Çoğu zaman ne yaptığımızın farkında olmadan yaşıyoruz. Bilinçli seçimler yapamıyoruz. Otomatik pilota bağlanmış gibiyiz. Hedeflerimizle davranışlarımız uyumlu olmuyor. Aklımız başka yerde, bedenimiz başka yerde… Böyle bir hayatta hiçbir şeyin kıymetini veremiyoruz. Bu evlilikler için de geçerli, işimiz için de…
Yaptığımız bir işe veya bir kimseye bilinçli olarak dikkatimizi verdiğimiz zaman, o iş veya kişinin odaklanmamızla beraber gözümüzde değiştiğini fark ederiz. Çoğu zaman yediğimiz kuru üzümlerin tadını, rengini, kokusunu, şeklini yumuşaklığını veya sertliğini fark edemiyoruz. Gözden kaçırıyoruz. Sırf fark etmemek yüzünden görmenin, duymanın, tatmanın, koklamanın ve dokunmanın oluşturduğu mutluluk elimizden kayıp gidiyor.
Kuru üzüm gibi, hayatımızın büyük bir bölümünü de gözden kaçırıyoruz. Beraber olduğumuz insanların güzelliklerini fark edemiyoruz. İnsanların ve olayların iyi yanlarını kaçırmak hayatın yeterince zenginleşmemesi anlamına gelir.
Odaklandığımız zaman üzümler bize çok tatlı geliyor. Bunun gibi odaklandığımız zaman yiyip içtiklerimiz, konuştuğumuz veya yaşadığımız insanlar da bize güzel ve tatlı gelir. Hayatımızı farkında olmadan koşturarak yaşamak yerine, biraz YAVAŞLATABİLİRİZ. Bu yavaşlama hayatımızı değiştirir. Hatta pek çok insanın evliliğini kurtarabilir.
Mutlu çiftler, eşlerine beş duyu organlarıyla yoğunlaşarak, onlara karşı sevgi ve hayranlık duygularını devamlı geliştirirler. Onlara her gün yeni gözlerle bakıp önemli bir özelliklerini keşfederler. Onların şükürleri bol, eleştirileri kıttır.
Evlilik uzmanı John Gottman, 20 yıllık evlilik üzerine yapılan gözlemsel araştırmasının sonuçlarına göre, bir çiftin olumsuz duyguya karşı olumlu duygusunun oranı 5.1 olmalıdır. Yani olumlu duygular olumsuzlardan 5. 1 kat fazla olmalıdır. Gottman iyi giden evliliklerde olumluluk oranının konuşmalarda 5,1 ve gözlemlenen duygularda 4.7 olduğunu belirtmiştir. Gottman kendi evlilik laboratuvarında genellikle üç dakika sonrasında, evliliğin boşanmayla bitip bitmeyeceğini % 90 oranında doğruluk göstererek evliliğin boşanmayla bitip bitmeyeceğini bulma konusunda başarı sahibidir. Gottman’a göre olumluluk oranını geliştirmenin en iyi yolu, şükran uygulamasıdır. Aslında “ şükran” uygulamasının “ evliliğin yürümesinde temel olan yedi ilkeden biri olduğunu ileri sürer.
İyi giden evliliklerde iyilikler, sorunlu evliliklerde şikayetler sayılır. Oysa her bir şikayet için beş iyilik saymak gerekir. İyiliklere odaklanmak önemlidir. Şükranı ihmal etmek, saygısızlığa, kızgınlığa ve hor görmeye yol açar (Emmons, s. 48).
Şükran için önce bilme, sonra farkına varma ve daha sonra takdir etme vardır.
Bazı evliliklerin ise içi boş hale gelir. Bu evliliklerde husumet, şiddetli bir kanser gibi metastaz yapar ve zaman içinde geriye gidip çiftlerin olumlu anlarını yok eder.
Çiftler birbirlerine olumlu yönlerini hatırlatarak, o yönlere dikkatlerini vererek ve bu yönlere hayran olduklarını şükranla birlikte söyleyerek evliliklerinin bozulmasını önleyebilirler. SEVGİ VE HAYRANLIK HOR GÖRMENİN PAN ZEHİRİDİR.
Bir çiftin birbirlerine verebilecekleri en büyük armağan, tanındığını ve anlaşıldığını hisseme keyfidir. Birbirini tanımak, bir külfet olmamalıdır. Bir eski şarkıda ifade edildiği gibi “Seni tanımak seni sevmektir.”
Bütün mutlu insanlar şükran duyarlar. Şükran duymayan insan mutlu olamaz. Şükran, iyilik bilme, teşekkür etme anlamına gelir. İnsanları mutsuzluğu götüren şey şikayet etmedir. Şükran duymak, mutluluğun anahtarıdır. Beklentisi çok olan kimsenin, şükran duygusu az olur. Beklenti, bir şeyi kesin olarak olacakmış gibi algılamak veya bir şeyin gerçekleşmesinin kaçınılmaz kabul edilmesidir. Kesinlik ancak tabiatta vardır. İnsan hayatında kesinlik yoktur. Bizim ve sevdiklerimizin yarın sağlıklı olarak uyanmamız bir şanstır. Çünkü uyanacağımız kesin değildir. Yarın sabah yatağından sağlıklı kalkacağını bekleyen kimse, gerçekten öyle kalkarsa sağlıklı oluşu için şükretmez. Ama sağlıklı kalkacağını beklemezse ve sağlıklı kalkarsa o zaman şükran duyar.
Çocuklarımıza istedikleri her şeyi verirsek onları mutsuz kılarız. Çünkü istedikleri her şeyi verdiğimizde bizden daha fazlasını beklerler. Daha fazlasına bekledikleri zaman daha az şükran duyarlar. Böylece biz çocuklarımızın mutlu olma becerilerini köreltmiş oluruz.
Bu sebeple çocuklara “Teşekkür ederim” demeyi öğretmek çok önemlidir. Bu sadece bir nezaket değil, aynı zamanda şükran duygusunu da aşılayan bir cümledir.
Kaynaklar
• Mark Williams-Danny Penman, Farkındalık, Pegasus, 2014, s.84-89
• Zülfikar Özkan, Duygusal İletişim, Hayat Yayınları, İstanbul, 2015.
• Robert A. Emmons, Teşekkür Ederim, çev, Neslihan Kül, Doğun Kitap, İstanbul, 2009.