Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOĞAN

Akademisyen

engurdogan@gmail.com

Dünyanın Hiçbir Ülkesinde Silah Taşıyan Bir Yunus Yoktur

Bir roman, bir deneme, bir şiir, insanı yeryüzünden alır, gökyüzüne taşır. Güzel bir edebiyat ürünü, okuyucusunu içinde yaşanılan şiddet dünyasını unutturur, sevgi dünyasının kapılarını aralar. Hayatın içinden bir roman, iyilik peşinde koşan olumlu, kötülük peşinde koşan olumsuz insanlarıyla, okuyanın başkalarıyla birlikte, kendisini anlama sürecine, büyük katkılarda bulunur. Ebediyat ürünleriyle, yaşanan şiddet dünyasıyla, yaşanılması gereken sevgi dünyası arasında köprüler kurulur.
*
Bir roman okuyucusu, hayatın değerinin, yitirilen güzellikleri aramakla, kavranabileceğinin bilincine ulaşır. Hayatın insana yüklediği görev ve sorumlulukları, yerine getirmek için eyleme geçer. Edebiyat düşünce ile eylem arasındaki duvarları yıkmak için vardır. Eylem ustası Nuri Pakdil, hayatın önemini ve anlamını kavrasınlar diye, Dostoyevski'yi okumayanlara, "sürücü belgesi" verilmesini hiçbir zaman istememiştir. Kazalarıyla hayat söndüren sürücüler gibi, elinde silah olanlar için de sürekli Dostoyevski okumak zorunlu olmalıdır. Roman hayatın şiiridir. Şiir seven kan dökmez. Roman okuyan elini kana bulaştırmaz. İnsanı bilen hayatın değerini bilir.
*
İnsanlara bir hayatın bin hayat olduğu, en güzel edebiyatla anlatılır. Edebiyat ürünleri, şehirleri, mimari yapıları, denizleri, gölleri, nehirleri ve insanlarıyla, dünyayı güzelleştirir. Güzelliği arayanlar gerçeği bulurlar. Gerçeği bulanlar güzelliği ararlar. Anadolu insanının Sinan algısı, Süleymaniye olgusuna Yahya Kemal'in şiiriyle dönüşmüştür. Türk nehirlerinin anası Sakarya'yı, Anadolu'nun düşünce ve eylem dünyasına Necip Fazıl kazandırmıştır. Savaşın dehşetini Anadolu, Mehmet Akif'in şiirlerinde yaşamıştır.
*
Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, Mevlana'yı, Yunus'u, Shakespeare'i Goethe'yi Hacı Bektaş'ı okuyanlar, yaşadıkları dünyanın çok boyutlu, çok kültürlü, çok renkli bir dünya olduğunu görürler. Edebiyat ürünleriyle insanlar, düşünülmeyenleri düşünürler, bilinmeyenleri bilirler, algılanmayanları algılarlar. Ebediyat dünyasının içinde olmayanlar, zamanın akışının dışında kalırlar. Edebiyat'a yabancılaşanlar, insana yabancılaşırlar. İnsana yabancılaşanlar, hayata yabancılaşırlar. Hayata yabancılar için, hayat hem önemini hem anlamını yitirir.
*
İnsan hayatın anlamsızlaştığı, hiç önemsenmediği bir terör yüzyılında, barış ortamının oluşmasına katkıda bulunmak, her insanın en önemli görevidir. Silahlarla beslenen savaş kültürüne karşı edebiyatla beslenen barış kültürüne, yeni boyutlar kazandırmak için, bütün üniversiteler de barış enstitüleri kurulmalıdır. Savaşın büyüttüğü korku ve düşmanlıklar, barışın büyüttüğü sevgi ve dostluklarla yok edilmelidir. Savaşın düşmanı olmayanlar, barışın dostu olamazlar.
*
Barışın öğretmeni olmak için edebiyatın öğrencisi olmak gerekir. Edebiyat insanlığın barış birikimini, verdiği ürünlerde taşır. Savaş yüzyıllarda yitirilen barışın yol haritası dünya şairlerinin şiirlerindedir. "Barış nerededir, gören var mı" diye soranlara, verilecek güzel cevap: Yunus'un şiirlerini oku, görür ve nerede olduğunu öğrenirsin" demek olur.
*
Şiirsiz barış, barışsız şiir olmaz. Barış şiirle mayalanır. Şairler savaşı durduran sözün ustasıdırlar.
*
Sözün dervişi olmayanlar barışın velisi olamazlar.
*
Barışın yolları tanklarla değil şairlerle açılır.
*
Şiirin sultanları barışın sultanlarıdır.