılan gözlemsel araştırmasının sonuçlarına göre, bir çiftin olumsuz duyguya  karşı olumlu duygusunun  oranı 5.1 olmalıdır. Yani olumlu duygular olumsuzlardan 5. 1 kat  fazla olmalıdır. Gottman iyi giden evliliklerde olumluluk oranının konuşmalarda 5,1 ve gözlemlenen duygularda 4.7 olduğunu belirtmiştir. Gottman kendi evlilik  laboratuvarında  genellikle üç dakika sonrasında, evliliğin boşanmayla bitip bitmeyeceğini % 90 oranında doğruluk göstererek evliliğin boşanmayla bitip bitmeyeceğini bulma konusunda başarı  sahibidir. Gottman’a göre  olumluluk oranını geliştirmenin en iyi  yolu, şükran uygulamasıdır. Aslında “ şükran” uygulamasının “ evliliğin yürümesinde  temel olan yedi ilkeden biri olduğunu ileri sürer.
İyi giden evliliklerde iyilikler, sorunlu evliliklerde şikayetler sayılır. Oysa her bir şikayet için beş iyilik saymak gerekir. İyiliklere odaklanmak önemlidir. Şükranı ihmal etmek,  saygısızlığa, kızgınlığa ve hor görmeye yol açar (Emmons,  s. 48).
Şükran için önce bilme,  sonra farkına varma ve daha sonra takdir etme vardır.
Bazı evliliklerin ise içi boş hale gelir. Bu evliliklerde husumet, şiddetli bir kanser gibi metastaz yapar ve zaman içinde  geriye gidip çiftlerin olumlu  anlarını yok eder.
Çiftler birbirlerine olumlu  yönlerini hatırlatarak, o yönlere dikkatlerini vererek ve bu  yönlere hayran olduklarını şükranla birlikte söyleyerek evliliklerinin bozulmasını önleyebilirler. SEVGİ VE HAYRANLIK HOR GÖRMENİN PAN ZEHİRİDİR.
Bir çiftin birbirlerine verebilecekleri en büyük armağan, tanındığını ve anlaşıldığını hisseme keyfidir. Birbirini tanımak, bir külfet olmamalıdır. Bir eski şarkıda ifade edildiği gibi “Seni tanımak seni sevmektir.”
Bütün mutlu insanlar şükran duyarlar. Şükran duymayan insan mutlu olamaz. Şükran, iyilik bilme, teşekkür etme anlamına gelir. İnsanları mutsuzluğu götüren şey şikayet etmedir. Şükran duymak, mutluluğun anahtarıdır. Beklentisi  çok olan kimsenin, şükran duygusu az olur. Beklenti, bir şeyi kesin olarak olacakmış gibi algılamak veya bir şeyin gerçekleşmesinin kaçınılmaz kabul edilmesidir. Kesinlik ancak tabiatta vardır. İnsan hayatında kesinlik yoktur. Bizim ve sevdiklerimizin yarın  sağlıklı olarak uyanmamız bir şanstır. Çünkü uyanacağımız kesin değildir.  Yarın sabah yatağından sağlıklı kalkacağını bekleyen kimse, gerçekten öyle kalkarsa sağlıklı oluşu için şükretmez. Ama sağlıklı kalkacağını beklemezse ve sağlıklı kalkarsa o zaman şükran duyar.
Çocuklarımıza istedikleri her şeyi verirsek onları  mutsuz kılarız. Çünkü istedikleri her şeyi verdiğimizde  bizden daha fazlasını beklerler. Daha fazlasına bekledikleri zaman daha az şükran duyarlar. Böylece biz çocuklarımızın mutlu olma becerilerini köreltmiş oluruz.
Bu sebeple çocuklara “Teşekkür ederim” demeyi öğretmek çok önemlidir. Bu  sadece bir nezaket değil, aynı zamanda şükran duygusunu da aşılayan bir cümledir.

Kaynaklar
• Mark Williams-Danny Penman, Farkındalık, Pegasus, 2014, s.84-89
• Zülfikar Özkan, Duygusal İletişim, Hayat Yayınları, İstanbul, 2015.
• Robert A. Emmons, Teşekkür Ederim, çev, Neslihan Kül, Doğun Kitap, İstanbul, 2009.